Semineri sunan ve kendisi de Irak’lı olan Münir Kuşçuzade idi. Konuşmada şu vurgular öne çıktı:
Terörizm Batı tarafından kendi isteği doğrultusunda tarif edilmiş bir kavram. Batının düşman olarak adlandırdığı kim varsa terörist sınıfında değerlendirilerek istenilen algı bu yönde oluşturulmuş oluyor. Bu gün Müslümanlar haklarını aradıkları, işgale karşı çıktıkları ve tüm değerlerini yok sayma politikalarına itiraz ettikleri için terörist olarak adlandırılıyorlar. Işid’e terörist diyen ABD İsrail’in Filistinlilere yaptığını görmüyor. Aynı ABD Amerikan kıtasının ilk sahipleri Kızılderilileri milyonlarcasıyla katletmişti. Cezayir işgaliyle Fransızlar yüzbinlerce Müslümanı katlettiler, onların kafalarını kesenlere ödül vermişlerdi. Batılılar isterlerse bu konular gündem bile olmuyor ama bu gün işgale ve asimilasyona karşı ülkelerini savunanlara nasıl bakılacağını onlar belirliyorlar! İtalya’da bir kilisenin girişinde elinde kesik (!) Müslüman kafası bulunan taş heykel vardır, tersinden bakalım bu görüntü buralarda olsa nasıl afişe ederlerdi , kaldı ki bizim İslami bakış açımız böyle bir manzaraya izin vermez.
Irak’ta olan bitenlerle ilgili muhtelif bilgiler mevcut, isteyen istediği yerden nasıl bakılacağına karar veriyor adeta, oysa bizler Müslümanız ve bize ulaşan bilginin sağlamlığı önemlidir, Rabbimiz, fasığın getirdiği habere araştırmadan inanmamızı menetmiştir, bu gün Irak konusunda yaygın olan bilgi ve haberlerle ilgili karar vermeden önce onların tetkiklerini yapmamız gerekir.
2003 Irak işgalinden sonra neler oldu? Hala binlerce insan Irak hapishanelerinde. İlk işgal zamanında insanları matkaplarla öldürdüler, sistematik tecavüzler vuku buldu, binlerce insan akla hayale gelmeyen yöntemlerle işkencelerde katledildiler, ülkenin dört bir yanına hapishaneler inşa edildi, tüm bu zulümler duvarlar arkasında ülke halkına uygulandı. Ebu Gureyb hapishanesi utanç karesi olarak tarihteki yerini almıştır. Kitle imha silahlarını bahane ederek Irak’ı yaktılar, yıktılar yüzbinlerce Irak’lıyı çoluk çocuk kadın yaşlı demeden katlettiler, pekala iddia ettikleri gibi kimyasal bir silaha rastladılar mı? Hayır, bu bahaneydi , aslolan enerji kaynaklarına hükmetmek, İslami muhalefetin belini bükmek, İsrail’in güvenliğini sağlamak, haçlı dayatmalarını bölgede daha sağlam temeller üzerine bina etmekti. Bu gün İran’la müzakere yapan Batı, Irak konusunda niçin böyle bir yönteme başvurmadı, oysa amaç başkaydı. Güçlenen İslami muhalefeti iyice sindirmek, baskılamak ve bölge halkının muhtemel özgürlük arayışlarını etkisizleştirmek daha önemlisi (BOP olarak planlanan veya diğer planlarını) işgal ve asimilasyon politikalarını İslam coğrafyasının kalbinde ikame etmekti. Şimdi Irak halkının direnişini köktenci ve terörist İslam(!) yaftasıyla mahkum etmeye çalışıyorlar. Irak halkı ne yapmalıydı? Şiileştirme politikalarıyla 15 yıdır Irak halkına zulmeden diktatör Maliki rejiminin askeri/gönüllü kölesi mi olmalıydı? İran’ın Şiileştirme ve Sasani günlerine özenen yayılmacı uygulamalarına ve sinsi oyunlarına boyun mu eğmeliydiler? ABD’nin ve haçlı temsilcilerinin bölge halkına uyguladıkları her türlü iğdiş etme, modern köleleştirme planlarına teslim olup gönüllü devşirmeler, Batı aşıkları ve İsrail dostları gibi mi davranmalıydılar? Biz Müslümanız, Müslüman özgürlüğünü Rabbinin verdiği bir lütuf olduğuna inanır. İslam, yurtluklarımızda sadece Rabbimiz Allah’a kulluk için yaşadığımız dinimizin adıdır ve bize bu adı veren hüküm koyucu Allah’tır. Biz sorunlarımızı Batılılarla değil kendi imkanlarımızla çözeceğimizi savunuyoruz, Allah’ın dinini sevmeyen, Müslümanlardan nefret eden ve bizim tüm servetimizde, namusumuzda gözü olan işgalci Batı ve onun işbirlikçisi münafıklar bize iyilik getirmezler, onlara sığınmak, onlardan yardım dilenmek en izzetsiz en aşağılık bir iştir ve Allah tarafından menedilmiştir.
