Bartın Özgür-Der’de ‘’Tarih Boyunca Müslümanların Şam Kudüs Mücadelesi’’ Konuşuldu

Bartın Özgür-Der bu yıl için planladığı seminer programlarına başladı. Ali Emre ve Kenan Alpay’ı konuk ettikleri programda ‘’Tarih Boyunca Müslümanların Şam Kudüs Mücadelesi’’ konusu konuşuldu. 

Program açılışını Aydın Kuloğlu yaptı. Kuloğlu açılış konuşmasında Kudüs ve Şam mücadelesi için Müslümanların uyanış, birliktelik ve disiplin içinde bir mücadele seyri ortaya koymaları gerektiğinin ve ancak bu netlik ve irade azmiyle Allah’ın yardım ve başarı ödülünün geleceğinin altını çizdi. Kandırmacaların, şüpheci vehimci yaklaşımların ve işlenen Müslüman katliamlarının (İran’ın Suriye, Yemen ve Irakta işledikleri zulümlere katliamlara değinerek) hiçbir değişim olgusunu harekete geçirmeyeceğini ifade ederek aynı gün rahmetli olan Nuri Pakdil’in ‘Kudüs Anneleri’ şiirinin dizelerini okuyarak sözü konuşmacılara bıraktı. 

Ali Emre konuşmasına Şam ve Kudüs mücadelesinin birlikte ele alınmasının önemini vurgulayarak başladı. Bağdat, Musul, Şam, Halep ve Kudüs’ün hep birlikte özgürleşmiş İslam hattının mihenk taşı niteliğinde olduğunu söyleyerek başladı. 

Emre Türkiye’nin dünyada ve kendi bölgesinde önemli bir güç haline geldiğine dikkat çekti. Türkiye’nin coğrafyamızdaki mazlumların hakkını kolladığı, dünyadaki ekonomik ve yönetimsel çelişkilere parmak bastığı, İsrail kadar diktatör rejimlerin de aynı mebzuliyet içinde halklar üzerine çöktüğüne dikkat çeker olduğunu, bunun bölge halklarında olumlu teveccühü tetiklerken emperyalist ülkeler ve işbirlikçi uzantıları nezdinde de Türkiye’nin baskılanma konusunda odak haline getirdiğine değinerek konuya giriş yaptı.

Yakınlarına dahi merhamet göstermekte zorlanan insanların, günümüzde muhacir kardeşlerine yardım eli uzattığını ifade eden Ali Emre, bu bilince ulaşmasında hassasiyet sahibi Müslümanların ve merhametin, vicdanın, birliktelik ruhunun tüm bunları şerefle taşıyan Müminlerin toplum üzerindeki rolünün etkisinden bahsetti. Bunu canlandıran taşıyan çoğaltan bir avuç müminin o çok değerli fedakârlıklarının bu konuda rol oynadığına dikkat çekti. 

Ayrıca elli yıldır mücadelesi verilen ıslah ve şahitlik sürecinin dirilten gücünden ve İslam coğrafyasındaki Müslüman kardeşlerimizin duasının bereketinden bahsetti.  

Konuşmacı, şahsiyet ve zihin inşasının önemine dikkat çekerek toplumda uyanışa yol açan rol modellerin ele alınmasının, İslami bilinci kuşanan şahitliklerin gelecek nesillere ışık tutabilmesi adına tarihe emanet edilmesi gereken değerler olduğunu belirtti. Hz Hatice’nin mümine kadınları eğiten rolünden ve Erkam bin ebi Erkam’ın evinin mümin erkekleri yetiştiren fonksiyonundan örnekler verdi. 

 “Bir şeyin kendi gerçekliğinden sonra en önemli hali edebiyatıdır, sanatıdır.” diyen yazar, bazen bir filmin, bir kitabın ne kadar değerli ve etkileyici olabildiğini belirtti. Ve bu kapsamda kitaplarını salih amel niyetiyle kaleme aldığını söyledi.

Sadece savaşarak ve kılıç kuşanarak mücadele edilemeyeceğine dikkat çeken yazar, kılıcın yanında kalemin, kandilin, adaletin, gözyaşının olması gerektiğini vurguladı.

