Balyoz ve gerçekler yazı dizimize bugün, Askerî Bilirkişi’nin hazırladığı çarpıcı raporla ve zaman çelişkisiyle devam edelim.
Balyoz iddianamesinde dikkatleri çeken bir rapor vardı. Taraf gazetesinde, Balyoz belgelerini yayımlamamızın ardından, 1. Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı soruşturma açmış ve gazeteden de belgeleri istemişti. Sivil savcılara teslim ettiğimiz gibi, Askerî Savcılığa da aynı belgeleri tutanakla teslim ettik. İşte bu soruşturma kapsamında, Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan çarpıcı bir rapor hazırladı. Rapor 2 Şubat 2010’da Askerî Savcılığa ardından da sivil savcılarda teslim edildi.
Bilirkişi, raporunda, kendisine teslim edilen evrakın “doğru olduğu faraziyesine” göre incelemesini yaptı. Soruşturma sırasında doğruluğunu kendisinin de tesbit ettiği evrakları ise bu faraziyenin dışında tuttu.
Binbaşı Erdoğan, ilk önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 1. Ordu’ya yazılı bir emir gönderdiğini, emre göre 1. Ordu’nun plan semineri yapacağını, harp oyunu icra edemeyeceğine dikkat çekti. Çetin Doğan bu emre uymamıştı. Kendisine bağlı birliklere “olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoyu” elden teslim ettirmişti. Normal seminerde elden teslim etme de yoktu. Bu da gizli bir organizasyon yapıldığını gösteriyordu.
Raporda dikkat çekici bir ayrıntı da gözlerden kaçmamıştı. 1. Ordu kendine bağlı birliklerden, “muhakkak” kaydıyla “somut verilere dayanarak” çalışmaları yapmasını istemişti. Hâlbuki Kara Kuvvetleri Komutanlığı seminerde “iç tehdidin” yer almayacağını kesin olarak belirtmişti. Bu emre rağmen, Çetin Doğan birliklerden, “1. Ordu Komutanı’nın, ast birliklerin OEYTS’ya (olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo) dayanarak hazırladıkları alternatif harekât plan çalışmalarında muhakkak, somut verileri kullanmasını” emretmişti. Yani sıkıyönetim planları ve fişlemelerin, darbe harekâtının somut veriler, gerçek isimler üzerinden yapılması emrini vermişti. Doğan bununla da yetinmemiş, “hazırlıkların, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından hazırlanan iç tehdit değerlendirmelerinin yer aldığı KKK’lığı Durum Değerlendirmesi dokümanından faydalanmalarını” emretmişti.
Askerî Bilirkişi Raporu daha sonra mart ayı semineri öncesi ve sonrasını anlatıyordu. Bazı konularda, bazı sorunlar yaşandığını da itiraf ediyordu. Ancak raporda, bu “bazı sorunların” ne olduğu açık açık yazılmıyordu. Bilirkişi açıkça belirtmese de bu sorunların, Çetin Doğan’ın emre uymaması, seminer adı altında gerçek isimlerin kullanılması, fişleme belgelerinin hazırlanması, gözaltına alınacak, tutuklanacak isimlerin belirlenmesi gibi onlarca konudan oluşuyordu. Raporun satır aralarında bunları anlatmıştı.
Rapordaki en dikkat çekici bölüm şöyleydi: 1. Ordu Komutanlığı kendisine bağlı ast birliklerle darbe planı olan “‘olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo’ya yönelik alternatif harekât planları hazırlamaları” emri vermesine rağmen, üstlerinden bu durumu saklamıştı. Yani darbe hazırlıkları, ast birliklere emredilmesine rağmen, üstlerden saklandı.
Askerî Bilirkişi Raporu’na göre aynı gizlilik seminer sonuçları için de gözetilmişti. Bu durum yayımlanıp yayımlanmadığı tesbit edilemeyen 31 Ocak 2003 tarihli emir yazısında ortaya çıkmıştı. Hem de emrin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan saklanan bir nüshasında. Bu emir yazısında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na olasılığı en yüksek tehlikeli senaryonun uygulanacağı bildirilmişti. Ama bu kez de seminerde yapılacak çalışmaların sonuçları gizlenmek isteniyordu. Askerî Bilirkişi Raporu’nda bu durum şu sözlerle belirtilmişti: “31 Ocak 2003 tarihinde yayınlanan Seminer Uygulama Emrinin KKK’lığı hariç olmak üzere diğer ilgili birliklere gönderilen nüshasında.” Kilit cümle, “KKK’lığı hariç”ti. Çetin Doğan, hazırlıklarını bağlı olduğu komutanlıktan gizlemişti.