1979 İran’da gerçekleşen devrime İslam devrimi denmişti ama hiçbir Müslüman Şiileştirme özentileri dışında bu devrimden yarar görmedi, aksine bu gün Irak ve Suriye’nin Şii olmayan halkları İran’lı askerler tarafından öldürülüyorlar. Hani zulme zulüm sistemlerine karşı bir devrimdi, büyük şeytan ABD’ydi, bu gün coğrafyamızda bedel ödeyenlere bakıldığında bunun neresi zulme başkaldırı ki!. İran Irak’ta kurdurulan Şii diktatörlük rejimiyle birlikte Irak Sünnilerine yapılan zulme ortak olmuştur. Bu gün koalisyon güçlerinin IŞİD’i bahane ederek bölge halkına yapılan zulme bir çok bölge ülkeleriyle birlikte eşlik etmekte.. 1991’den bu yana bölgemizde dengeler altüst oldu. Kendileri gibi zalim ve Batıcı olan Saddam’ın Kuveyt’i işgaline başta göz yumdular sonra öyle bir oyun oynadılar ki Irak işgal güçlerinin mahvettiği alana dönüştü. Esasen ABD’nin bölgeye vermeye çalıştığı nizamatın tarihi 1980’li yıllardır. Muhtelif risk unsurlarını İslam coğrafyasının muhtemel uyanışını tehlikeli gören ABD süreç içinde İran’ın Şiiliğinin dengeleyici faktör olabileceği hesabını bölge dizaynına bir amil olarak dahil etmiş niye olmasın? Böyleyse işgalcilerle paralel hedef ortaklığında şahsıyla ilgili teori sahiplerini yanıltmamış oluyor.
Sovyetlerin çöküşünden sonra dünyada sözüm ona tek süper güç olan ABD’nin bölgede ikinci bir tehlikeyi istemediği açık ve bu yüzden nötralize İslam ve bölge halkı onun hayaliydi. 11 Eylül ABD’nin planlarını kolaylaştırdı. ABD’nin bölgeye müdahalesinin şartlarını oluşturdu. Afganistan işgaliyle başlayan kıyımlar ve direniş süreci.. Bagram Hapishanesi, Guantanamo Hapishanesi ve buralarda yaşananlar.. İşte bu sindirme ve katliamlar dün olduğu gibi bu günde Müslümanların direniş hareketleriyle karşı koymalarına yol açmıştır. Yüzyılın başlarında işgale boyun eğmeyen ve binlerce şehid veren Müslüman halk Irak işgalinde de aynı tepkiyi ortaya koymuştur. Irak’ta Felluce Direnişi ABD ye diz çöktürmüştür, o günlerde Müslüman direnişçiler öyle taaruzlar gerçekleştirdiler ki ABD resmen bölgeden kaçmanın arayışlarına girmişti. Ama ne yazık ki bazı Sünni aşiretler ve işbirlikçi yönetimle işbirliği yapan sahva hareketleri bölgede işgalcilere direnen mücahidleri yavaşlattı. Şiiler başından beri hiçbir zaman işgale karşı çıkmadılar tersine ABD ve işbirlikçi iktidarı desteklediler. 1991’de burada tampon bölge oluşturuldu 36 paralel Musul, Erbil, Duhok’u içine alıyordu ama Süleymaniye ve Kifri bölgesi de dahil edilerek bir anlamda İsrail’in kontrolünde doğu sınırı oluşturulmuş oldu. O yıllar ambargo o kadar yıpratıcıydı ki bir lokma ekmek bulunmuyordu, ben o dönemler öğretmendim, iki dolar maaş alıyordum maaşım iki kilo et almıyordu, ambargoyla amaçlanan Irak halkına diz çöktürmekti ama Rabbimiz de bir planı vardı. Allah’ın izniyle bu yaşananlar Müslümanların direnme azmine güç katmıştır ve bu direniş ABD’ ye diz çöktürmüş yeniden çöktürecektir İnşaallah.
