Bank nöbeti hâlâ bitmedi mi?

Ekrem Dumanlı

Yaşananları ibretle seyredenlerin aklına boyalı bank nöbetine dair o meşhur hikâye geliyor olmalı. Hani kışlada yeni boyanmış bir bankın üzerine kimse oturmasın diye komutan nöbetçi görevlendirmiş de o nöbet kuşaktan kuşağa devam eden bir âdet halini almış.

Oysa bankın boyası çoktan kurumuş, başında beklemeye gerek kalmamış fakat hâlâ yazıcıların nöbet çizelgesinde o bank hep görünüyor, orada vazife yapanlar da kendilerine büyük bir önem atfediyormuş...

Türkiye'deki asker-sivil ilişkileri, çok eski yıllara ve şartların zorladığı konjonktüre göre tasarlanmıştır. Tarihi şartların sonucu sayılabilecek ilişkiyi o gün için ayıplamak zor olsa bile aynı durumun sürmesini istemek utanç verici bir durum olsa gerek. İki cihan harbinin yol açtığı kargaşa askeri güçlerin gereksiz inisiyatif almasına sebep olmuştu. Soğuk Savaş dönemindeki korkular da askere lüzumsuz roller yükledi. 60'lı, 70'li yıllarda dünyanın pek çok yerinde derin cuntacılık rüzgârının esmesine ve askerlerin siyasete hükmetmesine o günkü şartların yol açtığı psikoloji sebep oldu. Ama artık dünya bambaşka bir anlayışla yönetiliyor. Çoğulcu ve katılımcı demokrasilerde askerin yeri de bellidir sivilin de. Bu ülkede boyalı bank nöbetine onlarca senedir devam edenler, bu değişimi takip edemedi; edemiyor...

"HER ŞEY DEĞİŞİRKEN TSK DA DEĞİŞECEK"

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Radikal Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'e aynen şöyle demişti: "Türk Silahlı Kuvvetleri için çok şeyler söylenir oldu. Bu beni üzüyor. Bu konuda hükümete düşen işler var, TSK'ya düşen işler var. Her şey değişirken TSK da değişecek. Bu yönde çalışmalar zaten yapılır. Değişmezseniz gelişmelerin dışında kalırsınız. Bunun karşısında duramazsınız. Bu işlerden korkmamak lazım." Doğru söze ne denir! Özkök Paşa kitabın ortasından konuşmuş. Her şeyin değiştiğini, geliştiğini görmemek insanı çağın dışına iter. Değişimin asıl sebebi ihtiyaçtır. Birey ve toplum yeni ihtiyaçlar ortaya koydukça, kişi ve kurumlar da yeni anlayışa göre kendini yenilemek zorundadır. Bu fırsatı kaçırdığınız zaman zamanın çarkları arasına sıkışır kalırsınız...

Batılılaşma sürecinde Türk ordusu modernleşme tarihimizin öncüsü oldu. Zaten Osmanlı bürokrasisinin kurtuluş reçetesinde 'Mekteb-i Harbiye' önemli bir yer tutmuştu hep. Mucize gibi bir şey bekleniyordu ordudan. Bir yandan hezimetlerin faturası çağın gerisinde kalmış orduya çıkarılıyordu; diğer yandan da modern bir ordu düşleniyordu... Yeniçeri'nin çağın gerisinde kaldığını anlatmak için yapılan 'keçeye pala sallama' suçlaması hâlâ diri tutulur kimi mahfillerde. Doğrudur da. Teknolojinin 'harp sanatı'na yeni boyutlar kattığı bir dönemde çağın gerisine düşmenin bedeli ağır olacaktı; nitekim oldu.

Aynı risk bugün için de geçerli. Türk ordusu, tarih boyunca büyük işler başarmış, modern Türkiye'nin inşasında da önemli görevler üstlenmiştir. Ancak İttihat ve Terakki'den tevarüs edilen birtakım kötü alışkanlıkların artık modern dünyada ne anlamı kalmıştır ne yeri. Cuntacılık artık dünyanın her yerinde suçtur; insanlık suçudur. Darbecilik artık dünyanın her yerinde affedilmez bir hastalık haline gelmiştir. Bu saatten sonra ne Türkiye'de yaşayan insanlar asker sultasına razı olur ne dünya devletleri eşkıya metotlarıyla hükümetlerin yıkılmasına müsaade eder. Edemez; zira herhangi bir ülkede göz yumulan bir antidemokratik operasyon, dünyanın her tarafına yayılacak bir virüs gibidir.

