Bilal Yıldızhan
Kdz.Ereğli Feda–Der, Bartın Özgür-Der Temsilciliği ve Bartın İHH Temsilciliği’nin kendi bölgelerinden Suriyeli kardeşlerine yardım organizasyonları çerçevesinde topladıkları yardımlar bu kuruluşların temsilcileriyle bölgeye ulaştırılmaya başlandı.
Türkiye genelinde İHH ve Özgür-Der ‘in öncülük ettiği ve birçok İslami kuruluşun da destek verdiği un-gıda malzemeleri, battaniye ve sağlık gereçleri kampanyası dahilinde başlayan süreç, bölgedeki İHH Reyhanlı temsilciliğindeki görevli ve gönüllü arkadaşların mihmandarlığında yoğunlaşarak devam ediyor. İHH’nın Suriye Yardımları Genel Koordinatörü Muhammed Yorgancıoğlu’nun ifadesiyle yaklaşık üç aydır büyük bir katılımla, Türkiyeli Müslümanlar topladıkları malzemeleri tırlarla bölgeye ulaştırıyorlar. Bizler, görevli arkadaşların Suriyeli mağdur kardeşlerimize ilgili onlara yardımların nasıl ulaştırıldığı ve içinde bulundukları şartlarla ilgili verdikleri bilgileri dinledik. Türkiye sınırına sığınan kardeşlerimizin ve Suriye’deki diğer bölgelere kaçmak zorunda kalan kardeşlerimizin ağır kış şartlarındaki durumlarının ne olduğunu, hangi bölgelerde yardım ofisleri kurulduğunu, karşılaştıkları sorunları, mülteci kamplarının ihtiyaçlarını, zor şartlar altında yaşayan bu insanların Türkiye’de ve Suriye içindeki durumlarını ve Reyhanlı ilçesinde yaşayan mültecilerin sorunları ile ilgili genel bilgiler edindik.
Yaklaşık 60.000 civarındaki Reyhanlı ilçesine 40.000 mültecinin sığındığı ve bu insanların çok zor şartlar altında yüksek kiralı evlerde, depolarda üstelik çok kalabalık bir halde kaldıkları ve ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamadığı belirtildi. İnsanların nakdi yardım, giyecek, yiyecek, sağlık gibi aciliyet arzeden bu tarz sorunlarının İHH ve bölgede faaliyet gösteren İslami STK’lar aracılığı ile sağlandığını gözlemledik. İHH, bölgedeki yardım organizasyonlarını maddi manevi organize etmeye çalışan ve Suriyeli kardeşlerimizin hemen her konuda sorunlarının çözümü için başvurdukları bir kuruluş durumunda. Yardımların gerek Türkiye tarafına gerekse Suriye tarafına ulaşabilme imkanını bu kuruluş sağlıyor. Allah bu kardeşlerimizden razı olsun. Reyhanlı’da ikamet eden çok sayıda Suriyelinin geldikten sonra imkanlarının tükenmesiyle ilgili olarak maddi yetersizlikler içerisine girdiklerini ve bu sıkıntılarının giderebilmek için İHH’ ya can simidi gibi sarıldıklarını gözlemledik. İHH bölgede muhtelif depolar oluşturmuş, bazı fırınları organize etmiş, aşevleri kurmuş, sağlık kabinleri oluşturmuş ve yeni gelen ailelere dönük, onların ilk elde ihtiyaçları olan barınma ve sağlık sorunlarıyla ilgili çözümler üretmeye çalışıyor. Bu konuda bizlerden yardım seferberliklerimizi sürekli hale getirmemiz talep ediliyor. İslami STK’lar olarak ağır kış şartlarında açlık, soğuk ve hastalık tehlikesiyle karşı karşıya olan bu kardeşlerimize yardım seferberliğimizi uzun soluklu ve istikrarlı hale getirebilmeliyiz. Şunu ifade etmekte yarar var: İHH’nın un ulaştırdığı Reyhanlı ve Suriye sınırındaki fırınlarda hergün en az bir tanesinde 3-4 ton un ekmeğe dönüştürülüyor. Sadece tek fırına bir tır un 7-8 gün yetiyor. Binlerce insanın ekmek gibi en doğal ihtiyacını sürekli karşılanabilmesi için yardımların sürekli olması gerekiyor. Yani bu konunun gündemden düşmemesi için gelecek planlaması içinde olmamız şarttır.
