Sanıkların ve sanık avukatlarının, içerdiği “zamanlama çelişkileri”nden yola çıkarak 11 No’lu CD’yle ilgili olarak geliştirdikleri “sahte” iddiasını ele alıyorduk...
Geçen yazıda, bu tartışmalar sürerken, Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü İstihbarat Kısım Amirliği’ne ait odanın döşemelerinin altına gizlenmiş yeni “Balyoz” belgelerinin arasında 11 No’lu CD’nin kopyasının bulunmasından sonra, benim bu konudaki yaklaşımımın farklılaştığını söylemiştim. Ondan önce, “zamanlama çelişkileri”nin bu CD’nin sonradan üretilmiş olduğuna dair iddialara güçlü bir argüman teşkil ettiğini söylüyor, sanıkların ve avukatlarının bu çelişkileri izale etmek için geliştirdikleri “sonradan üretilmiş” izahına alternatif başka bir izahın geliştirilemediğini itiraf ediyordum.
Gölcük belgelerine dayanan üçüncü Balyoz iddianamesinin kabul edilip, 11 No’lu CD’nin bir kopyasının da burada ele geçirildiğinin teyit edilmesinden sonra yaklaşımımın neden değiştiğini ve neden “bu çelişkilerin başka bir izahı olmalı” noktasına geldiğimi de bugün anlatacağımı söylemiştim.
Gölcük belgelerinin ima ettiği soru
Gölcük belgelerinin ima ettiği soru şuydu:
Madem 11 No’lu CD bir “sahtekârlar çetesi” tarafından yaratılmıştı, onun kopyası olan 1 No’lu CD Donanma’nın kalbinde ne arıyordu? Donanma istihbaratı, “çete”den bir kopya da kendisi için mi üretmesini rica etmişti?
Bu gelişme, sürekli olarak “zamanlama çelişkileri”ne işaret edenlerin önüne, mutlaka izah edilmesi gereken bir çelişki çıkartmıştı... Bu çelişki, ancak akla ziyan bir varsayımla savuşturulabilirdi: O belgeleri (de) oraya “sahtekârlar çetesi” yerleştirmiştir!
Nitekim öyle yaptılar... Pınar Doğan ve Dani Rodrik birlikte oluşturdukları “Balyoz Davası ve Gerçekler” blogunda şöyle yazdılar (21 Ocak 2011):
“Şimdi Gölcük’e gelelim. Burada olan nedir? Gene bazı gerçek belgeler sahte belgelerle paketlenip, bu sefer dışarı sızdırılacağına içeride saklanmıştır. Kim yapmıştır bunu? Besbelli, çetenin donanma komutanlığındaki işbirlikçisi ya da işbirlikçileri.”
Zaten tuhaf olan bu izah, Donanma İstihbarat Müdürü Binbaşı Kemalettin Yakar’ın, Gölcük belgelerine dair davanın üçüncü duruşmasında (11 Ocak 2012), dokümanları döşemenin altına bizzat kendisinin sakladığını söylemesinden sonra çöktü.
Yakar, ilave olarak, 11 No’lu CD’nin kopyası olan 1 No’lu CD ile, suç teşkil eden diğer dijital belgeleri savcılık sorgusunda gördüğünü belirtti. Yani “Benim gizlediğim çuvallarda bunlar yoktu, sonradan birileri tıkıştırmış olmalı” demeye getiriyordu...
Bu yeni durumla birlikte mahkemenin kanaati şu iki alternatiften birine meyledebilirdi:
Birincisi: Mahkeme, Kemalettin Yakar’ın bütün söylediklerinin “gerçekçi ve doğru” olduğuna kanaat getirir, Gölcük belgelerini oraya “çete”nin yerleştirdiğini kabul ederdi.
İkincisi: Mahkeme, Yakar’ın söylediklerini hiçbir şekilde ciddiye almaz ve bunun dolaysız bir sonucu olarak da hem 11 No’lu CD’nin hem de 1 No’lu CD’nin Balyoz’culara ait olduğuna hükmederdi.
Mahkemenin kararı, ikinci şıkkın geçerli olduğunu gösterdi.
11 No’lu ile 1 No’lu arasındaki tek fark
Yukarıdan beri, Baransu’nun savcılığa teslim ettiği bavulda yer alan 11 No’lu CD ile Gölcük’te ele geçirilen 1 No’lu CD’nin birbirinin kopyası olduğunu söyledim. Aslında, arada bir dosyalık bir fark var. “Sn. K. Arz.doc.” adlı bu dosya, Gölcük’te bulunan CD’de var ama, Baransu’nun savcılığa teslim ettiği CD’de yok!
Savcılar, iddianamede, bu farklılığı şöyle yorumluyorlar (mealen):
Eylem planlarını içeren CD’nin biri (11 No’lu) “Komutan”a (1. Ordu Komutanı Çetin Doğan) arz edildi, öbürü de (1 No’lu) öbür dokümanlar ve CD’lerle birlikte saklandı. Komutan’a arz edilecek CD’yi hazırlayanlar, CD’yi, doğal olarak “arz dosyası”nı çıkardıktan sonra komutana göndermiş olmalılar. Bu dosyanın Gölcük’teki CD’de bulunmayıp 1. Ordu’dan çıkartılan belgeler arasında yer alan 11 No’lu CD’de bulunmasının nedeni budur.
