Kenan Ersoy ve Davut Çevik’in konuşmacı oldukları programda özetle şunlar ifade edildi:
Allah, insanı başıboş bir varlık olarak bırakmamış onu belli bir ölçü ile yaratmış, ona akıl ve irade emanetlerini vererek şekillendirmiş ve onu elçi ile hayatına yön verebileceği bir hidayet rehberi ile desteklemiştir. Yüce yaratıcının yarattığı varlıktan beklentisi, emirleri, yasakları ancak vahiy aracılığı ile öğrenilecek ve emanet edilen akıl ve irade aracılığı ile tercihlerimizin söz konusu olacağı yaşantımız şekillenecektir. Tercihlerimiz, netice de cennetimiz ya da cehennemimiz olacaktır. Rabbimizin elçilerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed ve son vahiy Kur’an, herhangi bir tahrife uğramadan elimize ulaşmış bir kitaptır. İlk dönem neslini inşa eden, zihinsel bir devrim ile Mekke ve çevresinin ıslahını, değişim ve dönüşümünü gerçekleştiren yüce kitap aynısı ile elimizde olduğuna göre asrımızı, anımızı şekillendirme gücü de elbette vardır. Kur’an’ı okuma-kavrama görevimiz, öncelikle vahyin amacını, tevhidin hakikatini, ma’rufun ve Salih amelin ne olduğunu, münker olan kötü tutum ve davranışların nelerden ibaret olduğunu anlamayı sağlamalıdır. Bu çerçevede Kur’an-Hayat ilişkisi konusu can yakıcı bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. İlk dönem sahabe nesline baktığımızda aslında Kur’an’ı anlamak otomatik olarak onu yaşama aktarmaya tekabül ediyordu. Bir ihya, inşa ve ıslah mücadelesinin içinde olmak demek, toplumu dönüştürme mücadelesi demekti. Hayata nizam veren Allah merkezli bir okuma yapmak yerine insanın zevklerini merkeze alan, sözde akıl merkezli gibi görünmesine rağmen ölçüsüzleşmiş bir takım düşünce metotlarıyla insana ve vahye yaklaşmak moda gibi görünse de, popüler hale gelse de bunlara prim verilmemelidir. Kur’an-Hayat ilişkisinde verili olan vahiy mi esas alınacaktır yoksa üretilmiş olan mı esas alınacaktır? Toplumu Kur’an ile uyarmak ve inşa etmek için öncelikle Allah’ın boyasıyla boyanmak gerekir. Aslına bakılırsa Kur’an’ı anlamanın ve yaşamanın önünde doğal hiçbir engel yoktur. Var olan engeller tamamen yapaydır. Bu anlamda en büyük engellerden birisi insanın kendisinden kaynaklanan engellerdir.
Bireysel Zaaflar; Kendi hayatları üzerinde bir güce ve tasarrufa sahip olamayanlar, başkalarının hayatları üzerinde etkili olamazlar. Kur’an’la hayata dair ilişki kuracak olan samimi ve gayretli insanların ondan yaralanabilmesi için öncelikle Kur’an’da belirtilen insana özgü olumsuzluklardan uzak olması gerekir;
Cedelcilik: “Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.” (18/54) “Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim" de. Kendilerine Kitap verilenlere ve kitapsızlara: "Siz de İslam oldunuz mu?" de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür.” (3/20)
Cahillik: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (33/72) “De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (39/64) “Boş söz işittiklerinde, ondan yüz çevirirler.-Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size... Size selam olsun, bizim cahillerle işimiz yoktur, derler.” (28/55)
Bilgisi Olmadığı Şeyin Ardına Düşmek:“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (17/36)
Bu özelliklerin dışında bireylerde ortaya çıkan zaafları şu maddelerle de ifade etmek mümkündür;
Düşünsel yetersizlikler ve sığlıklar (Bütüncül bir hayat tarzına sahip olamamak 6/162) Kaynağa aracısız ve ciddiyetle yönelmeyi öncelemek ve hareket alanını genişletememek. Bilmediğimiz konuları, çok iyi kavramış havası atmamalıyız. Bilmediğimiz şeyin ardına düşmemeliyiz. (17/36) İhvana selam diyorsak ihvandan haberimiz olmalı. Suriye’yi destekliyorsak sahadan haberimiz olmalı. İçeriksiz itirazlar ve suçlamalar.
