Bir yıl önce kamuoyunun haberdar olduğu fakat sistematik olarak inkar edilen Balyoz dökümanları şimdi de Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirildi. Balyoz Güvenlik Harekat Planı isimli cunta örgütlenmesine dair Donanma Komutanlığı’nda bulunan belgelerde bir öncekilerin kopyalarının yanı sıra güncellenmiş yeni ve orjinal belgelere de ulaşıldı.
Ele geçirilen belgelere bakıldığında Balyoz Cuntasının, iç tehdit olarak nitelediği bütün muhalif unsurların yok edilmesi için oluşturduğu 'Operasyon Timleri ve Görevleri'nin tek tek belirlendiği görülüyor. Öyle ki; hangi kişiye hangi subayın operasyon yapacağına kadar ‘iş’ netleştirilmiş. “Operasyon” ismi verilen cinayetler, “operasyonu yapacak personel” olarak kayıtlara geçen katiller, sabotajcılar ve “hedefteki isimler” olarak ayrıntılandırılan aydınlar, cemaat önderleri için oluşturulan çizelgeler bir aksiyon filminin senaryosundan alınmış değil.
Balyoz Güvenlik Harekat Planı, halka ve siyasi temsilcilerine karşı düzenlenmiş kapsamlı bir darbe planıdır. İstihbarat Binbaşı K. Yakar'ın odasında bulunan belgelerde sıkıyönetim şartlarını oluşturmak için oluşturulacak kaos ortamı ve Meclis’in baskı altına alınması üzerinde önemle durulduğu görülüyor.
Her birini kontrol edip provoke etmek için görevlendirilen üst rütbeli subaylarla “aşırı sol gruplar, dinî grup ve cemaatler, Alevi dernek ve vakıflar, STK’lar, medya ve siyasi partiler” üzerine provokasyon planları yapan Balyozcuların taktik hedefi sıkıyönetim ilanı. Ege’de uçuşları arttırarak gerginliği tırmandırma meselesi de aynı planın bir parçası. Camileri bombalama, azınlık temsilcilerini ve gazetecileri öldürme, ordu mensuplarının bir kısmını enterne etme planları da darbe yolunda önemli birer dönemeç olarak göze çarpıyor.
Balyoz belgelerinde açıkça görüldüğü üzere, askerin kurmay zekası ve imkanları her ne pahasına olursa olsun bir darbe ortamını yaratmak üzere seferber edilmiş. Kurmay subaylar gözlerini karartmış ve halkın kafasına indirilecek darbeye kilitlenmişler sadece.
Neden peki? Yeni bir darbenin gerekçesi nedir?
Balyoz Cuntası’nın şeflerinden biri olarak adı geçen Org. İbrahim Fırtına emrindekilere gönderdiği bir direktifte “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetimizin bekası için TSK’ne önemli görevler düşmektedir.” sözleriyle darbenin gerekçesini ve dayanağını net olarak ifade etmektedir.
Belgede adı geçen kurmay subaylar Atatürk manevi mirası için, Atatürkçülerin iktidar selameti ve Atatürk cumhuriyetinin bekası için darbe organize ediyorlar. Başka bir şey için değil, sadece Atatürk için sadece Atatürkçülük için darbe sevdasıyla yanıp tutuşuyorlar.
Darbeciliğin ideolojisi olarak siz hiç Kemalizm/Atatürkçülükten başka bir şey gördünüz mü bu ülkede? Darbecilerin hedefi olarak siz hiç siyaset ve toplumu Atatürkçülük/Kemalizm çizgisine çekme dışında bir gerekçe işittiniz mi? Darbeci kadrolar arasında Atatürkçüler/Kemalistler dışında siz hiç farklı bir kimlik sahibi birine rastladınız mı? Her üç soruya da ‘hayır’ cevabı vereceksiniz mecburen. Çünkü bu ülkede siyasetten ekonomiye, eğitimden diplomasiye, sanattan dine her şey gibi darbeler de Atatürkçülüğün bir gereği olarak icra edilir. Atatürk ilkelerini korumak ve yaygınlaştırmak dışında bütün işler talidir bu mantığa göre.
Balyoz ve Ergenekon tartışmaları çerçevesinde tartışılması gereken asıl mesele TSK’nın halka karşı darbe örgütlemesinde tahrik edici ve meşrulaştırıcı bir ideoloji olarak yaslandığı Kemalizm ile açık bir hesaplaşmaya girmenin kaçınılmazlığıdır. Ordu için muhafazakar-milliyetçi camialarda sıklıkla kullanılan “Peygamber Ocağı” yakıştırması bu ülkeye İttihatçı ve Kemalist propagandanın kötü bir mirasıdır. Oysa ulusal kimlik ve devleti tabulaştırıp itiraz edenleri yok etmek üzere kurgulanmış bir organizasyonu Peygamber’e isnat etmek büyük bir haksızlıktır. Orduyu ve askeri ayrıcalıklı, dokunulmaz kılan her türlü söylem kesinlikle tehlikeli bir tuzaktır.
Darbecilerle zihinsel ve kavramsal düzeyde hesaplaşmak ertelenemeyecek bir görevdir. Darbecilerle mücadeleyi sadece Hükümetin bir sorumluğu olarak görmemeliyiz. Kaldı ki Hükümet kadroları çeşitli politik kaygı ve hesaplarla darbeciliğin dayandığı resmi ideolojik tabulara dokunma konusunda müthiş bir çekingenlik sergilemektedir. Bu noktada halkın ve bilhassa da İslami camianın yönlendiriciliğine ihtiyaç olduğu çok açıktır.
Kamuoyunda sadece darbecilere değil darbe ideolojisine karşı da açık tavır almalıyız ki bu adamlar yeni darbe planlarıyla üstümüze çökmesinler. Biz darbecilerin peşini bıraksak da onlar bizim peşimizi asla bırakmayacaklar. Darbe ideolojisi ve kadrolarının hayatımızdan tamamen silinip atılması sorumluluğu sadece savcı ve hakimlere veya hükümete ait değildir. Ya biz bu ülkeyi darbecilere dar edeceğiz ya da onlar bize...!
* Bu makale ayrıca 23 Ocak 2010 tarihli Yeni Akit gazetesinde de yayınlanmıştır.