Batılılar ve özellikle de Avrupalılar, Avrupa’nın ortasında bir İslam devletini istemedikleri için Bosna’nın bağımsızlığına karşı çıktılar. Dayton Antlaşmasıyla kurulduğunda da Bosna Devleti hecin yani prematüre bir doğum yaşamıştır. Avrupalılar onu hazmetmekte hâlâ zorlanıyorlar.
Suriye’de de İsrail’in yanı başında bir İslami rejime müsaade etmek istemiyorlar. Suriye konusunda Batı’nın kararsız, İran-Rusya ve Çin mihverinin kararlı davranmasının arkasında bu faktör veya amil yatmaktadır. Siyonist filozof Bernard Henri Levi’nin ilk gününden itibaren Bingazi ile temas kurması ve Sarkozy’ye köprü olması nerede, bu Yahudi çevrelerin Suriye konusundaki sessizlikleri nerede? Bingazi’de mevzii alanlar Humus’ta görünmediler!
Yine de bazı Batılı gazetecilerin ifade ettikleri gibi Suriye vahşeti Sırp vahşetini bile geride bırakıyor. İki dilli Amerikalı Fransız gazeteci ve Humus’la alakalı bir gözlem kitabı yazan Jonathan Littell, Beşşar’ın yaptığı hunharca cinayetlerle Bosna ve Çeçenistan’da yapılanların karşılaştırılamayacağını ifade etmektedir (http://www.spiegel.de/international/zeitgeist/author-jonathan-littell-on-the-syrian-massacre-in-homs-a-844063.html). Bu demek oluyor ki, Suriye’nin Sırpları ve Şebbihaları Balkan Sırplarından daha tehlikeli ve acımasızdır. İnsanlıktan nasiplerini almamışlardır. Batı, Bosna’da belki insan hakları meselesinde biraz daha insaflıydı. Batı Suriye’de yaptığı gibi Bosna’da Rusya’nın vetolarının arkasına sığınmamıştır. Ruslar ve Suriye rejimi göstermelik gözlemcilerin sayısının 250’de dondurulmasını isterken Bosna’da 3 bin gözlemci görev yapmıştır. İKÖ Bosna’da görevini layıkıyla yapamasa bile Suriye’de hiç görünmemiştir. İslam alemi Bosna’da daha duyarlıydı. Suriye’deki duyarlılık ile Bosna’daki duyarlılık birbiriyle mukayese bile edilemez. Bunun iki nedeni var. Birincisi, ulusalcıların Irak’ta olanlarla Suriye’de yaşananları mukayese etmeleri ve meseleyi Amerikan komplolarına bağlamaları. İkincisi de İran ve ekseninin aktif olarak Suriye rejimini desteklemesidir.
•
Reisu’l ulema Ceriç buna mukabil katliamların ve soykırımların Boşnak halkını yeniden dirilttiğini ve fiziki şehadetinin metafiziki dirilişini sağladığını belirtmiştir. Suriye halkı da 40 yıllık Baas karabasanından sonra yeniden diriliyor. Bu katliamlar yeni bir halkın doğuşuna tanıklık ediyor. Mustafa Ceriç’in ifadesiyle, Bosna Bosna’dan ibaret olmadığı gibi, Suriye de Suriye’den ibaret değildir. Suriye halkı Türkiye halkının stratejik derinliğidir. Rejimi ise başkalarının stratejik derinliği ve projesinin ve mihverinin bir parçasıdır. Bu rejimlerle Suriye halkını rehin alanlar şimdi büyük bir pişmanlıkla karşı karşıyalar. Suriye aynasında Bosna’dan çok tanıdık kesit ve ayrıntılar var. Suriye konusunda Cenevre toplantısı olduğu gibi Bosna meselesinde Cenevre Konferansı eş başkanları diye Vance-Oven ikilisi vardı. Onların yerini Suriye’de halef selef şeklinde Dabi-Annan aldı. Bosna’da yaftalama olduğu gibi Suriye’de de var. Thatcher Bosna’ya müdahalenin gecikmesi halinde Müslümanlar arasında fundamentalizm dalgalarının yayılacağını söylemiştir. Hillary Clinton benzerlerini önce Libya’da, sonra ise Suriye’de söyledi. Halbuki, Libya’da seçimleri liberaller kazandı. Mustafa Ceriç’in dediği gibi, yaftayla veya damgayla Müslümanların hakları ve kimlikleri ellerinden alınmaktadır. Bosna-Suriye arasındaki batıl kıyaslamalardan birisi ise direnişçilere yardımın iç savaşı kızıştıracağı vehmidir. Bosna’da bunu dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Douglas Hurd ile eski başbakanlardan Margaret Thatcher savunmuştur. Suriye’de ise bu tezi ABD Savunma Bakanı Leon Panetta savunmaktadır.