2003 yılında Türkiye’nin tezkereyi onaylamaması sebebiyle ABD Irak’a güneyden girdi ve çölü aşarak direk Bağdat’a yöneldi. Gelmeden önce öyle ağır silahlarla bombalama yaptılar ki günlük binlerce uçuş gerçekleştirdiler. Türkiye ve Akdeniz üzerinden en güçlü ve akıllı olarak adlandırılan füzelerle nokta atış gerçekleştirdiler. Güneyde Irak askerleri 21 gün direndiler ama başarılı olamadılar. Sonunda Bağdat’ı işgal ettiler. Bağdat hava limanında öyle silah kullandılar ki bu gün bile sırrı hala çözülemedi . Bombanın kullanıldığı yerde ölenlerin üniformalarına hiçbir şey olmamış ama içindeki insanlar erimiş. Irak’ta Şiilik Sünnilik konusunda halk olarak hiçbir sıkıntı yaşanmazdı. Her evde Şii, Sünni, Arap, Türkmen, Kürt yaşar, birbirleriyle evlenirler ibadetlerini birlikte yaparlardı. Camiiler, mezarlıklar, mahalleler aynıydı. Irak’ta Sünnileri dışlayıcı sistem kurulana kadar hiçbir kaos yaşanmamıştır. Irak’ı 1991 ABD ve koalisyon güçlerinin ağır bombardımanından sonra 12 yıllık süreçte hep mezhep farklılığına dikkatler çekilmiş Şiilerin haklarının yendiği, demografik oranlarının aslında yüksek olduğu gibi propagandalar bilinç altına yerleştirilmeye çalışılmıştı. Olağan üstü dönemlerden sonra güya seçimlere gidildi. 2005 yılında yapılan seçim sonuçları 2 ay sonra açıklandı. Sünnilere % 19 ila 21 arası haklar verildi. Görüldüğü üzere bu taifeci/mezhepçi meclis denklemine göre Irak’ın (Sünni) halkının hiçbir haklarının temsili mümkün değil.
Bugün Irak başta olmak üzere olmak üzere İslam beldeleri batının emellerine uygun işbirlikçi iktidarların devamına zorlanmaktadır. Hamdolsun Müslümanlar var olan statükoya ve vesayet şartlarına başkaldırıyı öncelikli görevleri arasında addediyorlar. Irak ne mezhepçilik ne taifecilik yapan güçlerin diyarı değildir. Irak’ın gerçek sahibi Irak’lı Müslümanlardır. Müslümanlar er ya da geç her türlü şiileştirme, bölgecileştirme, batıcılaştırma planlarına karşı direnişleriyle er ya da geç Allah’ın izni ve inayetiyle başarılı olacaklar, İslamın barış, adalet, kardeşlik ve Mü’minlik vasıflarını icra edecekleri günlere kavuşacaklardır. Allah Teala dinine yardım eden kullarına mutlaka yardım edeceğini va’detmektedir.