Bangladeş'te İnsan Hakları İhlalleri ve 'Delilsiz İdam Kararları'
Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Tarih ve Uygarlık Bölümü Karşılaştırmalı Tarih Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Ahsen / AA
Asya İnsan Hakları Komisyonu (AHRC) 5 Mayıs'ta yayımladığı raporunda, günümüzde Bangladeş'in derin bir siyasi kriz yaşadığını ve küresel sivil toplumun henüz bu krizin boyutlarını idrak edemediğini belirtti. AHRC'nin raporunu yayımladığı gün, Bangladeş Yüksek Mahkemesi son derece tartışmalı bir davada son kararını açıklayarak Cemaat-i İslami Partisi'nin liderine verilen ölüm cezasını onadı.
Bangladeş'teki genel durum son derece ciddidir. Halihazırdaki durumu Irak, Suriye ve Afganistan'dakiyle karşılaştırılamayacak olsa da, Güney Asya'nın bu Müslüman ülkesi, 2009'da Şeyh Hasina hükümeti iktidara geldiğinden bu yana, yüzlerce kişinin sokaklarda ve gözaltı merkezlerinde hukuk dışı şekilde öldürülmesine, yüzlercesinin de ortadan kaybolmasına tanıklık etti.
Gazeteciler öldürülürken ya da hukuka aykırı bir biçimde hapsedilirken, hükümeti eleştiren TV kanalları ve diğer basın organları kapatıldı. Bunun en son örneği, 81 yaşındaki efsanevi gazeteci Şefik Rahman'ın tutuklanıp işkence ve tehditle itirafa zorlamanın sembolü haline gelen "gözaltı merkezlerinde" sorgulanması oldu.
"Bangladeş'teki Demokratik Kuruluşlar Zayıflatıldı"
Aralarında Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün de bulunduğu çeşitli insan hakları kuruluşlarına göre siyaset ve basın özgürlüğü önemli ölçüde engellenirken, Bangladeş'teki demokratik kuruluşlar ve muhalefet, genellikle polis ve gizli servisler tarafından uygulanan baskı ve sivil hak ihlalleri yoluyla zayıflatıldı.
Tüm bunlar, dört önde gelen siyasi liderin, Bangladeş Milliyetçi Partisi'nden (BNP) eski Dışişleri Bakanı Selahaddin Kadir Çowdury, Abdülkadir Molla, Muhammed Kamaruzzaman ve yine eski Dışişleri Bakanı ve Cemaat-i İslami (BJI) üyesi Ali İhsan Muhammed Mücahid'in infazlarıyla daha da ciddi bir hal aldı. Bir diğer etkili BJI lideri Mir Kasım Ali ise temyiz başvurusundan çıkacak kararı bekliyor. BJI ve BNP'nin diğer birçok lideri ve 20 binden fazla destekçisi, ülkenin çeşitli cezaevlerinde çürüyor. Aynı zamanda siyasi aktivistlerin güvenlik güçleri tarafından göz altına alınması, sonrasında bu kişilerin cansız bedenlerinin bir nehirde ya da ormanlık alanda bulunması vakaları ülkede yaygınlaşmaya başladı.
Muhalif liderlere idam cezaları, 1971 yılında ülkenin doğuşuyla sonuçlanan Bangladeş iç savaşı sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları temeline dayandırılarak veriliyor. Daha da önemlisi, sanıklar aleyhinde Bangladeş'teki herhangi bir mahkemede başlayan bir ceza davası bulunmuyor. Ya da 2010 yılından önce böyle bir durum söz konusu değildi. Bir diğer gerçek de 1971 yılından sonra, mevcut iktidar partisi Bangladeş Avam Birliği'nin (AL) Şeyh Hasina'nın babası Şeyh Mucibur Rahman'ın liderliğinde ülkenin yönetiminde olması. Avam Birliği 1996-2001 yılları arasında da Hasina'nın başbakanlığıyla iktidardaydı. Bu nedenle 2010 yılında başlayan adli kovuşturmanın zamanlaması, akla uygun biçimde, davaların muhtemel amacı ve infazlarla ilgili şüpheler için yeterli boşluğu bırakıyor. Yine hükümetin farklı bakanlarının geçen yıl yaptığı birçok açıklama, Bangladeş'te yargı erkinin siyasileştiği bir ortamda, yargıçların idam cezaları konusunda üstlerinin emirlerini yerine getirdiği izlenimi uyandırıyor.
"Savunmanın Birçok Şahidi Ortadan Kayboldu"
Gerçek şu ki Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nden bir hakimin de isminin karıştığı 2012 Skype görüşmesi skandalı, çoğu Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi (BJI) ve Bangladeş Ulusal Partisi (BNP) liderlerinden oluşan siyasetçileri, yaklaşık 40 yıl önce işlenmiş suçlarla itham ederek, muhalefeti zayıflatmayı amaçlayan politik bir hamleydi. Ne yazık ki Mahkeme, uluslararası standartlara uymuyordu ve hiçbir uluslararası gözlemcinin yargılama sürecini izlemesine de izin verilmedi ve savunmanın birçok şahidi ortadan kayboldu, büyük bir ihtimalle hükümet güçleri tarafından kaçırıldı.
