Baro Başkanı, “Kanunu görmezden gelin” derse!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Olay, Ankara’da lüks bir içkili lokantaya, küçük çocukların alınmasından kaynaklanıyor.

Polis, AK Parti iktidarından çok önce çıkarılan kanun gereği, denetim yapıyor.

Küçük çocukların içkili mekanda bulunduğunu tespit edip, vazifesi gereği tutanak tutuyor.

Ama o ne?

Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu da aynı mekandadır.

Hiçbir aile, “Siz avukatsınız, bizim adımıza haklarımızı korur musunuz” demediği halde, o, durumdan vazife çıkartıyor..

Sanki beyefendi o ilin valisi imiş gibi, polislere soruyor: “Kimsiniz?”

Metin Bey’den kimlik istense veya onun avukatlığını yaptığı birisinden kimlik istenmiş olsa, Başkanımız haklı olacak. Karşısındakine tabii ki soracak: “Kimsiniz?”

Ama ne kendisinden, ne de avukatlığını yaptığı birisinden kimlik istenmiş.

Ne diye soruyor “Kimsiniz?” diye?..

Maksat tartışma çıkartmak tabii.

Neyse ki polisler tartışma istemiyor.

Resmi kimliklerini gösteriyorlar..

“Çocuk Şubesi’nden geliyoruz” diyorlar.

Yetinmiyor kendisini vali zanneden Baro Başkanı: “Ne yapıyorsunuz?”

Avukatlığın, somut bir kişinin savunması üzerine kurulduğunu ya bilmiyor ya da bilmezden geliyor beyefendi.

Baro başkanı olmanın, avukat olmanın, her olaya müdahil olma hakkını verdiğini sanıyor.

Polisler, somut bir kişiye vekaleten konuşmadığı halde, Baro Başkanı’na yine de nazik davranıyorlar.

İzah ediyorlar: “İçkili mekanda çocuklarının olması, aileleriyle birlikte dahi olsa, yasaktır, işlem yapıyoruz. Turizm işletme belgesi olsaydı olur da; belediye işletme ruhsatı olan yerlere çocuklar aileleriyle dahi giremezler” diyorlar.

Ne beklersiniz, Baro Başkanı’ndan?

Uygulamanın yanlış olduğunu gösteren bir kanun, bir yönetmelik biliyorsa, hatırlatmasını. Bilmiyorsa, susmasını, değil mi?

Siz makul olanı bekleyedurun..

Baro Başkanı polise çıkışıyor: “Bu mantıklı mı? Ben çocuğumla giderken, ‘Ruhsatın turizm ruhsatı mı, belediye ruhsatı mı’ diye sorar mıyım?”

Hiç düşünmüyor, “Kanun varken, polis ne yapacak, kanunu görmezden mi gelecek?” diye..
Polisin, “Kanun mantıklı mı, değil mi” diye yorum yapma hakkı olmadığını bilmiyor.

Hakimin bile, “kanunu tartışmak değil, uygulamak zorunda olduğu”nu bilmiyor..

Veya, tüm bunları bilmezden geliyor.

Devam ediyor Baro Başkanı: “Bütün batakhaneler, uyuşturucu satılan; polis olarak tahmin ettiğiniz yerler kurutuldu ve asayiş sağlandı da, şu anda çocukları ailelerden korumak mı kaldı size?”

Ne laflar ama!

Tam bir hukuk adamına(!) yakışır laflar değil mi?

“Her yer düzeldi, buraya mı geldi sıra!”

Her suç işleyen, önce böyle çıkışır zaten:“Bir tek beni mi gördün?”

Kırmızı ışıkta geçen de aynı şeyi söyler, banka hortumlayan da..

“Bir sürü aynı suçu işleyen var. Niye onlara bakmıyorsun da, bana geliyorsun” der.

Baro Başkanı da, kendisi o içkili mekana çocuğu ile gitmemiş ama, başkaları adına bu mazereti getiriyor, polise..

Sonrasında da, gazeteciliğe soyunuyor.

O televizyon, bu gazete dolaşa dolaşa, kendisini gazeteci sanmaya başlamış olmalı ki, cep telefonu ile polisin işlemlerini görüntülemeye kalkışıyor.

Ve başkanı olduğu baroyu arayıp, barodaki 60 avukatın hemen gelmesini istiyor!

İfade aynen şöyle: “Baro’daki arkadaşları arayarak Avukat Hakları Merkezi’ndeki 60 avukatın tamamının restorana gelmesini söyledim.”

Ne yapacak 60 avukat?

Polisle kavga mı edecekler?

Ki, bir tane, iki tane değil, 60 avukat birden çağrılıyor?

Ne yapacak ki “60 avukat?”

Ve önemli bir soru daha: “Yoksa, o avukatlar, zorunlu müdafi kapsamında mı çağırıldılar?”

Hani parası; vatandaşın vergileri ile ödenen zorunlu avukatlar var ya.. O kapsamda mı çağrıldı “60 avukat” acaba?”

“Kanunu uygulamayın. Biz çoğunluğuz. Bizi görmezden gelin” demek için mi, 60 avukata çağrı yapıldı?.. Kalabalık oluşturup, kaos çıkartmak için mi?

Cevap ver, Sayın Başkan!

YENİ AKİT