Acaba neden? İşte bu soru önemliydi. Eğer normal bir “seminer” icra ettiyseniz, bunu neden saklama ihtiyacı hissediyordunuz?
Raporun devamı da çarpıcıydı. Seminer sonuçlarının sadece ordu komutanlıklarına gönderilmesi emrini vermişti Çetin Doğan. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve diğer kuvvet komutanlıkları ayrı tutulmuştu. Planların saklanması ise 1. Ordu Komutanlığı’nın alacağı tedbirlere göre muhafaza edilecekti. Tıpkı 12 Eylül darbesi, Bayrak Harekât Planı’nda olduğu gibi.
Askerî Bilirkişi Raporu seminerin icra aşamasıyla devam ediyordu. Bu kısımda da birtakım sıradışılıklar sözkonusuydu. Rapora göre seminer planında senaryo icra edilemezdi. Sadece hazırlanmış bir harekât planının tamamı veya bir kısmı incelenebilirdi. Yani, mart ayı semineri için düşünecek olursak, Kara Kuvvetleri’nin isteği doğrultusunda Egemen Harekât Planı’nın tartışılması gerekiyordu. Fakat seminerde senaryo ircaa edilmişti. Fakat bu durumda ortaya bir çelişki çıkıyordu. Eğer harekât planları senaryo gereği yapılıyorsa Egemen Harekât Planı’nın senaryosu niye çalışılmamıştı? Öncelikle ana planın bağlı olduğu senaryonun çalışılması gerekmiyor muydu? Dahası plan seminerinde zaten senaryo çalışılmaması gerekiyordu. Bu da bir emirdi.
Burada küçük bir parantez açalım. Askerî Bilirkişi Raporu’ndan çıkan neticeye göre, zaten daha baştan Birinci Ordu Komutanlığı’nın talebi kural dışıydı. Yani bir plan seminerinde olası bir senaryo uygulanamazdı. Hâlbuki Birinci Ordu Komutanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderdiği bir yazıyla bunu talep etmişti. Kara Kuvvetleri Komutanlığı bu talebi her ne kadar reddetse de talebin gerekçesini öğrenmek için herhangi bir soruşturmada bulunmamıştı.
Bilirkişi raporuna göre “seminerde” Silahlı Kuvvetler’in yetki alanı dışına çıkan konuşmalara rastlanmıştı. Askerî Bilirkişi Raporu bu durumu mart ayında Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın dolaylı olarak denenmesine yormuştu. Raporda bu durum da şu sözlerle ifade edilmişti: “Alternatif harekât planlarının görüşülmesi esnasında yapılan bir takdimde düşman durumunun arzı esnasında bazı siyasetçilerin fotoğraflarının kullanılması ve seminer ses kayıtlarında da silahlı kuvvetlerin yetki alanı dışına çıkan konuşmalara rastlanılması nedeniyle alternatif harekât planlarının ‘Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın sınırlı detayı içerecek şekilde dolaylı olarak denenmesi için kullanılmış olabileceği’” değerlendirilmekteydi.
Bir diğer husus diğeriyle çok alakalıydı. Askerî Bilirkişi Raporu’nda Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın bir darbe planı olduğu kabul ediliyordu. Raporun belki de en önemli cümleleri şu şekildeydi: “BALYOZ Sıkıyönetim K.lığı tarafından hazırlandığı anlaşılan ‘BALYOZ Güvenlik Harekat Planı’nın ise sıkıyönetim uygulama esaslarının ötesinde tedbirleri ve faaliyetleri içeren bir plan olduğu ve hükümeti devirip devlet idaresine el koymayı öngören bir plan olduğu...”
Dikkat çekici son husus mart ayı seminerinin yapılması gerektiği gibi yapılmadığını belirten tesbitlerdi. Buna göre ast birlikler ana plan yani Egemen Harekât Planı yerine alternatif planlara yani Balyoz Güvenlik Harekât Planı’na daha çok önem vermişlerdi. Bu durumda şu cümlelerle aktarılıyor: “Ast birliklerin alternatif harekat planlarına ait çalışmalara daha fazla ağırlık vermeleri nedeniyle kolordu plan tatbikatlarının ve ordu plan seminerinin başlangıçta konulan maksatlardan uzaklaştığı, nitekim seminer uygulama emri ile seminer sonuç raporunda yazılan maksatların bile tamamen farklı olduğu..”
