Öğlen vakti haber toplantımızı bitirmişiz, birinci sayfayı çizmeye oturmuşuz, ben de elimde kumanda televizyonu kurcalıyorum. O sırada haber karşıma çıktı.
Habertürk televizyonu, ‘Son dakika’ diye ilan ederek bir haber veriyordu: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gideceğini resmen açıkladığı Ermenistan-Türkiye milli maçında, Gül’le aynı protokol tribününde, terör örgütü Asala’nın 1983’te gerçekleştirdiği Orly katliamını gerçekleştiren terörist de oturacaktı. Habere arka planda Orly katliamıyla ilgili TRT’den alınmış arşiv görüntüleri ve eylemi gerçekleştiren teröristin fotoğrafı eşlik ediyordu.
Haber hem ‘son dakika’ydı, çünkü muhabir birkaç dakika önce aldığı haberi heyecanla anlatıyordu hem de bir bakıma ‘dört başı mamur’du, çünkü hem muhabir konuyla ilgili bütün arka plan bilgisini ayrıntısıyla anlatıyor hem de konuyla ilgili pek de el altında durmayan türden olan, yani bulmak için epey çaba gerektiren arşiv görüntüleri aktarılıyordu.
Tabii hemen durakladık. Acaba haber doğru muydu? İlk tepkim, haberin doğru olamayacağı yönündeydi, çünkü bu ziyaretin gerçekleşmesi için çok çaba sarf eden taraf olan Ermenistan’ın böylesi bir provokasyon yapması pek mantıklı değildi.
Ayrıca, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gitmesiyle ilgili resmi açıklamasının yapılmasından önce bizim Dışişleri Bakanlığımız Ermenistan yönetimiyle konuyu ele almış, pek çok detay gözden geçirilmiş ve sonunda mutabık kalınınca Gül resmi açıklamasını yapmıştı. Dışişleri Bakanlığımız, Asala terörünün esas hedefiydi unutmayın, Bakanlık koridorlarında görev şehitlerinin resimleri asılı. Bugün bakanlıkta çalışan orta ve üst düzey diplomatların hepsi, o şehit olan diplomatların ya mahiyetinde çalışmıştı ya da onlarla tanışmıştı. Yani, başka her kurum böylesi bir gafı yapabilirdi belki ama Dışişleri, konu Asala olunca, çok ama çok dikkatli davranır, böylesi bir hataya izin vermezdi.
Kaldı ki, bir teröristin maçta Gül ile aynı protokol tribününde yer alacağı bilgisi ancak Ankara’dan basına sızabilirdi, Erivan’dan değil. Ankara’da birilerinin bu ‘bilgi’ye sahip olması için de o ismin bir resmi kâğıtta yazıyor olması gerekirdi. Habere göre Ankara durumu Ermenistan’a sormuş ve o kişinin protokol tribününde yer almamasını da istemişti, sözde temaslar devam ediyordu vs. Habertürk haberini ‘iddia edildi’ şeklindeki ihtiyati kayda bile gerek duymadan, kesin bir bilgiymiş gibi veriyordu.
Tabii hemen biz de haberi soruşturmaya başladık. Murat Yetkin, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı’ndan ilk yalanlamayı aldığında Habertürk, aynı bakanlıkla konuştuklarını, Ermeni yetkililerin ‘Protokol listesini biz yapmıyoruz, Futbol Federasyonu yapıyor’ diyerek haberi yalanlamadığını söylüyordu. Bu bilgi üstüne yeniden Ermenistan’a sorduğumuzda ise ‘Bizi sizden başka bu konuda arayan olmadı ki böyle bir açıklama yapmış olalım’ cevabını aldık.
Bir şeyler dönüyordu, Ermenistan’da değil Ankara’da birileri bir işler çeviriyordu ama kimdi onlar?
***
Kıbrıs’ta 2003 yılında barış görüşmelerinin olmasına tahammül bile edemeyen, 2004 yılında tam saha baskı sebebiyle Kıbrıs için Annan Planı’nı sabote edemeyenler her kimdiyse, nasıl bir tahammülsüzlük içindeyse o kişiler, bugün de Ermenistan’la sembolik bir temasın yapılacak olmasına bile katlanamayanlar aynı insanlar veya aynı kafa yapısındaki insanlar.
Onlar istiyorlar ki, Türkiye’nin başından sorunlar hiç eksik olmasın, komşularıyla sonsuz kan davaları olsun ülkemizin, biz de hiç huzur bulmayalım, iç ve dış düşmanlarımız hiç tükenmesin.
Bu amaç için yalan söylemekten, gazete ve televizyonlara kendi yalan haberlerini servis etmekten, hatta servis ederken meslek jargonuyla ‘görsel malzemeyi’ de sağlayacak kadar fütursuzlaşmaktan çekinmiyorlardı.
Radikal gazetesi