Suriye’den Reyhanlı’ya giriş yapan yaralıların tedavilerinin devamı için oluşturulmuş Daru’ş Şifa denilen tedavi merkezlerini dolaşma imkanı bulduk. Buralarda yüzlerce yaralı ve sakat kardeşimiz tedavi görüyormuş. Savaş mağdurları, kollarını bacaklarını kaybedenler, kalıcı sakatlıklara sahip ve sürekli tedavi görmesi gereken kardeşlerimiz bu merkezlerde rehabilite edilmeye çalışıyorlar. İHH ekibinden bir arkadaşımız ile beraber bu tedavi merkezlerinden birini ziyaret ettik. Orada yaralı ve sakat kalmış bir kardeşimizle görüşme imkanı bulduk. Top mermisinin üzerlerine düşmesi ile bir ayağını kaybeden bu kardeşimiz, Suriye içinden Türkiye’ye ulaşamayan birçok yaralıların olduğunu ama buna rağmen Türkiye’deki yardım kuruluşlarının kendilerini çok zor şartlar altında da olsa hastanelere getirdiklerini gözyaşları içerisinde anlattı. Bu kardeşimiz 6 aydır bu tedavi merkezlerinde kalmakta. Humus yakınlarından getirilen bu kardeşimizi günler sonra Türkiye’ye ulaştırabilmişler. Ailesi ise Humus’taki köyünde kalmış. Geçen hafta ailesinin barındığı evin yanına bir füze düştüğünü haber almış ve çok duygulu ve tedirgin bir şekilde acısını bizimle paylaşmaya çalışıyordu. Türkiyeli Müslüman kardeşlerinin kendilerine yardım etmelerinden iftiharla bahseden bu kardeşimiz yardım seferberliklerinin devamına ihtiyaç olduğunu sıkça tekrar edip durdu. Rabbimiz kardeşlerimize kolaylıklar versin. Bu kardeşimizle birlikte diğer yaralılar da Suriye ile ilgili çok acı tablolardan bahsettiler. Baas rejiminin insanlara hangi zulümleri yaptıklarını, ne tür sapıklıklar içerisinde saldırdıklarını, çocuklarını ve ailelerini bu zalim çetelerin ellerinden çoğu zaman kurtaramadıklarını gözyaşları içerisinde anlattılar. Yaralanmış, uzuvlarını yitirmiş, sakat kalmış bu kardeşlerimizin içinde tek bir duygu öne çıkıyordu: Biran önce ailelerine dönerek direnişlerini sürdürmek.
Kardeşlerimiz bugünlere biriken bir öfkeyle nasıl geldiklerini anlatmaya devam ettiler: Esad ailesi ve yakınlarının Halep'te üniversite kapılarından beğendikleri kızlarımızı kötü emelleri için alıkoyduklarından acıyla bahsettiler. İtiraz eden anne babaların bir takım iftiralarla tehdit edildiklerini, hapse atıldıklarını, haklarını aramak isteyenlerin vatandaşlık haklarının iptal edildiğini hatta bazı ailelerin uyuşturucu bulunduruyor iftirasıyla işkenceden geçirilerek hapse atıldığını anlattılar. Gençlerin sakal bırakması, oruç tutmaları, namaz kılmaları, genç kızların başörtülü olması bu iftiraların sizlere heran yönelebileceği anlamına geliyormuş. Direniş sırasında esir aldıkları keskin nişancıları konuşturduklarında, bunların kendi aralarında sokakta oyun oynayan, okula giden çocuklar üzerine bir paket sigarasına bahse girdiklerini itiraf ettiklerini anlattılar. Baas rejimin özellikle camileri, tekbir seslerinin yükseldiği mekanları yerle bir ettiğinden bahsettiler. Kardeşlerimiz diyorlar ki bu zalimler Allah’a ve O’na kulluk eden Müslümanlara ve onların mekanlarına düşmanlıklarını en ağır silahlarla saldırarak ispatlamış durumdalar. Bu çetenin hiçbir merhameti, hiçbir ölçüsü olmadığını söylüyorlar. Ama tüm bu olanlar karşısında acılarını paylaşan kardeşlerinin olduğunu idrak ettiklerini, bunun için ve özgürlüklerini ellerine aldıkları için Allah’a şükrederek yanlarında duran Müslüman kardeşlerine minnettarlıklarını ifade ediyorlar. Direndikleri için mutlu olduklarını, zalim bir rejime karşı bu despot rejimin en kısa zamanda İnşa-Allah yıkılacağını, Allah’ın yardımının yakın olduğunu tekbir getirerek ifade ettiler. Kardeşlerimizin sözleri üzerimizde derin etkiler bıraktı.