Sanırım, Balyoz bir darbe planı mıydı, yoksa seminer miydi tartışmalarına, Askerî Bilirkişi’nin raporunda belirttiği bu hususlar nokta koyuyor. Evet, Balyoz dört dörtlük bir darbe planıydı ve Çetin Doğan bunu seminer adı altında, olasılığı ön yüksek tehlikeli senaryonun içine sokmuştu. Tıpkı 12 Eylül’de yapılan darbe gibi.
Zaman çelişkisi
Balyoz davasında Çetin Doğan ve avukatları, Amerika’dan aldıkları rapora göre, 11, 16 ve 17 no’lu CD’ler içerisindeki bazı dosyalarda zaman çelişkisi olduğunu vurgulamış ve belgelerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Gerekçelerinden biri şuydu: “Seminer 2003 yılında görüşülmüştü. Ancak CD’lerin içerisindeki bazı dosyalar, 2006 yılında piyasaya çıkan bir sürüm ve yazı karakterinde hazırlanmış.”
Konu teknik olduğu için, başta Microsoft olmak üzere, bazı bilişimcilerden konuyla ilgili bilgiler aldık. Ellerinde CD’ler olmadığı için teknik bir karar veremeyeceklerini söyleyen yetkililer, zaman çelişkisiyle ilgili şu noktaya vurgu yaptılar. Bilişimcilerin vurgu yaptığı nokta da Microsoft’un internet sitesinde var.
“Microsoft Office 2003, Microsoft Office Excel 2003, Microsoft Office PowerPoint 2003, Microsoft Office Word 2003, Microsoft Office XP, Microsoft Excel 2002, Microsoft PowerPoint 2002, Microsoft Word 2002, Microsoft Office 2000, Microsoft Excel 2000, Microsoft PowerPoint 2000, Microsoft Word 2000 sürümlerinde hazırlanmış bir dosyayı açmak isterseniz, 2007 Office sistemi için Uyumluluk Paketi’ni yüklemeniz halinde, bu dosya açılır ve ilk kez kaydedilmiş gibi otomatik olarak kayıtlara geçer.”
Teknik olan bu konuyu açmalarını istediğimizde de şu karşılığı aldık: “2006 öncesi hazırlanmış bir dosyayı, açmak istediğinizde ve ya üzerinde işlem yapmak istediğinizde, Bir dosya programı, 2007 yılı uygulamasının önceki bir beta sürümünde oluşturulmuşsa, ‘Program adı’ dosyayı kaydettiğinizde, program adı 2007 dosya biçiminde en son sürüme dönüştürülür. Bu da otomatik olarak dönüşür ve dosya 2007’de kaydedilmiş gibi görünür. Bu uygulama hem Excel, hem Word için geçerlidir. Bu yöntemlerin, Word 2007’nin Beta-2 sürümünde kaydedilmiş bir Açık XML dosyasını açmaya olanak tanımadığı gibi, tek geçici çözüm, dosyayı Word 2007’nin özgün yayın sürümünde açmak ve yeniden kaydetmek. Bu yapıldığında, dosya en yeni dosya biçimiyle kaydediliyor. Böylece, belgenin alıcısı uyumluluk paketi ile birlikte Word’ün önceki bir sürümünü kullanarak dosyayı açabiliyor.”
Microsoft’un internet sitesinden de bu bilgileri görmek mümkün.
Konu teknik bir konu olduğu için, görüştüğüm kişilere Microsoft’un internet sitesinde de bulunan ve anlattıkları bu konunun ne anlama geldiğini sordum. Özetle, anlayabileceğim şekilde söyledikleri şu oldu. “Bir dosya, 2007 sürümü öncesi hazırlanmışsa, bu dosyayı 2007 sürümünde açtığınızda yazı karakteri otomatik olarak değişebilir ve dosya ilk kez kaydedilmiş gibi görünebilir.”
Yani, bu yazı dizisine başladığım ilk gün de belirttiğim gibi Balyoz sanıkları arasında bulunan, Ergin Saygun, Süha Tanyeri gibi kişiler 2007 sonrası listelerin güncellenmesinde hazır listeleri kullanmış ve dosyaları güncellemişler. Kaldı ki bu güncelleme itirafı da bana ait değil. Balyoz ses kayıtlarında listelerin güncellendiğiyle ilgili sanıkların ağzından yalanlayamadıkları sayısız örnek verdim.
YARIN: Balyoz iddianamesinde, CD’leri inceleyen teknik bilirkişilerin raporlarını yazacağım. Hem TÜBİTAK’ın hem de Çetin Doğan ve avukatlarının kabul ettikleri, “iyi rapor” dedikleri Askerî Bilirkişi’nin CD’leri inceledikleri rapordaki çarpıcı detayı aktaracağım.
mbaransu@gmail.com
TARAF