Bangladeş Avami Birliği'nin 1971 ve 1975 yılları arasındaki ilk dört yıllık yönetiminde, birleşik bir Pakistan'ı desteklemeleri nedeniyle BJI liderleri, muhalifler tarafından yalnız bırakılır ve dışlanırken, kimse onlara karşı savaş suçlamasında bulunmadı. 1980'lerin sonlarında otokrasi karşıtı hareket ve yine 1990'lardaki BNP karşıtı hareket sırasında, BJI liderleriyle işbirliği yapan Şeyh Hasina'nın liderliğindeki Avami Birliği ve bu "mahkum edilmiş" BJI liderleri parti komitelerinin üyeleriydi. 2009'un başında Bangladeş'te üçüncü kez Birliğin iktidara gelmesinin ardından, hükümet birden medyanın dikkatini çekerek, bazı BJI ve BNP liderlerini savaş suçlusu olarak duyurdu. 1971 savaşının politik manevraları ve manipülasyonları, gelişmekte olan Bangladeş için pek de hayırlı alametler olmadı. Aydın ve bilgili analistler, hükümetin bu 10 yıllık konu üzerinden BJI'nın BNP ile olan politik ittifakını bozmayı hedeflediğini düşünüyorlardı.
Şu anki hükümetin "çatışmalar sırasında Pakistan ordusunun ve yerel müttefiklerinin öldürdüğü 3 milyon kişiyle" ilgili herhangi bir sorgulamayı önleyecek yasayı geçirme girişimiyle ilgili şüpheler, Bangladeş tarihinde kesinlikle büyük bir darbe olacak. The Guardian gazetesinde yayımlanan bir makalede "Çoğu kişi, rakamların çok yüksek olduğunu düşünüyor. Pakistan ordusunun kilit grupları tasfiye etmesi ve işlediği savaş suçlarıyla ilgili anlaşma olmasına rağmen,yapılacak daha çok şey var. Karışıklıklar olduğu görülüyor, bunların önlenmesi için yasa sunulmalı" denildi. Gerçekte, Hint-Amerikan yazar Sarmila Bose, "Ölü Hesabı: Bangladeş Savaşı Hatıraları" (Dead Reckoning: Memories of the Bangladesh War) kitabında kararlılıkla bu fikirlere meydan okudu ve henüz kimse onun yetkin akademik bilgisine karşı çıkamadı.
"Eli Ağır Önlemler, Hükümetin Meşruluğunu Çökertiyor"
Dakkalı araştırmacı yazar David Bergman, makalesinde sunulan soykırım yasasının, kısa sürede Avami Birliği'nin siyasi avantaj sağlamasına yarayabileceğine, ancak uzun dönemde mezhepçi siyasi amaçlar için ifade özgürlüğünü engellemenin, demokrasi için tehlikeli olacağına dair uyarıda bulundu.
Merkezi Brüksel'de bulunan Uluslararası Kriz Grubu (ICG), "Bangladeş'te siyasi çatışma, aşırılıcılık ve cezai adalet" başlığıyla yayımladığı raporda, "Eli ağır önlemler, hükümetin meşruluğunu çökertiyor" ifadesine yer verdi.
Son 7-8 yıllık performansı dolayısıyla iktidar partisi, demokratik sürece olan inancını tamamen yitirdiğinden, önemsiz yerel seçimler dahil birçok durumda, ancak muhalif bir adayın çıkmamasına kanaat getirdiğinde seçim yapılabiliyor. Şans eseri herhangi bir muhalif adayın isminin oy pusulasında belirlenmesi durumunda bile, seçim komisyonu yetkilileri, hükümet adayının kazanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alıyor. Burada akla gelen “hükümetin bu desteği nereden aldığı” sorusuna, Bangladeş siyasetini inceleyen her gözlemcinin tek bir cevabı var: Bölgesel güç.
Üst düzey yabancı bir yetkili, temyiz mahkemesinin muhalefet lideri Nizami’nin ölüm kararını onamasından bir gün önce, Bangladeş baş yargıcı ile görüştü. Bangladeş hükümeti ve bölgedeki müttefikleri, uluslararası insan hakları kuruluşlarının görüşlerini görmezden gelirken, yapılan mekik diplomasisi sayesinde, ABD ve Avrupa'yı içişlerine karışmama konusunda ikna etmeyi başaran hükümet, muhalefete karşı baskıcı politikasını koruyor.
Bangladeş büyük insan potansiyeliyle, kaynak açısından son derece zengin bir ülke. Bu kaynakların en uygun biçimde kullanılmasını sağlamak için, ülkenin sağlam bir demokratik kültüre ve siyasi istikrara ihtiyacı var. Öte yandan ülkedeki hukuk ve kamu düzenindeki yozlaşma ile muhalefet ve basının seslerinin kesilmesi, ülkenin doğru yönde ilerlemediğini gösteriyor. Daha da ötesi, muhalefet liderlerine verilen ölüm cezaları ve bu cezaların yeterli kanıt olmadan infaz edilmesi, ülkenin uluslararası imajına da büyük zarar veriyor. İnsan haklarına saygı duyan demokratik bir ülke olarak Bangladeş'in iyi bir imaja sahip olması, diğer ülkelerde çalışan milyonlarca vatandaşı için de büyük önem taşıyor.