Mısır’da 30 yıllık diktatör Mübarek giderken, Türkiye’de de 50’yi aşkın generale (bir kısmı muvazzaf) tutuklama kararı çıktı.
Daha önce de, aynı generaller için yakalama kararı verilmiş, yakalananlar olmuş, yakalama kararları kaldırılanlar olmuştu.
Özel görevle getirildikleri mahkemelerden, şimdi eski yerlerine gönderilen Hakim Oktay Kuban’lar, Hakim Yılmaz Alp’ler, sözüm ona AİHM içtihadlarına dayanarak, Balyoz sanıklarını “tahliye için süslü gerekçeler” yazmışlardı..
O zaman da hatırlattığımız çok temel bir ilke vardı: “Sadece delilleri karartma ihtimali dahi, bu sanıkların tutuklanması için yeter sebeptir!”
O tarihte bu temel ilke göz ardı edildi. O dönem Seyfi Dede ile yakın işbirliği içinde olan HSYK’nın özel olarak görevlendirdiği Oktay Kuban’lar, Yılmaz Alp’ler, tahliye kararlarını verdi.
Ve delilleri karartma ihtimali fiilen gerçekleşti.. Deliller yok edilmeye çalışıldı. Delillerin güvenilirliği zedelensin diye, belgelere eklemeler yapıldı.. Harddiskler kaçırıldı. Bilgisayarlar yok edildi..
İddia, aralarında kuvvet komutanlarının da bulunduğu bazı generallerin darbe girişimi içinde oldukları idi. Bunun için, kanlı provokasyon hazırlıkları da yaptıkları iddia ediliyordu.
Buna dair, somut planlarla ilgili yazılı deliller olduğu belirtiliyordu...
Görevlendirmeler yapıldığı hatırlatılıyordu..
Bunlara karşı, savunma neydi?
“Bu iddiaların bir kısmı çarpıtılmış bilgiler, bir kısmı harp oyunu, bir kısmı ise tamamen iftira” deniyordu..
Bu durumda, komutanlıkların bilgisayarlarında hazırlandığı ileri sürülen bu darbe planı hazırlıklarının somut verilerine ulaşmak gerekiyordu.
Ama bilgisayarlar ortada yok ise, ne yapılabilirdi?
Eldeki belgeleri, sanıklar kabul etmiyor.
Kimisi için “İmza yok”, kimisi için “Olaylar çarpıtılmış” deniyordu. “Harp oyunu”nun, savcılık tarafından ciddiye alındığı söyleniyordu.
Böyle bir karışık ortamda, deliller toplanmış olur mu?
Tabii ki olmaz.
Peki böyle bir durumda, bu kadar ciddi bir suçlamada, sanıklar serbest bırakılır mı?
Tabii ki hayır.
Sanıkların aleyhindeki iddialar doğru ise, serbest kaldıkları takdirde delilleri karartma ihtimalleri, delilleri ortadan kaldırma imkanlarının varlığı tartışma bile götürmeyen bir gerçekti..
Bunu da fiilen yaptılar zaten..
1. Ordu Komutanlığı’ndaki bilgisayarlar yok edildi.
“Harddiskler nerede” denildiğinde, ordu disiplinine yakışmayan, gayrı ciddi cevaplar verildi..
“Cami bombalamaları, uçak düşürme operasyonları, gazetecilerin tutuklanmaları bir harp oyunu idiyse, bu oyunun bir nüshası da Genelkurmay’da olmalı.. O nüshayı yollayın o zaman” dendiğinde, olumsuz cevap verildi.
Ve önceki günkü tutuklamalar gelince de, generallerin yakınları, Beşiktaş’ta, mahkeme kapısı önünde “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları eşliğinde trafiği kesip, eylem yaptılar..
Eylem yapsınlar. Slogan atsınlar..
Ama benim merakım şu: “Niye, ‘Türkiye hukuk devletidir, öyle kalacak’ demediler de, 28 Şubat sürecinin darbeci sloganını attılar?”
Niye “İftira atanlar, iftiralarının altında ezilecek” sloganı atmadılar da, son tutuklamalarla hiç ilgisi olmayan “laiklik” üzerinden mesaj vermeye kalkıştılar?
Herşey ayan beyan ortada; değil mi?
Attıkları slogandan bile, kim oldukları, ne yapmak istedikleri belli değil mi?
“Sözkonusu olan vatan ise, gerisi teferruattır” sözünü, “Sözkonusu olan laiklik ise, gerisi teferruattır” sözüne çevirenlerin, kimlikleri deşifre oldu değil mi?
Evet, ”Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganı atanlar, eminim ki; Balyoz planındaki tüm vahim eylemleri de gerçekleştirecek kafa yapısındadırlar..
Onlar için hiçbir şey önemli değildir.
Laiklik önemlidir.
Hatta evrensel laiklik ilkesi bile önemli değildir.
Onların kafasındaki “dayatmacı laiklik” önemlidir.
Bunun için de, gerektiğinde adam öldürtülür. Gerektiğinde gazeteci tutuklamaları, hatta suikastları yapılır. Hatta hatta, gerektiğinde hükümet devrilir.
Daha dün, AK Parti’nin en yetkili isimlerinden Hüseyin Çelik’in, “Başörtülü milletvekili adayı henüz düşünmüyoruz” açıklaması bile, darbecilerin ne kadar güçlü olduklarının göstergesi değil mi?
Kusura bakmayın, kimse, “Bu çağda ne darbesi” diyerek, aptal rollerine yatmasın.
Bugün dahi ülke, darbecilerin tehdidi altındadır.. Halkın % 75’inin serbest olmasını istediği başörtüsü, hala bu ülkede sorun ise, bunun sebebi, darbecilerin aktif rolünden başka bir şey değildir!
YENİ AKİT