Dava bilincindeki eksiklikler, tutarsızlıklar ve tavırsızlıklar: (Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.(8/25) Bıkkınlık ve çözülüşler. Tölere edilebilir farklılıkların yanında, derin ayrılıkların farkında olunmalıdır.
Ahlaki zayıflıklar ve olgunlaşamamak ve nemelazımcı tavırlar: (Kur’an ahlakımızın, yaşam tarzımızın, günlük yaşam düzenimizin nasıl olmasını istiyor?) İslami mücadeleyi kendi haline bırakmak
Bireycilik ve kendi kişiliğini fazlaca önemseme (Modern hayat tarzının dayattığı bir yaklaşıma karşı 3/104… Topluluk olma hedefi ve özgürlük akımları adına nefsin kölesi olma hali ve her şeyin kendi etrafında döndüğünü sanan egoizm durumu. Vahyi anlamak salt bireysel bir çaba ve okumaya indirgenemez) Dava arkadaşlarıyla yaşadığı tartışmaları davadan kaçma bahanesine dönüştürüp içe kapanma hastalığı.
Dünyevileşmek, nefse-hevaya tabi olmak (Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (6/32) En büyük engellerden birisi; “kalplerdeki eğriliktir” (3/7)
Karamsarlık, kötümserlik, umutsuzluk (Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. (3/139) Şikayet ve sızlanma halleri
Mükemmeliyetçi tavırlar ve beraberinde gelen sürekli erteleme anlayışı (Özeleştiri yapmayı pasifliğe dönüştürmek. Özeleştiri sürekli daha iyisini yapmak için olmalı.
İnsanın nefsi zaafları bahane oluşturmamalı; Grup içerisinde fikri karmaşa ve tahammül sınırlarını aşan tutarsızlıkların getirdiği ihtilaflar.İlkesiz, omurgasız tavırlar düşünceler. Bütünlükten kopuk parçacı fikirler. Fikri ve ameli alanda donukluk ve tıkanmışlık hali. Gelenekten tevarüs eden usuli engeller de vahyi anlama ve yaşama gayretlerini sekteye uğratır. Allah’ı kendi hitabından tanımamanın getirdiği yanlış Allah algısı ve bunun hayattaki pratik karşılıkları. Gayba iman ve gaybda iken iman etmeliyiz ve bu konudaki ölçüsüzlükleri vahiy ile test etmeli sağlama yapmalıyız. Zira gayb inancımızın da sosyal hayatımız üzerinde oldukça fazla etkisi söz konusudur.
Hayatın öncelikli konularına hiç değinmeyen bir akademi algısı. Öncelik ve önem sırası gözetmek elzemdir. Sahih bir kimlikle, ıslah mücadelesine girmeden, Kur’ani bir eğitim-istişare-tebliğ öbeğiyle bütünleşme bilincine varmadan, uzmanlık konusunda mesafe alanlar, gruplar üstü tavırlarıyla egemen paradigma karşısında yalnızlığa mahkum olmaktadırlar. Batıdan devşirme akıl ve düşünme metotlarıyla olaylara yaklaşan, bütünden kopuk hikmetsiz çabalar bolca yayılmakta. Oysa bilgi ayrıdır, bilginin hikmet ve ferasetle nereye konumlandırılacağı ayrıdır. Kur’an çalışması yapmak, dört duvar arasında kavram çözümlemeleri yapmaktan ibaret görülmemelidir. Ya da soyut kelami tartışmalardan ibaret değildir. Aksine; uygun sıklıkta tertil üzere Kur’an okumak, vahyi bilgi ve birikimimizi derinleştirmek kadar, tevhidi bilgi-eylem bütünlüğünü üstlenmek, Kur’ani mesajı sosyalleştirmek anlamına gelir.
