Kimse “ortada suç filan yok” diyemiyor, “sadece teşebbüste kaldı” diyorlar.
Bu yüzden cezaları ağır buluyorlar...
Ben darsecilerin “kara liste”sine girmiş gazeteci/ yazarlardan biriyim. Darbe gerçekleştiğinde hemen içeri alınacak yazarlar arasındayım. Bu sıfatla sormak istiyorum: Darbe gerçekleşseydi, toplama kamplarına alınmamızı ve cezalandırılmamızı da ağır bulacaklar mıydı acaba?
“Aileler üzüldü” diyorlar, şefkat istismarı yapıyorlar...
Sormak lâzım: Üniversitelere alınmayan başörtülülerin aileleri üzülmedi mi?..
İşinden atılan başörtülü mazbut memurelerin aileleri üzülmedi mi?..
“İrticacı” oldukları gerekçesiyle ordudan atılıp, maaşları kesilen yüzlerce subay ve astsubayın aileleri üzülmedi mi?..
Önlerine katsayı engeli çıkarılmak suretiyle, üniversitelere girişleri imkânsızlaştırılan, bu suretle dünyaları karartılan gençlerimizin aileleri üzülmedi mi?..
Kendi halinde yaşarken, sırf “aşırı Kemalist” olmadıkları ya da öyle ihbarlandıkları için fişlenen dindar insanların aileleri üzülmedi mi?..
“İrticacı” diye ambargo konulan, bu sebeple işleri altüst olan sanayicilerimizin, tüccarlarımızın aileleri üzülmedi mi?
¥
Pek tabii kimsenin cezalandırılmasını istemeyiz, ama hiçbir suç da cezasız kalmamalı...
Şimdi düşünür müsünüz lütfen: “Balyoz Darbesi” gerçekleşseydi neler olacaktı?
Açık açık söylediklerine göre, Fatih Camii, bombalanıp halk galeyana getirilecekti...
İstanbul’un üstüne kâbus gibi çökeceklerdi...
“İrtica” koktuğu gerekçesiyle, “Hırka-i Şerif” gibi isimler taşıyan mahallelerin adını değiştireceklerdi...
Bir yandan Alevileri, bir yandan Sünnileri, öte yandan Türkleri ve Kürtleri kışkırtıp bir birlerine saldırtacaklardı...
İçinden çıkılamaz bir kaos meydana getireceklerdi...
Sırf ideolojik tercihleri, ya da kişisel çıkarları için insafsızca bir iç savaş çıkarıp binlerce insanın ölümüne sebep olacaklardı... Yüzlerce ocak sönecekti, binlerce çocuk annesiz-babasız kalacaktı...
“İhtilalı olgunlaştırmak” (bu sözü, 12 Eylül darbesi döneminde, General Bedrettin Demirel söylemişti. Darbe yapalım diye uzun süre beklediklerini, o arada çok kan aktığını, yani “Ne kadar kan akarsa darbe o kadar makul karşılanır” anlayışı içinde hareket ettiklerini itiraf etmişti) ve dikkatleri “dış sorun”a yoğunlaştırmak için Yunanistan savaş uçağını düşürecek, belki de bu yüzden Türkiye savaşmak zorunda kalacaktı...
Tabii ekonomi alt üst olacaktı. Onca fedakârlıklarla sağlanan ekonomik ve siyasi istikrar bozulacak, Türkiye topyekün yirmi yıl geriye gidecekti...
Bütün bunları dikkate aldıktan sonra, söylenebilecek tek söz var: Ucuz atlattık.
Ülkemiz direkten döndü...
Mahkemenin verdiği kararları “adaletsiz” bulanlara, “onlar darbeyi gerçekleştirselerdi ‘âdil’ olacaklar mıydı?” diye sormayacağım. Zira “Adalet mülkün temelidir” ve mahkemeler âdil olmak zorundadır.
Yanlışlar olabilir. Yargıtay bu ihtimal dikkate alınarak oluşturulmuş bir müessesedir. Yani süreç henüz tamamlanmadı. Yargılama esnasında yapılan hatalar varsa, Yargıtay da var. Dahası, Anayasa Mahkemesi var: Kişisel başvuru hakkı önceki günden itibaren vatandaşlara tanındı.
Yanlış varsa düzeltilir.
Ama şu da bir gerçek ki, darbeye teşebbüs edenleri cezalandırmakla darbelerin önü alınmış olunmaz. Anayasadaki, kanun ve tüzüklerdeki (en başta şu meşhur “Cumhuriyeti koruma-kollama” maddesi) tüm dayanakların da yok edilmesi, ayrıca askeri okulların müfredatının değiştirilmesi gerekiyor.
Askerlerin sivillerden daha zeki, daha akıllı, daha vatansever, daha donanımlı olmadıkları öğretilmelidir.
YENİ AKİT