Hakkâri’deki alçakça cinayeti işleyenlerin elbette bir değil, birçok amacı vardır.
Ama en önemli amaç, sivil siyaset ve sivil toplum arasındaki teması kesmektir.
Yeni bir şey de değil bu.
PKK içindeki birtakım gruplar olsun, derin devlet yapıları olsun, savaşın bitmesini istemeyenler, her defasında sayısız insanın ölümüne yol açan korkunç eylemler düzenlemekten geri kalmadılar.
Dokuz insanı bir anda paramparça eden düzeneği patlatan katiller bu sefer de maalesef amaçlarına ulaştılar.
Katliamın ardından, hükümet yetkilileriyle BDP liderleri arasında gerçekleşecek olan bir görüşme de hemen iptal edildi.
Böylece önemli bir diyalog girişimi bir kez daha akamete uğramış oldu.
Üstelik bu diyalog girişimi son derece önemliydi ve 20 eylülde bitecek olan eylemsizlik kararının devam etmesini sağlamaya yönelikti.
Kaldı ki 20 eylül sonrasını amaçlayan bu girişimler bundan ibaret de değildi.
Hemen hemen aynı tarihlerde, BDP ve DTK’nin de Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan randevu talepleri bulunuyordu.
Ama bu diyalog girişimlerinin hemen hiçbirinin, İrlanda barış sürecinde, IRA’ya silah bıraktırmak için Londra ve Dublin’de, uluslararası arabulucuların girişimleriyle gerçekleşen gizli görüşmelerle bir benzerliği yoktu.
Dolayısıyla bu katliamın, iddia edildiği gibi, PKK içindeki silah bırakmak istemeyen grupların bir eylemi olması ihtimali epey zayıf.
Silah bıraktırma aşamasına gelmiş olmak için, Öcalan’ı da kapsayan bir açık-kapalı müzakere ve diyalog sürecinde epey mesafe kat etmiş olmak gerekir.
Ayrıca, PKK’nin silahsızlandırılması sürecinde iç çatışmaların yaşanması ve bu çatışmalardan sivil halkın da zarar görebileceği eylemlerin olması belki düşünülmesi gereken bir husus.
Ama Türkiye henüz bu noktada bulunmuyor.
Bu korkunç katliamı eski HPG komutanı Feyman Hüseyin ve Murat Karayılan arasındaki mücadeleye bağlayanların yazdıklarına inanacak olursak, PKK’yi silahsızlandırmaya yönelik bir girişim söz konusuydu.
Bu girişim silah bırakmak istemeyen PKK’lileri ve onların lideri konumundaki Feyman Hüseyin’i harekete geçirdi.
Bir başka iddia ise, referandum öncesi, öldürülen dokuz gerillanın tamamının Geçitli Köyü’nden olduğu iddiasıdır. Köylüler bu gençlerin dağa çıkmasını istememiş ve dağa çıkışa mani olamayınca, ihbar etmişlerdi.
Oysa sığındıkları alanda öldürülen bu gerillaların kimliği tespit edilmiş durumda ve hiçbirinin bu köyle alakası yok.
Biri çocuk dokuz insanın hayatına mal olan katliamın korkunçluğu ve amacı ortadayken, siyasetin içine düştüğü durum ise içler acısı.
Düşünebiliyor musunuz, Kürt siyaseti dediğimiz siyaset 18 yıl parlamento dışı kaldı.
Ve BDP’liler gerçekçi olmak gerekirse 18 yıl sonra üçüncü boğaz köprüsü için fikir üretmeye de gelmediler Meclis’e.
Kürt sorununda sivil ve meşru bir muhataplığı güçlendirmekti temel amaç.
Politikalarında yanlış tercihler, kendi güçlerini PKK lehine önemsememe gibi hataları oldu, ama sonuç olarak, onlarla bir kez dahi doğru dürüst görüşülmedi. Üç yıl boyunca, Meclis’in ‘ötekileri’ olarak kaldılar, bunu kimse inkâr edemez. İşte bir yasama dönemi bitiyor ve BDP’nin Meclis’teki varlığı, ne diyaloga ne de herhangi bir müzakere sürecine yaradı.
Barış düşmanları Hakkâri’deki eylemle aslında AK Partiye de BDP’ye de, bütün barış yanlılarına da meydan okudular.
Oysa her iki parti, bu alçakça meydan okumayı hesaba katmadan, birbirlerine karşı üsluplarını sertleştirip, acıya ve yasa ortaklığı ifade eden açıklamalardan ziyade, karşılıklı suçlamalarda bulunmayı tercih ettiler.
Türkiye mayının menşeini tartışmakla yetindi.
PKK’nin sicilindeki bu tip olayları hatırladık, ama Korkut Özal’ın ‘kardeşimi Ergenekon öldürdü’ dediği bir zamanda, devletin sicilindeki olayları neredeyse tamamen unuttuk.
Bu sicili görmezlikten gelerek barış sürecinde ilerlemek nasıl mümkün olabilir?
Sivil toplum yüksek sesle barış istiyor..
Hükümet barış istiyor, BDP barış istiyor, PKK barış için yol haritaları deklare edip duruyor, ama yine de katliamların önü alınamıyor.
Barış isteyenlerin samimiyetinden ben şahsen kuşku duymuyorum.
Ama barış isteyenler, öyle görülüyor ki, barışın getireceği maliyetten ürküyorlar.
Barışın herkese bir maliyeti olacak tabi, yeryüzünde hiçbir barış, kimseyi eşit oranda ve beklentileri doğrultusunda tatmin etmemiştir.
Ama bir savaşı bitirip, barışı gerçekleştirenler, hiç kuşku yok ki, barışın getireceği maliyeti göze alabilenlerdir.
Bölge halkının oylarını ve güvenini alabilen iki parti, BDP ve AK Parti, Hakkâri’de hayatını kaybeden günahsız insanların cenazelerinde saf tutabilseydi, o mayını patlatanların amaçları gerçekleşmemiş olacaktı.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, bu felaketin gerçekleştiği günün hemen sonrasında BDP ve bölgenin sivil toplum örgütleriyle biraraya gelip, ortak açıklamalarla bu caniyane katliamı birlikte kınayabilselerdi, barış düşmanlarına en güzel cevap olurdu bu.
Maliyet hesabı ağır bastı yine..
Barış yanlıları, barışa giden yolda, siyasi maliyet hesabı yaptıkları sürece, barış düşmanlarının döşediği mayınlar sağda solda patlamaya devam edecek.
Hiç fark etmez, Ergenekon patlatır, PKK patlatır, istihbarat örgütleri patlatır..
Ama birileri o can alan mayınları patlatmaya devam eder durur.
Barışın maliyetini göze almadan kimse bu savaşı bitiremez.
Mayınlar patlayınca, her defasında randevuları iptal edenlere seslenmek istiyorum.
Anlaşılan her defasında bir mayın patlayacak ve siz her defasında parmak gösterip, çocuklar gibi hani, ‘küs!’ diyeceksiniz..
Anlaşılan Meclis’te biraraya gelemeyeceksiniz, şimdi bırakın Meclis’i filan, gidin annesi Şirin Kurt’u kaybeden 15 aylık Zeynep’i Malatya’da kaldığı hastanede ziyaret edin, onunla yüz yüze gelin, gözlerinin içine bakın korkmadan, ve sonra da o hastane odasından çıkıp ne hissettiğinizi bizimle paylaşın..
Aklınız maliyet hesaplarını unutmuşsa ve yüreğiniz barış için atmaya devam ediyorsa, artık başka türlü davranamazsınız.
TARAF