Cihadımız, Kur’ani ölçüleri tanıklaştırmak olmalıdır. Kitap yüklü merkepler olmaktan Allah’a sığınmalıyız. Bu konuda Reşid Rıza der ki:“Kişinin harekete geçmesi için; hakkın ve hayrın nefiste iyice yerleşmesi ve ikisinin amel olarak tezahür etmesi, hakka ve hayra iman, hem kalbe hâkim olan, hem de bu imana muhalif korku, istek, arzu ve acılara üstün gelen vicdani bir kabule dönüşmesine bağlıdır. Yani salt bilgi yeterli değildir. Zira bilgi, psikolojik ve davranışsal engellerle çatışırsa yetersiz kalabilir. Bunun için gençlerde ilmi ve ameli bir eğitim gerekir. Aralarında büyüdükleri ebeveyn, akraba, eş dostun güzel bir örnekliği gerekir.”
Sözde evrenselcilik adına Resul’ün konumunu yok eden ve yerine egemen söylemleri yerleştirmekten çekinmeyen, hevayı ilahlaştırma tavrı da söz konusudur. İlahi kelam karşısında sınırsız bir hürriyet ile ve sorumsuzca bir tefsir faaliyeti olamaz. Gerek tarihselci yaklaşımlar, gerekse tarih üstücü yaklaşımlar modern dönemin sapmalarıdır ve vahyi nesneleştirme noktasında birleşmektedirler. Vahiy nimeti karşısında farklı engeller oluşturan Firavun, Haman, Karun, Samiri, Ebu Leheb tiplemeleri ve bunların çağdaş temsilcilerinin vahyi hayatın dışına itme gayretleri ve seferberlikleri. Kur’an’ın mesajını yüklenmek yerine detay konuları çok abartanlar ve adeta hayati meseleler haline getirenler, Kur’an’ın yaşadığımız ortamdaki egemenlere veya vahiy dışı hukuki siyasi yapıya karşı, Müslümanlara nasıl bir görev yüklediğini örtmektedirler. “O hâlde yalanlayanlara boyun eğme. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar. (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.” (68/8-13)
Vahyi tertilen okuma zorunluluğu; Hayatın her sorunu üzerinde tefekkür ve indirilen vahiy ile irtibat. Allah ne dedi? Yaşanan sorunlar ne? Mekke’nin itikadi, sosyal, siyasal, ekonomik sorunları neler idi ve Kur’an bunlar hakkında ne dedi? Günümüz sorunları neler ve vahiy ne diyor? İnsanlığın, ümmetin problemleri ne? Peygamberimiz ve arkadaşları bugünkü cahiliyyede yaşamış olsalardı vahyi tertilen nasıl okurlardı? Soyut bir tevhid tartışması bizi hayatın dışına atabilir ve bu ilk dönem tertil okumaları ile de bağdaşmaz.Gündemi konuşurken kendimizi sihrine de kaptırmamalıyız. Bu konudaki ölçümüzde Kasas 55 olmalı. Kategorik redçi bir tavırdan ziyade ıslah dili esas alınmalı. Her konuya Rabbimiz ne der ölçüsüyle bakmalıyız. “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.”