Genç yaşta vefat etse de Zengi’nin kısa mücadelesi boyunca Kudüs davasının, Müslümanların merkezlerinde tutması gereken bir değer olması gerektiğini ifade etti. Kısa ömrü içinde yaklaşık elli şehri özgürlüğüne kavuşturan Zengi’nin, Abbasi halifesi tarafından gelen emirlik teklifini kabul etmeyerek göstermiş olduğu erdemin günümüz yöneticileri için rol model teşkil etmesi gerektiğini dile getirdi.

Kudüs’ü fethetme hayalini her daim canlı tutan Nureddin Zengi, hayalini gerçekleştiremeden vefat etti ve ondan sonraki süreçte bu bilinç ve gaye ile yetiştirdiği Mısır emiri olan Selahaddin Eyyubi’nin etkili olduğu bir dönem başladı. Uzun ve meşakkatli bir mücadelenin ardından Kudüs’ü kurtaran Selahaddin, bölgede onurlu bir direnişin sembolü haline geldi.

Konuşmacı, Batı’da tanınan ve ismi hafızalara kazınan iki Müslüman’dan birinin Hz. Muhammed diğerinin Selahaddin Eyyubi olduğunu belirtti. Selahaddin’in cihad ile merhameti, adaletle Müslüman olmayanlara dair koruma ve onları bağışlamayı birlikte algıladığına değindi. Çağlar üstü yegane rehberimiz Hz Rasulullah’ tan tam bir eğitimle kavrayarak örneklendiren bir şahsiyet olarak doğuda da batıda da, dün de bu günde tarih yapan referans kişi özelliğinin Selahaddin Eyyubiyle nasıl ete kemiğe büründüğünden dem vurdu. Selahaddin’in maddiyatı, makamı, parayı, gücü bir zenginlik aracı olarak görmediğini, kendisi ve ailesi adına hiçbir kalıcı mülkiyet edinmediğini, vefat ettikten sonra dahi defin işlemlerinin borç para ile yapıldığına dikkat çekti.

Yazar, Selahaddin Eyyubi döneminin ardından günümüze değin Kudüs halkının hep sıkıntılar ile mücadele etmek durumunda kaldığını dile getirdi. Kudüs’ün kurtarılmasının Hz. Ömer ile, Nureddin Zengi’in çabaları ve Selahaddin Eyyubi’nin fethi ile birçok kez gerçekleştiğini dile getiren Ali Emre, yaşanmış bir şeyin her zaman tekrar yaşanabileceğini belirtti. Kudüs’ün yeryüzünün en belirgin pankartı, en görkemli bildirisi olduğunu, Kur’an’da yerinin, makamının övüldüğünü belirten yazar, Kudüs dahil tüm Müslüman aleminin hatta yeryüzündeki tüm insanlığın özgürce, şereflice bir arada yaşamasını, geleceğin İslam mührünün böylece inşa olacağını niyaz ederek sözlerini tamamladı..

Diğer konuşmacı Kenan Alpay sözlerine Kudüs ve Şam’ın özgürleşmesi konusunun tevhid adalet ve İslam’ı tanıklaştırma mücadelesinin ilk maddesi olduğuna dikkat çekerek başladı. Suriye’de özgürleşme ve İslam’ın halk nezdinde izzetli hale gelme sürecinin Dera’da çocukların yalın özgürlük özlemlerini dillendirmeleri ve ülkelerindeki zalim rejimin değişim vaktinin geldiğini haykırmalarıyla başladığını anlattı. Konuşmacı, bu sürecin tarihsel sorgulamayı ve Müslümanların imtihanını pratik açıdan ortaya çıkardığından, zulmü açık ettiğinden, Allah’ın hakimiyeti ve iradesi algısını muhasebe ettirdiğinden, zaaflarımızla yüzleştirip, hakla batılı ayırarak, sahte ümmet kahramanlarıyla gerçek kahramanları ortaya çıkardığından örnekler üzerinden açıklamalar yaptı.