•
Bosna’da Hurd’un yerini Suriye’de Lavrov almıştır. Bosna dünyanın temas hattındaydı. Bir tarafta Katolikler, diğer tarafta Ortodokslar ve üçüncü tarafta ise Müslümanlar vardı. Dünya bu temas alanı üzerine büyük bir çekişme yaşadı. Buna rağmen batılılar Sırpları vurmak için Ruslar’dan izin alma ihtiyacı hissetmediler. Suriye de dünyanın temas hattında. Bir tarafta İsrail, ikinci tarafta İran mihveri ve diğer tarafta ise yine Hıristiyanlar ve onun ötesinde de halkın çoğunluğu olan Sünniler var. Burada stratejik anlamda çekişme olsa da azınlıkları öne çıkarma politikası açısından dünya arasında zımni bir mutabakat vardır. İran, İsrail, Rusya ve ABD ve Avrupa Sünniler yerine yeni dönemde de azınlıkların öne çıkmasını yeğliyorlar. Sayda’nın Konsey Başkanı olması bu rüzgarın bir sonucudur. İdeolojik anlamda hepsi de ülkenin asıl sahiplerine karşıdır. 1993 yılında hâlâ Mustafa Ceriç Bosna’da yeni Dünya Düzeninin yıkıldığını söylüyor (Altınoluk dergisi, Mustafa Ceriç’le konuşma, Ahmet Kot, Ağustos 1993). Kimileri de Suriye’de BOP’un kadavrasını diriltmeye çalışıyor. Ulusalcılar devrimi karalamak ve itibarsızlaştırmak için defnedilmiş ve tahnit edilmiş BOP projesinden medet umuyorlar. Hem Bosna hem de Suriye’de uluslararası düzen münafık yüzünü ortaya koymuştur. Bosna’nın kantonlara bölünmesinden bahsediliyordu Suriye’de de aynı bahis var. Hatta Beşşar’ın bu yönde uluslararası planın parçası olduğu ifade edilmektedir. Bu hususta Banu Avar’ın Suriye Müftüsü Bedreddin Hasun ile yaptığı konuşma ile Beşşar’ın Cumhuriyet gazetesine verdiği beyanat karşılaştırılırsa Suriye rejiminin gerçek yüzü daha iyi anlaşılacaktır. Sırpların Palesi veya Banyalukası varsa Beşşar’ın da Kardahası veya Lazkiyesi var. Lakin bu hususta Münzir Haddam gibi Nuseyri kesimin toptan Beşşar’ın arkasından savrulmadığını yazanlar da var. Bununla birlikte bizde bir zamanlar Fırat’ın ötesi edebiyatı olduğu gibi Suriye’de de şimdi Asi Nehri ile Akdeniz kıyısı hattında bir mezhebi gerilim hattı olduğu su götürmez bir gerçektir. Esat çoluk çocuğu niye öldürüyor? Karşıdakileri galeyana getirerek aynı şekilde misilleme yapmalarını sağlamak ve bu suretle hak ile batılı ve safları karıştırmak istediği için. Sırplar şiddetle Boşnakların iradesini kırmak isterken Beşşar da yine şiddet yoluyla Suriye halkının iradesini kırmak istemiştir. 1982 yılındaki takrir-i sükun politikasının yine sonuç vereceğini düşünürken kendi kendinin sonunu getirdi. Fazla uyanıklık akla zarar.
YENİ AKİT