Bartın Özgür-Der’de “Eylemliliğimizin Nedenleri ve Görevlerimiz” konulu bir seminer veren Hamza Türkmen, özetle şunları söyledi:
İnsanı yaşadığı hayatta harekete geçiren saikler vardır. Ed din konusu kapsamında bu saiklerin İslami bağlamda ele alınması şarttır. Modern bilim ve aydınlanma filozofları bu konularla ilgili tezler öne sürmüşlerdir ve ne yazık ki bugünün insanı bu fikirlerin etkileşimi altında kalmaktadır. Müslümanlar olarak Allah’ın insana lütfettiği düşünebilme kabiliyeti gereği; ihtiyaç, zorunluluk, neden-nasıl, sebep-sonuç, düşünce-eylem, akıl-nesnellik gibi konuları İslam’ın ışığında ele almamız gerekmektedir. Şöyle bir sorgularsak;
İnsan zorunlu ihtiyaçlarını tedarik ederken neye göre hareket ediyor? Bu konuda Kuran’ın işareti nasıldır? Örn. Açlıktan ölmek üzere olan bir insanın durumuyla ilgili, Kuran’da haram kılınan domuz eti de olsa yenmesi niçin helaldir. Kureyş Suresinde Rabbimiz insanı açlıktan koruyup ve güven içinde imkanlı kıldığından bahsetmiyor mu? Açlık ve güven sorunu, yani insan zorunlu ihtiyaçlarını gideremezse hayatta kalamaz, su, yemek, defi hacet, uyku gibi ihtiyaçlar giderilmeden insan yaşayamaz. Geçmişte bu konu İslam fakihlerince ele alınmış ve bazı çözümlemelere ulaşılmıştır. İ. Şatıbi ‘Zarureti Hamse’ tanımıyla can, mal, akıl, nesil, din emniyetinin insanın olmazsa olmazlarından olduğunu tesbit etmiştir.
İnsanın zorunlu ihtiyaçlarını iki başlıkta tasnif etmeliyiz. Bunları zorunlu ihtiyaçlarımız ve temel ihtiyaçlarımız olarak isimlendirebiliriz. Su içmek, açlığımızı gidermek, uyumak gibi isteklerimizi karşılamak zorunluluktur. Bizi zorunlu ihtiyaçlarımıza sevk eden şey, iç yapımızdan kaynaklanan doğal bir istenç şeklinde gerçekleşmesidir.
İnsanın maddi ve manevi; külli-enfüsi, nefsi-bedeni, fiziki-biyolojik-psikolojik ihtiyaçlarıyla ilgili hususlarda Müslümanlar arsında bazı yaklaşım biçimleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. En belirgin olanı konumuzla alakalı olarak Takıyuddin Nebhani’ nin tasnif ettiği üç başlıktır. Nebhani, bu temel ihtiyaçları Beka duygusu, Nev’i (Cins) duygusu, Kutsama-Yüceltme duygusu olarak üç başlık altında değerlendirmiştir. Temel ihtiyaçlar iç bünyeden değil dışarıdan gelen etkileşime karşı insanın kabiliyetleriyle ürettiği nesnellik ilişkisinde tasnif edilmelidir.
1-Beka Duygusu; İnsan ilgisini çeken, malik olmak istediği şeylere karşı sahiplenme duygusu barındırmaktadır. Herkes kendi şartlarında ilgi ve ihtiyacı doğrultusunda bu sahip olma duygusu ile hareket eder.
2-Nevi(cins) Duygusu; İnsanın anne babasına olan sevgisi, kadın ve erkeğin birbirine olan yönelimi, kaza geçiren, acı çeken bir insanı kurtarma arzusu gibi istekler, insanın insana olan ilgisini göstermektedir ve bu tabii bir duygudur.
3-Kutsama-Yüceltme Duygusu; İnsanın kendinden daha büyük ve güçlü olana yönelmesi onu yüceltmeye çalışması bu duygu ile alakalıdır. Mesela Hz. İbrahim’in ay ile güneşe olan yüceltici ifadeleri bu doğrultudadır. Hinduların ineği kutsaması, futbol takımlarının yüceltilmesi bu duyguların yansımasıdır.