Konuşmacı şunları ifade etti; ‘İran’ın Kudüs Ordusu, Irak ve Suriye’de oluk oluk kan dökerken hiçbir utanma emaresi göstermeden atılan slogan ve oynanan müsamerelerin içeriği Filistin’le, Kudüs’le, Mescid-i Aksa’yla dolup taşacak. Amerika ve İsrail’in nasıl büyük ve tehlikeli şeytanlar olduğundan başlayacak nutuklar ve İran’ın Rusya ve Esed’le beraber emperyalizme karşı nasıl bir direniş cephesi örgütlediğine dair klişe propagandalarla sürecek. 

‘Kudüs Günü’ etkinliklerinde Halep’te, Şam’da, Hama’da, Dera’da döktükleri kanları, aldıkları canları, harabeye çevirdikleri şehirleri konuşacak değiller elbette. Bağdat’ı, Basra’yı, Musul’u, bir baştan diğerine Irak’ı bir yandan yıkarken diğer yandan nasıl da yağmalamaya giriştiklerine dair hiçbir detay vermezler tabii ki. Uzun menzilli füzelerle, özel eğitimli ordularıyla emperyalist Amerika’ya, Siyonist İsrail’e nasıl korku salındığına dair sahte kahramanlık hikâyeleri dolaşımdadır nedense.

Konuşmacı ‘’Barış Pınarı Operasyonu’’ çerçevesinde şunları dile getirdi; ‘Türkiye bu gün omuzlarında Suriye halkının ve mültecilerin sorumluluğuyla adım atmaya çalışıyor. En zor diplomasi ve operasyon dönemini kontrol etmeye çalışıyor. Yıkmadan dökmeden tüm bunları idare etmenin sorumluluğu içinde olduğuna şahidiz. Allah da bu konuda atılan adımları, emekleri boşa çıkarmayacak. Bizler doğru kararların, isabetli tavırların ve mazlum halkların yanındayız. İlkeli duran, mazlumu gözeten ve kıvırmayan duruşun karşılığını Türkiye’nin almaya başladığına inanıyoruz. Bu konuda hep beraber doğruların arkasında duracağız, yanlışın da karşısında duracağız. İnançsız, acımasız, katiller sürüsüne karşı adil ilkeli tutumları destekleyeceğiz. Başarmak için dua edeceğiz. Şu gerçek ki; Suriye halkı çoluk çocuğuyla birlikte sürülüyor ve öldürülüyor ancak şeref ve haysiyetleri için savaşmaktan da asla ödün vermiyorlar. Suriye’nin Müslüman halkına ve Türkiye’nin sağlam duruşuna karşı açılmış çok boyutlu, çok barbar ve çok kirli bir savaş sürüyor. Aslında Şam’ın esareti ne ise Kudüs’ün de aynı. İkisi de İslam düşmanlarının planlarına ve işgallerine karşı direnmekteler. 

Allah-u Teâla ve Resulüne (s) inanan bizlerin üzerine düşen görevler bellidir. Kudüs ve Şam’ın özgürleşme mücadelesinde hatta tüm İslam beldelerinin özgürce ayağa kalkmak düsturu üzerine niyetlerimizi, amellerimizi birleştirmeliyiz. Allah’a yönelip saf olmalıyız. Allah’ın ipine sarılmalıyız. Zalimlerin tuzaklarına, oyalama taktiklerine aldanmayalım. Dünya hayatının oyun eğlencesi içinde kendimizden geçmeyelim .

Filistinli kardeşlerimizin, Suriye halkının direnişini Amerika’ya, İran’a karşı da desteklemek, sahiplenmek ve zafer için bütün imkânları seferber içinde olmak üst bilincimiz olacak. Türkiye’nin hem kendisi hem İslam dünyasının maslahatları üzerinde attığı her adımı destekleyeceğiz.’ 

Geleceğini aydınlatmak, ümitlerini büyütmekle, çabaları artırmakla çok çalışmakla gerçekleşecek. Konuşmacılar sunumlarını gerçekleştirdiler. Ve ortak temennilerle konuşmalarına son verdiler.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi