Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti ilginç tartışmalara yol açtı. ABD Başkanı Barack Obama’nın Erdoğan ile görüşüp görüşmeyeceği üzerine spekülasyonlar sürerken, Reza Zarrab’ın tutuklanmasının Erdoğan’ın ziyareti öncesine denk gelmesinin olası sonuçları da değerlendiriliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı ile görüşüp görüşmemesi elbette ki önemli. Ziyaret öncesi yaptığı açıklamada Erdoğan, Obama ile ikili bir görüşmenin planlandığını söyledi. Ancak muhalefetin beklentisi; Obama’nın Erdoğan ile görüşmemesi, hatta ve hatta ABD Başkanı’nın Erdoğan’ı bir şekilde küçük düşürücü bazı şeyler yapması, yönünde.
Bu tavrın etik olduğu söylenemez. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ülkesini temsilen misafir olarak bulunduğu başka bir ülkede, o ülkenin lideri tarafından küçük düşürülüp hakir görülmesini ummak ve bu beklenti ile elleri ovuşturmak; siyasi hamaset ile açıklanamayacak denli millet ve ülke aleyhinde fenalıklar barındıran ahlaksız bir tavırdır. Kaldı ki bahse konu olan, Erdoğan gibi ilkeli duruşu olan bir reis-i cumhur ise hatırda tutulması gerekenleri unutmamakta fayda var çünkü; 2014 Eylül’ünde New York’taki BM Genel Kurulu görüşmelerinde Ban Ki-Moon’un “ana yemeği”nde çoğu liderin aynı kareye girmek için can attığı Obama ile sırf bir darbeciyle yan yana gelmemek için aynı masaya oturmayı da reddeden Sayın Erdoğan’dır. Batı’nın adaletsiz düzeni, ikiyüzlülüğü, ahlaksızlığı karşısında tavır alabilen bir liderin küçük düşürülüp horlanmasını bekleyenler, Batı ile aynı zihin ufkuna sahip olduklarının ilânını yapmaktalar.
Paralel Yapı, PKK, CHP ve HDP’nin Erdoğan karşıtı kampanyayı sürdürmek için ABD’den medet umması olağandışı değil. Erdoğan’a güç yetiremeyince umutlarını, kendilerine arka çıkacak daha güçlü küresel aktörlere bağlamış durumdalar. ABD’nin bir elinin hep Türkiye’de olması muhalefeti, kendi planlarını ABD’nin Türkiye’deki elini tutarak daha rahat gerçekleştirebilecekleri inancıyla heyecanlandırıyor. ABD’li eski danışmanların, elçilerin “darbe” imalı yazılarının muhalefet tribünlerinde Meksika dalgasına yol açması bundan dolayıdır.
ABD ambargosunu deldiği iddiasıyla tutuklanan Reza Zarrab davası da muhalefet saflarında benzer bir Meksika dalgası yarattı. Bu dava neticelenene değin, nasıl sonuçlanacağına dair yorum yapmak yanıltıcı olabilir. Lâkin unutulmamalı ki ABD’de kara para aklayan yapılardan biri de Gülen’in okullarıdır. Kara para aklayanlara karşı ABD yargısının gösterdiği hassasiyet, Gülen’in aynı işlevi gören kurumları için de gösterilecek mi, tarih buna şahitlik edecektir.
Obama’nın Erdoğan ile görüşüp görüşmemesinin Cumhurbaşkanı nezdinde şahsî bir öneme sahip olduğu da şüpheli. Böyle bir görüşme gerçekleşirse bunun ancak şöyle bir önemi olur ki o da; Erdoğan’ın dosyasında bulunan ABD’nin teröre verdiği desteği belirten konulardır. Liderler arasında ikili bir görüşme gerçekleşirse Obama, ülkesinin PYD’ye verdiği silahların Türkiye’de ne kadar çok can aldığını dinlemek zorunda kalacaktır.
Türkiye’de bazı çevrelerin bunu anlamakta zorlandığı muhakkak. Çünkü Türkiye’yi ABD’nin adı konmamış bir sömürgesi olarak görüyorlar. Kendilerini de bu sömürgeci gücün kapıkulu. Siyaset, bu coğrafyada ateşten gömlek giymeye benzer. Ülke meselelerinde, vatan ve tarih bilincinde, millet tasavvurunda; ciddi olmayı, iradeli olmayı, ilkeli olmayı gerektirir. Bu coğrafyada siyaset; ülkenin ve milletin çıkarlarını savunmak, bu sömürgeci tasavvurlar karşısında ateşten o gömleği her gün yeni baştan giymek demektir. Erdoğan, bunu yaptığı için hedefte. Erdoğan’a içeriden ve dışarıdan bu kadar çok saldırılmasının sebebi de bu.
Akşam