Türkiye'nin dinamikleri değişti; çünkü dünyanın yönetim mantığı belli bir olgunluğa ulaştı. O olgunluk içinde bireye verilen haklar, devlete düşen görevler, kurumlara dağıtılan roller değişti; kurumlar yeniden tanımlandı, denetlenebilir hale getirildi. AB standartları derken de zaten bunları konuşuyoruz. Bu saatten sonra bir ordunun suça bulaşmayan ve vergisini ödeyen vatandaşları 'iç tehdit' ya da 'iç düşman' olarak tanımlaması suçtur.

HÂLÂ ASKERE GAZ VERMEK İÇİN ÇIRPINIYORLAR...

TSK'daki ortak kurmay aklı dünyadaki gelişmeleri doğru okumaya müsait ve yeterlidir. Eskiden kalma darbeci ve cuntacı alışkanlıklardan sıyrılabilecek çevikliğe de sahiptir. Öyle olmalıdır çünkü. Demokratik ülkelerde ordulara düşen görev neyse Türkiye'de de öyle olacaktır. Bu durum askerimizi yıpratmaz; tam tersi, ona güç katar, prestij sağlar. Eski alışkanlıkların şehvetine kapılarak vatandaşı ve siyasetçiyi dövmek isteyenler, halkın vergileriyle alınan silahları halka doğrultmayı planlayanlar (Balyoz, Kafes ve diğer eylem planlarında olduğu gibi) bu ülkeye de bu orduya da zarar veriyor. Son yaşananlar gösterdi ki TSK, büyük bir değişimin tam göbeğinde yer alıyor.

Aslında İlker Başbuğ göreve başladığında değişim sinyallerini vermedi değil. Hükümetin başlattığı açılım süreçlerine katkı sağlaması, siyasi otorite ile (demokratik ülkelerde olduğu gibi) uyumlu çalışıyor gibi bir havanın oluşması asker-sivil ilişkilerinin modernleşmesi konusunda umutları artırdı. Ancak boyalı bank nöbetçileri ısrarla Başbuğ'a 'yumruğunu masaya vurması'nı telkin etti. Bu nedenle de gel-gitler yaşandı. Sular durulunca (hiç kuşkunuz olmasın) dengeler daha modern bir Türkiye'yi işaretleyecektir. Dünyada asker-sivil ilişkisi nasıl yürütülüyorsa bizde de öyle yürüyecek. Başka bir yol bu ülkeyi çağın gerisine atar ve o karanlığa sebep olanlar ne bu dünyada ne ötekinde rahat edebilir...

Dengeler demokratik çerçevede yeniden kurulur kurulmasına da, bizdeki boyalı bank nöbetçileri nasıl iflah olur onu kestirmek imkansız. Görüyorsunuz Genelkurmay, Albay Dursun Çiçek imzalı belgeyi itiraf ediyor; bazı gazeteciler neredeyse kendini helak ederek bazı savunmalar ortaya koyuyor. Genelkurmay Çiçek'in imzasının olduğu belge için 'gerçek olabileceği yönünde yeni deliller bulunduğunu' itiraf ediyor. Bu duruma rağmen askere hâlâ gaz vermek, onları darbe yolunda kışkırtmak, yargıya balans ayarı yapmaya kalkışmak için çırpınanlar var. 28 Şubat'taki rollerini bile takdis etmek isteyen insanlara ne denebilir ki! O gün bazılarına 'Şu bankı boyadık, burada nöbet tutacaksınız!' dendiyse 'Kıyamete kadar bu nöbete devam edin' denmedi ki! Bazıları ellerindeki kalemleri süngü gibi kullanmaya ve o metruk bankı beklemeye devam ediyor. Hâlbuki bankın sahibi bile çoktan kanatlanıp başka bir boyuta geçiverdi. Galiba sonunda Genelkurmay bir bildiri yayımlayarak ' Nöbeti bitti, bank boyası kurudu' diye açıklama yapacak...

 ZAMAN