Bu arada yeri gelmişken, bu dosyayla ilgili olarak Ezgi Başaran’ın eski yazılarından birinde (Radikal, 12 Ağustos 2011) yer alan “hoş” bir yorumu da hatırlatayım...
Başaran, işaret ettiğim yazısında, TSK’da “komutan” diye sadece genelkurmay başkanlarına hitap edildiğini; dolayısıyla CD’deki “komutana arz” dosyasında kast edilen ismin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten başkası olamayacağını hatırlatıp soruyordu:
“Balyoz darbe planını Hilmi Özkök’e karşı olan bir cunta hazırlamıştı. Öyleyse planın detayları niçin ona arz olunsun, arz olunması istensin?”
Başaran, iddianamede “yakaladığı” bu “açığı”, o günlerde gündemde olan “internet andıcı” soruşturmasında Genelkurmay İkinci Başkanı Hasan Iğsız’ın savcılık ifadesindeki şu bölüme dayandırmıştı: “Andıçta parafının karşısındaki ‘SN. K’arz’ ifadesiyle ilgili olarak ‘SN. K’arz’ ifadesinin sadece Genelkurmay Başkanı’na sunulunca yazıldığını, onaylayıp onaylamadığını bilmediğini, onun onayı ve emri olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağını, nihai karar merciinin Genelkurmay Başkanı olduğunu...”
Başaran, buradaki tartışma konusu belgenin Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde hazırlandığı için “komutan” deyince Genelkurmay Başkanı’ndan başka kimsenin anlaşılamayacağını; fakat başka bir TSK biriminde hazırlanan bir belgeyle ilgili olarak “komutana arz” notu düşüldüğünde, o birimin en yüksek rütbeli subayının anlaşılacağını o heyecanla hesaba kat(a)madığı için böyle vahim bir hata yapmıştı.
Kimbilir, belki şu anda bile Başaran sorusunun geçerli olduğunu düşünüyor ve cevap bekliyordur; sonraki yazılarında hatasından hiç söz etmediğine göre...
Bilgileri güncellerken manuel müdahale
Geldik, buraya kadar yazdıklarımdan sonra, haklı olarak benden cevabı beklenen soruya: “Peki, diyelim ki her iki CD de Balyoz’cular tarafından hazırlanmıştır ve TÜBİTAK’ın da raporunda belirttiği gibi bu CD’ler 2003’te hazırlanmıştır... Bu durumda ‘zamanlama çelişkileri’ni nasıl izah edeceksiniz? 2003’te hazırlanan bir CD’de nasıl oluyor da sonraki yıllara ait kimi bilgiler yer alıyor?”
Benim daha önceki yazılarda açıkladığım “model”im, “Bir çete, 2009’da oturup 2003’e dair bir darbe senaryosu yazdı” iddiasını öne sürenlerin “çete”ye atfettikleri hilenin aynısını Balyoz darbecilerinin uygulamış olabilecekleri esasına dayanıyordu...
Nasıl ki onlar, “Çete, bilgisayarda hazırladıkları her dosyanın üst verilerini manuel olarak değiştiriyor, gerçekte 2009’da üretilen bir dokümanı 2003’te üretilmiş gibi gösteriyordu” diyorlarsa, ben de şunu diyordum:
“11 No’lu CD darbecilerin öz malıdır. Darbenin hafızasını her daim taze tutmak için CD’deki dosyalarda yer alan bilgileri sürekli güncelliyorlardı. Yeni bir bilgi girdiklerinde ise bilgisayarın tarihini bir istihbarata karşı koyma tekniği çerçevesinde manuel olarak eskiye ayarlıyorlardı. Ki böylece, ola ki belgeler deşifre olduğunda, ‘zamanlama çelişkileri’ni öne sürerek ‘her şey sahte, her şey senaryo’ iddiasını öne sürebilsinler...”
Doğan ve Rodrik’in “senaryo”ma cevapları
Benim öne sürdüğüm bu modelle ilgili olarak Doğan-Rodrik ikilisinden ve 11 No’lu CD’yle ilgili olarak onlar gibi düşünenlerden teknik anlamda hiçbir itiraz gelmedi. Gelemezdi de zaten, çünkü ben de onların başvurduğu varsayımdan (bilgisayarın tarih ve saatini manuel olarak değiştirme yoluyla, girilen bilgilere eskiymiş havası vermek) hareket ediyordum.
Doğan ve Rodrik, sadece bir kez “bu senaryo gerçek olsa bile, hukuki değerinin olmayacağını” söylediler:
“Bu tuhaf senaryo gerçekleşmiş olsa dahi, belge ve CD’lerin üstverileri değiştirilmiş olduğundan ve belgelerin gerçekte ne zaman en son kaydedildiğini yansıtmadığından hukuki olarak delil kabul edilmeleri zaten mümkün değil.”
Onu bilemem, buna karar verecek olan makam mahkemedir.
Benim derdim, 11 No’lu CD’deki zamanlama çelişkilerinin, “sahtekârlar çetesi” varsayımı olmaksızın da açıklanabileceğiydi.
Ne var ki, “her şeyi anladık, şu zamanlama çelişkilerini izah edin bize” diyenler, her nedense bu yazdıklarımı hiç görmüyorlar.
alpergormus@gmail.com
TARAF