Hikmet ve basiret üzere hakka davet; Hakka sahih ve sağlıklı bir yürüyüş için, davet için öncelikle hak olanı hayatımızın merkezi haline getirme, hikmeti her kararımızda tercihimizde yakalamaya çalışma. Muslihun olma gayreti. Kur’an’da muslihunun özellikleri; Kitaba sarılıp namazı dosdoğru kılmak (7/170). Dinlerini oyun eğlence edinenlerden uzak kalmak, Kur’an’la öğüt vermek (6/70). İktidar olduğunda namaz, zekât, maruf emretme, münkerden sakındırma (22/41, 13/22). Öncü bir kuşak oluşturmaya çalışmak (48/29). Hayatını Allah’ın rızasına adamak. Birlik olup direnme
Nefsi Arınmışlık ve cemaat olma Sorumluluğu; Arınma mücadelesini her an mücadelenin içinde gerçekleştirme çabası. Aynı düşünceleri paylaştığımız insanlarla vahyin hakikatlerini bir modele dönüştürme gayreti. Şurayı işlevsel kılıp kişisel zevklerimizden fedakârlıkta bulunma. Birlikteliği ilkesel bir zemine oturtmak. Çeşitli sosyal aktivitelerle beraberliği güçlendirmek, aidiyet duygusunu güçlü kılmak. Gündeme müdahale etmeyen “korunmacı takva” algısından uzak olmak gerekir. Seyyid Kutup’un ifadesiyle “sahife fıkhı” anlayışıyla Kur’an bütünlüğünden kopuk fetvalarla uğraşmak. Okuma-bilgilenme hızı bir hedefe varınca, bir üst hedefe yönelme olmalı. Aksi halde muhasebe ve içe kapanma hali yaşanır. Yeni ve kullanışlı satırbaşları açıp yeni hamlelerle devam edilmeli. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarma planları programları yapmak Allah’ın iradesi ile çelişen bir durum değildir. Bu bilakis vahyin tabiriyle “ıslah” mücadelesidir. Bütün okumalarımız, tertil üzere ortaya koyduğumuz anlama gayretlerimiz neticede bu ıslah mücadelemizi daha iyi sürdürebilmek ve daha direngen olabilmek içindir. Islah mücadelesini sorumluluğunu kuşanmayan Müslümanların ibadetlerini gözden geçirmeleri gerekir.
Ey iman edenler, Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim, Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü tanımaz/inkar ederse, muhakkak derin bir sapıklığa düşmüştür. (Nisa 136)
Yeniden iman ne demek? Bu çağrı, hayatı vahyin ölçüleri ile yeniden değiştirmek, vahyin şahitliğini taşımak, bilgi bilinç temelli bir eylemlilik. Yedi başak verecek bir tohum olma beceri ve dirayeti. İslami şahsiyet olmak.
Müslüman olmak iddia sahibi olmaktır: Yüzeysel bir beyan işi değildir. Süregelen işlerimiz arasına sıkıştıracağımız bir mevzu değildir. Model hayatlar oluşturma (şahitlik) mücadelesi. Hilafet vazifesi. “Ey iman edenler! Allah’tan ona yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin. (3/102)
Kur’an’ı basitleştiren tüm yaklaşımlara karşı teyakkuz hali: İster geleneksel hurafeler olsun isterse modern hurafeler bu teyakkuz durumumuz devam etmeli. Kur’an önünde oluşturulan geleneksel ve modern gürültülere karşı hakkın sesini haykırmak görevimizdir. Kur’an’ın gündeminde olmayan konuları onun etrafında biriktirmek, ona dayatmak zulüm olur.
İç dünyamız vahiyle şekillenmeli, muvahhid bir kimlik inşası : “İyi toprak Rabbinin izni ile bol bitki verir. Çorak toprak ise yararsız bitkiden başka bir şey vermez.”
Kur’an’ı sadece okumak, tahakküm kurmak, gelenekten sıyrılmak için değil, hayata müdahil kılmak için okumalıyız. Müsteşrik edasıyla “bit yeniği arar gibi” yaklaşmamalıyız.
Hayatı dönüştürmeyen, mücadele azmi aşılamayan bilgi faydasız bilgidir: Faydasız bilgi, insanı inançsızlığa, sekülerleşmeye bile sevk edebilir. Vahyi bilgi; durum tespiti yapmalı, çözüm önermeli, akibet göstermeli, teşhiste bulunmalı, hakemlik yapmalıdır. Zamanla bu hikmete furkana dönüşecektir. Bir adı da ruh olan vahiy bugün de bize hayat vermeli, esenlik yurduna çağırmalıdır.
Sabikun ve mukarrebun olmak: Davayı sürdürürken herhangi bir çıkar ya da ücret beklentisinden uzak, yalnız Allah rızasına yönelmek. Bünyanun mersus olmak.
Ekicinin hoşuna gidecek bir ekin olabilmek: Kökünü sağlamlaştıran dallarını ve gövdesini yükseltip kocaman bir ağaca dönüşen bir ekin.