Barzani ile Arayı Açıp Bağdat ve Tahran’la Yakınlaşmak Ne Getirecek?

Karar gazetesindeki bugünkü yazısında Mehmet Ocaktan, Irak Kürdistanı’ndaki referandumla birlikte Barzani ile arası açılan Ankara’nın Bağdat ve Tahran’la yakınlaşması neticesinde ortaya çıkabilecek sonuçları değerlendiriyor.

Kuzey Irak’ta 1990’lardaki Devlet Hafızasına Dönüş

Mehmet Ocaktan / Karar

1990’larda Türkiye Cumhuriyeti’nin etrafındaki komşularıyla ilgili ‘kırmızı çizgileri’ vardı, bu yüzden de dış politikada atılacak bütün adımlar buna göre şekillenirdi. Askeri ve sivil bürokrasi tarafından güvenlik algılaması üzerine temellendirilen Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri de bağımsızlık hedefleri dolayısıyla Türkiye’yi parçalama potansiyelinin kaynağı olarak değerlendiriliyordu.

Devletin hafızası uzun yıllar “Amerika bu bölgede Kürt devleti kuracak” varsayımı ile şekillendiği için, Türkiye Kuzey Irak’taki Barzani ve ekibinin her hareketini ‘düşman’ algısı üzerinden okumayı tercih etti. Şimdi gördük ki, Amerika Kürt devletine şiddetle karşıymış...

Ancak AK Parti iktidarıyla birlikte, 1990’lı yıllarda zaman zaman gergin süreçlerden geçen Türkiye ve Iraklı Kürtlerin ilişkileri, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra çalkantılı bir döneme girmiştir. Diyaloğun koptuğu ve karşılıklı tehdit algılamasının yükseldiği bir dönemden geçen ilişkiler 2007’nin sonlarından itibaren bir değişim geçirmeye başlamış, 2008’de değişim yavaş ama emin adımlarla mesafe almıştır. 2009’da ise ilişkilerde yeni bir bahar havası başlamış ve Iraklı Kürtler Türkiye’nin başta enerji olmak üzere en yakın dostu haline gelmiştir.

***

Aslında Türkiye başından itibaren Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda her zaman hassas olmuştur. Ancak İyad Allavi’den sonra özellikle Maliki yönetimi Şii fanatizmini öylesine acımasız bir uygulamaya dönüştürmüştür ki, başta Sünniler olmak üzere Kürtler ve Türkmenler nefes alabilmek için hep yeni bir arayış içinde olmuşlardır. Esas itibariyle IŞİD belasını Irak topraklarına taşıyan da Bağdat yönetiminin çılgın Şii fanatizmidir.

Bu arada Kuzey Irak’la bahar havası yaşanırken, Bağdat yönetimiyle ilişkiler kelimenin tam anlamıyla gerilim hattında ilerlemeye devam etti. Ancak Türkiye her şeye rağmen Bağdat’ı Sünnilere, Kürtlere ve Türkmenlere karşı anayasal sorumluluklarını yerine getirmeye çağırarak Irak’ın bütünlüğünde ısrarcı oldu.

Ve şimdi hepimizin bildiği gibi, Pazartesi günü Erbil’de gerçekleşen bağımsızlık referandumuyla birlikte Irak’ta yeni bir dönem başlıyor. Elbette bu yeni süreç uzun ve sancılı olacak. Bu yeni sürecin en ilginç ve dikkatle izlenmesi gereken tarafı, hiç kuşkusuz Ankara-Bağdat-Tahran ittifakıdır. Şimdiden üç başkent Kuzey Irak’a karşı sert yaptırım kararlarını almaya başladı bile. Kimin nereye kadar gidebileceğini, kimin nefesinin yetip yetmeyeceğini hep birlikte göreceğimiz, bunun için çok zamanımız olacak.

Evet, ülkeler yaptırım uygulayabilirler, ancak bütün bu yaptırımların siyasal olduğu kadar, sosyolojik anlamda da sonuçları olacaktır. Çünkü bu ambargoların esas olarak hedefi Kürtlerdir. Mesela Türkiye’deki Kürtler, Kuzey Irak Kürtlerine ambargo uygulayan ülkelerin içinde bizzat Türkiye’nin de yer almasını nasıl karşılayacaklar?

Son dönemde Türkiye’de devletle Kürtler arasındaki ilişkilerin kırılgan bir hat üzerinde ilerlediği dikkate alındığında, durumun hassasiyeti daha da önem kazanmaktadır. Mesela geçtiğimiz yıllarda Barzani ve Şivan Perver’i Diyarbakır’a getirerek büyük bir kardeşlik rüzgarı estiren siyasi iktidar, şimdi Kuzey Irak Kürtlerine ambargoyu kendi Kürtlerine nasıl izah edecek doğrusu çok merak ediyorum.

Türkiye açısından izaha muhtaç çok önemli iki nokta daha var; birincisi, eğer Kuzey Irak’ta Barzani aradan çıkarılacaksa ‘Şii hilali’nin de önü açılacak demektir. Bu durumda biz bu hilalin neresinde olacağız mesela... Bir başka kritik nokta da, PKK terör hattı... Kuzey Irak’ta PKK’nın önündeki tek engel Barzani olduğuna göre, Barzani devre dışı bırakılırsa Irak’tan Suriye’ye uzanan bir ‘PKK terör hattı’ için hiçbir engel kalmayacaktır.

Ankara’dan Kuzey Irak’a doğru esen sert rüzgarların belki de en dramatik tarafı, Türkiye’nin 1990’ların devlet hafızasına geri dönüş sinyalleri vermesidir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!