Birkaç kişi, Ergenekon olayında hâlâ amansız bir mücadele veriyor.
Başlarında CHP lideri Baykal, sonra Doğan medyasında birkaç isim var. Anlaşılmaz bir direniş bu. Onun için de, bizzat kendileri ile ilgili bir kuşkuları varmış izlenimi ortaya çıkıyor.
"Ya sıra bize gelirse..." "Acaba bir yerlerde yolları mı kesişti?" sorusu can alıcı soru olarak gündeme geliyor. Ergenekon tarihi yazılırken, CHP lideri Baykal'ın şanlı (!) savunmasının kayda geçeceğinde kuşku yok. İnsan bazen "Hiç olmazsa Askerin duruşundan ders alsalar" diyesi geliyor. Asker, tüm kışkırtmalara rağmen, soğukkanlı bir duruş sergiliyor.
Kendi bünyesinde kirlenen varsa onu korumamakta kararlı. Asker üzerine oyun, Özkök'ten bu yana bozuldu, işlemiyor. Belki Kıvrıkoğlu, Özkök'ün önünü kesebilseydi, hala maceralara oynanabilirdi. Ama onun yol kesiciliğinin başarılı olamaması da, rastlantı değil. Türkiye bir yerlere akıyor. Bu kesinlikle daha demokratik bir iklim. Askere oynayanlar Özkök'ü beğenmedi.
Gazete sütunlarında onun "demokrasi duyarlılığı" nı alaya aldılar. Büyükanıt bir umuttu. Daha doğrusu Özkök'ün değişmesi bir umuttu. Askerde bir müdahale damarı bulunduğunu düşünüyorlar ve onun bir şekilde devreye sokulabileceğini ümit ediyorlardı. Ama Büyükanıt da umduklarını vermedi. Başbakan'la yapılan Dolmabahçe zirvesinin iki taraflı bir uyumu doğurduğu anlaşıldı.
Ama, o uyumun da, Türkiye şartları ve dünya konjonktürü ile bağlantılı olduğu görülmedi. Sonra Başbuğ geldi. Kim bilir, belki Başbuğ da o çevre için bir ümitti. Ama Başbuğ, o ümitlere hiç prim vermedi, bugüne kadarki duruşu da, demokrasi dışı arayışlara prim vereceği ümidini doğurmuyor.
İşin esası şu: Başbuğ, "Türkiye'de askerin siyasi hayat üzerinde daha etkin olmasının zemini ve imkanı var mı?" sorusunu kendi kendisine sorduğunda, gönlünden "Evet var" cevabı çıkar mı? Sonuçta kurmay subay. Hesap adamı. Sonuçta üzerinde oynanacak olan şey çocuk oyuncağı değil, memleket, vatan, Türkiye. Sonuçta, bugüne kadar askerin devreye girdiği şeyler hem memlekete hem askere büyük bedel ödetmiş.
En önemlisi, bir kesim şenlik yaparken askerle toplumun büyük çoğunluğu arasındaki ilişkiler zehirlenmiş. Sonuçta, siyasi kadrolarla iletişim ve yanlış görülenlerin düzeltilmesi mümkün. Sonuçta, dünya konjonktürü buna müsait değil. Ve sonuçta, asker hiçbir zaman kalıcı olamıyor ve seçimlere gidildiğinde de, askeri müdahalenin tam zıddına bir sandık sonucu çıkıyor.
Bu durumda, akıl karı mı askeri devreye sokmak? Hem, askerin devreye girmesini isteyen çevrelerin toplumla ilişkileri nasıl? Bu çevreler, toplumla barışık bir dünyanın içindeler mi? Bu çevrelerin önerdiği alternatif duruşların, küresel dengeler içinde Türkiye'ye sağlıklı bir konum çizdiği söylenebilir mi?
Ve sivil odaklarla birlikte yapılacak bir girişimin, TSK bünyesinde yol açacağı savrulmaların kaç yılda tamir edilebileceğinin muhasebesi...
27 Mayıs TSK'sı, 12 Mart TSK'sı, 12 Eylül TSK'sı... 28 Şubat TSK'sı...
Bir tek "Karargah Evleri" olgusunun, oraya gidip gelen Harp Okulu talebesinden subaylara kadar tüm personele taşıyacağı virüs itibariyle bir komutanı nasıl rahatsız edeceğini tahmin etmek zor değil. "Ordu Göreve" çağrılarını yapan sokak göstericilerinin ideolojik yelpazesi içine düşürülmüş bir ordunun nasıl bir toksinlenme yaşayacağını yine bir komutan bilmez değil. Ordu, hakkında yolsuzluk dosyası bulunan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı'nı Yargı'ya teslim etmekte tereddüt etmemiş.
Maoculuktan yola çıkıp ulusalcılığa demir atan bir siyasi hareketin Ordu'nun içi ile oynamasına göz yumar mı bir komutan? İnsan belki, alt seviyede bir subay iken, "Ne olacak bu memleketin hali?" sorusundan "Bir şeyler yapmalıyız canım"a kadar açılabilir.
Ama, koca orduya komuta ederken, atılan her adımın, tarihe nasıl yazılacağını düşünmek durumunda kalacaktır. Benim gözlemlediğim kadarıyla Başbuğ, işte bu duruşu sergilemektedir. Başbakan'a "Eski komutanlara daha itinalı davranılabilir" gibi bir şey söylemiş olabilir, ama, ne onların tüm davranışlarına kefil olmuştur, ne de kendi komutasındaki Orduyu, eski komutanların ilişkiler ağına teslim etmesi düşünülebilir.
Çünkü bu artık davul ve tokmak meselesi olacaktır. Bana göre TSK, Ergenekon davası vesilesi ile, kire bulaşmış personelinden kurtulmaktan mutlu olacaktır. Son not: Bu süreçte en dramatik rol CHP lideri Baykal'a düşüyor. İşi gerçekten çok zor olacak.
BUGÜN