Bölgeye yardıma gelen Müslümanlar ve onları orada karşılayan gönüllü kardeşlerinin ortaya koyduğu önemli bir tespiti sizlerle paylaşmak istiyoruz:
Bazı Kuran okumaları yapan kardeşlerimizin okudukları ayetlerin işaret ettiği durumların yaşanıyor olması karşısında hiçbir tavır belirlememeleri, yanı başımızdaki bu zalim diktatörlüğün kardeşlerimizi, dinlerini yaşama haklarından mahrum bıraktığını ve bu gün bu insanları sadece insanca taleplerde bulundukları için her gün yüzlercesini katlederek yok etmeye çalıştığını görmezden geldiklerini acı bir şekilde eleştirerek dile getirdiler. Bu gönüllü kardeşlerimiz yardım seferberliğinin Suriye üzerine en kolay Türkiye üzerinden ulaştırıldığını vurgulayarak, özgür bir Suriye’nin aynı zamanda Filistin’e giden yolu açacağını yani Kudus’ü özgürleştireceğini bu tesbitin görülmesi gerektiğini belittiler. Bugün Müslümanların imtihanlarının, mağdur olan, hergün yüzlerce kurban veren Suriyeli kardeşlerine yardım seferberliği içerisinde olmaları gerektiğini anlattılar.
Suriye Türkiye sınırına sığınan halk aylarca kaldıkları zeytinlik ağacı altlarından çadırkentlere alınmışlar. Dünyanın muhtelif yerlerinden seferber olan yardım kuruluşlarının ve Türkiye’den İHH, Kızılay ve bazı STK’ların elbirliğiyle oluşturdukları çadırkentlerden Atma civarındaki yaklaşık 2.000 kişinin kaldığı çadırkenti gezdik. 350 çadırdan oluşan bu çadırkente çoğunluğu Hama’dan gelen mağdur kardeşlerimizle konuşma imkanı bulduk. Özellikle çocukların ve kadınların yokluk içinde yaşam mücadelesi verdiklerini gördük. Çamur deryası içerisinde boğuşan ailelerin temizliğe nasıl önem verdiklerini gözlemledik. Bunca yaşanan acılara, sıkıntılara rağmen yüzlerinden eksik etmedikleri tebessüm ve alçakgönüllülük içerisinde onurlu duruşlarından bir şey yitirmediklerine şahid olduk. Ağır kış şartları bu kardeşlerimizin yaşam koşullarını olumsuz etkiliyor. Buna rağmen kardeşlerimiz ibadetlerini topluca yerine getiriyorlar. Çocuklarının eğitimlerini sürdürüyorlar, kadınlar temizliğe ve yemek işlerine titizlikle koyulmuşlar, vakarlı bir şekilde günlük yaşantılarını sürdürüyorlardı. Bizleri görünce duygulu bir şekilde Allah sizlerin hayrını versin diye dua ediyorlardı. Çadırların ekmeği, suyu, bakkaliye ihtiyaçları ve sağlık ihtiyaçlarının İHH ve İslamic Relief, Saned gibi bazı arap kökenli İslami teşekküller ve Türkiyeli STK’lar tarafından karşılandığını gözlemledik. Ama bunlara rağmen çadır kentin imkanları son derece sınırlıydı. Daha sonra aynı bölgede yer alan daha büyük bir çadırkente uğradık. Yaklaşık 20.000 civarında insanın kaldığı bu çadırkent adeta imkansızlıkların arasından sıyrılmaya çalışan insanlarla oluşturulmuş bir şehir gibiydi. Buradaki imkansızlıkların o insanları nasıl sabırlı hale getirdiğini, yaşadıkları zulümden kurtulma inancıyla Allah’a şükrederek iftiharla hallerine sabrettiklerini gözlemledik. Yanımıza gelen, çadırkentteki 9-10 yaşlarındaki çocuklar eğitimlerine engel olan, evlerini yıkan, yakınlarını öldüren, imkanlarını yokluğa mahkum eden zalim Beşşar rejimine karşı hınçla lanet okuyorlardı. Uzun uzun başlarına gelenleri anlattılar. Beşşar’ın askerlerinin evlerini bastığını, kendilerini evlerinden çıkardıktan sonra evlerini ateşe verdiğini ve sonra da bombalarla bütün mahalleyi havaya uçurduklarını anlattılar. Başlarından geçen bu belanın en yakın zamanda biteceğini ve tekrar o güzel günlerine, huzurlu hayatlarına yeniden kavuşacaklarına dair dua ediyorlardı. O civarda bu insanlara ekmek yapan bir fırını dolaştık. Günde 4 ton un işleyerek ekmek üretiyormuş. Buradan da anlıyoruz ki un ihtiyacı en temel ihtiyaçlar arasında.
Tüm bu gözlemlerimiz neticesinde ortaya çıkan tablo bizlere şu mesajları veriyor;
1- İslami STK’ların bu konuyu gündemlerinde önplanda tutmaları gerekiyor. Konuyla ilgili, paneller, seminerler ,,konferanslar düzenlemeleri gerekiyor.
2- Tereddütlere yolaçan tüm söylemlere karşı, bu fikirlerin haksızlığını ve kardeşlerimize iftiraya yol açtığını somut örnekler üzerinden anlatmamız gerekiyor.
3- Yardım kuruluşlarının oralardan aldıkları görüntüleri, yapmış oldukları röportajları görsel ortamlara taşıyıp haberleştirmeleri gerekiyor.
4- Zihinlerinde tereddüt olanlar Kilis’ten Reyhanlı’ya kadar olan sınır hattında, yaşama mücadelesi veren Suriyelilerle şahsen ve yüzyüze görüşerek tereddütlerini giderebilirler.
5- Yardımlar bir kereye mahsusen olmayıp uzun vadeli kararlı bir program dahilinde olması gerekiyor.
6- Suriye gündemi ile alakalı yalan haber yapan, iftira atan, konuyu gündemden düşürmeye çalışan art niyetli çabalara karşı Müslümanların dikkatli ve uyanık olması gerekiyor.
7- Son Ortadoğu Devrimleriyle ilgili olarak, konunun Batı-ABD fobik komplolarla izah edilerek Müslümanların bu konuyu gündemlerinden düşürmelerinin amaçlandığı bu bedbin durumun giderilmesi için somut delillerle gündemler oluşturmaya çalışmalıyız.
8- Bölgede insani yardım seferberliği başlatan İHH, Özgür-Der ve diğer İslami kuruluşların belirledikleri acil ihtiyaç listeleri; un yağ, şeker, kuru bakliyat, kışlık giysi, iç çamaşırı, battaniye ayakkabı, tıbbı araç gereçler. Bu ihtiyaç malzemelerinin listeleri ilgili kuruluşların haber sitelerinde ilan edilmektedir.
Rabbimiz; bizlere ihtiyaç sahibi kardeşlerimizi önemseyen bir duyarlılık, hayatımızın her alanında sorumluluk bilinciyle davranmak ve kardeşlerimize de başlarındaki zalimden kurtulma nimetini nasib eylesin.