Kainatı ve tüm yaşamı yoktan var eden yüce Allah temel ve zorunlu ihtiyaçlarımızı neye göre şekillendireceğimizi hükümlere bağlamıştır. Mülkün sahibi Allah, onu kullanım hakkını bizim için va’z ettiği belli kurallar dahilinde yine insanın kendisine emanet etmiştir. İnsanın mal edinme formu olarak ev, hane, barınak edinme ve kurma hakkı zarurettendir bu sorgulanamaz. Bu gün Gazze ve Suriye’de kardeşlerimiz barınma, doğal ihtiyaçlarını giderme, edindikleri mülkün tasarruf hakkını ve sosyal ihtiyaçlarını karşıladıkları toplumsal imkanlarını yani doğal yaşam haklarını koruma mücadelesi veriyorlar. Rabbimiz bize bu kardeşlerimizin haklarını kazanma mücadelesinde onlara yardım etmemizi emrediyor.
Bugün Müslümanların yaşadığı vatanlarında onların temel hakları meselesi İslami kriterler üzerinden değil hakim batı kültürü etkisiyle inşa edilmeye çalışılıyor, hatta dayatılıyor. Onların dinlerini Rabblerinin istediği şekilde özgürce yaşama hakkı başlarındaki işbirlikçi diktatör rejimler tarafından fuzuli görülüyor ve yasaklanıyor. Oysa Rabbimiz insanı günahsız yaratmıştır, içinde yaşadığı toplumun cahili kültürü insanın kaderi olamaz, insanların yalnız Allah’a kul olmaları için kendilerine verilen Kitap gereği aklederek, tefekkür, tezekkkür ,tefakkuh bağlamıyla bir hayatı bina etmeleri en temel husustur.
İnsan düşüncesinin oluşumunda dört temel aşama gereklidir. Buna göre;
1- Vakıanın olması gerekir ki, vakıa dediğimiz şey; kendisi (zatı), eseri (yansıması) ve haberiyle oluşur.
2- Vakıayı algılayacak duyuların olması gereklidir.
3- Duyular aracılığıyla gelenin ulaştığı dimağ (kalp, beyin vs. gibi izahını tam manası ile yapamadığımız içsel şey) gerekmektedir.
4- Öncül bilgi olması gerekir. Öncül bilgi; Rabbimizin Adem’e (s) kelimeleri öğretmesi durumudur. İnsan öncül bilgiyi anne, baba, çevre, toplum vs. etkenler ile alır. Fakat insan için asıl olan, kendini inşa ettiği düşüncelerini tam manası ile şekillendirdiği, inancını oluşturduğu haldir ki, buna rüşt hali denmektedir.
Bugün Müslümanların yaşadığı sorunların temelinde mezhebi, hizbi, rivayet kültürüyle oluşmuş eksik veya yanlış kabuller yatıyor. Doğal yaşam zorunluluğumuzdan mülhem ve yaratılışımızdan kaynaklı duygularımızla sosyal dünya arasındaki bağı Kitabın ilkeleriyle kurmaz, fıtrat dini olan İslam’ın hayata tealluk eden alanlarda İslami çözüm yollarını üretmezsek toplumun mevcut haline katkıda bulunuyoruz ve bundan sorumluyuz demektir. Biz kendimizi vasat ümmet olarak tanımlıyoruz. Vasat olmanın şartı, Rabbani olanla kulun yapıp ettikleri arasındaki dengeyi kurmak olmalı. Toptan reddiyeci değil, iyiyle kötünün arasını ayırarak bu gün insanoğlunun eriştiği bilgi birikiminde vahyin onaylamadığı hususları dışarda tutarak hayata dair İslami çözüm yollarını bulmamız görevimiz olmalı. Yaratılış, fıtrat, insanın iç dünyası, zihni melekelerimiz hülasa psikoloji ve sosyal yaşam konularında Vahyin verileri ve Allah Rasulü’nün (s) örnekliğiyle bir hayat formunu üretmemiz gerekiyor. Bu icraatımız toplumu ıslah yolunda atılmış önemli bir adım olacak ve nesillerin geleceğine Allah’ın izniyle ışık tutacaktır.