“Bu balyoz birilerinin kafasına inecek!” Balyoz soruşturması kapsamında ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındığında 1. Ordu eski Komutanı Org. Çetin Doğan aynen böyle söylüyordu. Nitekim, Sayın General öngörülü bir şahsiyet olduğunu ispatladı.
Balyoz davasının 1 numaralı sanığının adliye girişinde sinirli bir biçimde sarfettiği bu söz gerçek oldu. Balyoz hakikaten de birilerinin tepesine indi ama görünen o ki, plan yapanların hedeflediklerinin değil, kendi tepelerine! Ne denilebilir ki, kurdukları tuzağı tuzak kuranların başına geçiren Rabbimize hamd olsun!
Silivri’de görülmekte olan Balyoz davasında önceki gün çarpıcı bir gelişme yaşandı ve emekli ve muvazzaf askerlerden oluşan 195 sanıklı davada tam 163 kişi hakkında tutuklama kararı verildi. İçlerinde kimler yok ki! Emekli kuvvet komutanlarından halen korgeneral rütbesiyle görev yapan muvazzaf subaylara kadar son yıllarda kamuoyunun gündeminde sıkça yer alan, icraatlarıyla tartışılan pek çok ordu mensubu tutuklanan ve tutuklanacaklar listesinde yer almakta.
Türkiye tarihinde bir ilk olduğu hep ifade edilen bu davada yaşanan bu sarsıcı gelişmeyi bazılarının hazmetmesi kolay olmayacak. Doğaldır! On yıllardır ordu güzellemeleriyle yetişmiş ve darbecilik denen hukuksuzluğu mazur gösterme çabaları içinde yer almış aydın, bürokrat, politikacı kadrolarının askerin siyaset üzerinde belirleyici faktör olmaktan çıkmasına alışmaları zaman alacaktır. Baksanıza şurada seçimlere dört ay gibi kısa bir süre kalmış, ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcılığı pozisyonunda oturan bir şahıs hâlâ darbe yapmadığı/yapamadığı için askere sitem ediyor. Genel başkanı da güya bu ayıbı temizlemek adına, partisi içinde kendisi dışında tüm kadrolara asker eleştirisini yasaklıyor. Türkiye’de siyasetçinin düştüğü, düşürüldüğü konuma bakın hele! Aslında o sayın genel başkana da, başbakana da son günlerde çok tartışılan bu sözlerle ilgili olarak sorunun asker eleştirisi değil, darbe çağrısı olduğunu hatırlatmak lazım.
İşte böyle bir siyasi iklimde Balyoz davasında yaşananların sarsıntı meydana getirmemesi mümkün değildi. Sarsıntı fazlasıyla yaşandı ve bazılarının dengelerini bile bozdu.
Sanıklar, sanık yakınları ve avukatları ve tabii ki, sanıklarla aynı “hassasiyetleri” paylaşan militarist çevreler büyük bir bozgun ve kızgınlık hali içindeler. Kararın açıklandığı Cuma akşam saatlerinden beri tepkilerini ifade ediyorlar. Avukatların bazısı “Hukuk bitti, söz bitti, avukatlık mesleğini bırakabilirim” türünden sert sözlerinin ardına “Şu kurum nerede, bu kesim niye susuyor, bu duruma neden sessiz kalınıyor” türünden çağrılar sıkıştırıyorlar. Bu çağrıların hedefi belli değil mi?
Ortada çarpıcı bir çelişki, bir tutarsızlık var: Davadan zarar gördüklerini beyan edip müdahillik talebinde bulunanları şov yapmakla, mahkemeyi psikolojik baskı altına almaya çalışmakla suçlayanlar şimdi kameralar karşısında gayet fütursuzca medyaya, sivil toplum kuruluşlarına, meslek örgütlerine davayı yakından takip etme çağrıları yapabiliyorlar.
Sormak lazım bu nasıl bir hukuk mantığıdır? Siz “Dava konusu belgelerde doğrudan yer alan, gözaltına alınacaklar, ortadan kaldırılması planlananlar, kapatılacak kuruluşlar listelerinde adları geçenlerin müdahillik talep etmeye hakları yok” diyeceksiniz ama savunmalarını üstlendiğiniz sanıklar tutuklanınca herkesi ayağa kalkmaya ve doğrudan gidişata tavır koymaya çağıracaksınız! Acaba bu çağrılar mahkemeyi psikolojik baskı altına almaya yönelik bir çaba değil midir?
Ama ortalıkta feryad figan dolaşanlara da bir kez daha hatırlatmak lazım. Bu tür gereksiz ve de etkisiz tepki köpürtme çabalarından uzak durun, bunların bir faydasını görmeniz pek mümkün gözükmüyor. Asker tabusu yıkılmıştır. Rütbesine, konumuna, emrindeki güce bakılmaksızın askere de yanlış yaptığında, yanlış işler peşine düştüğünde hesap sorulabilme noktasına gelinmiştir. Bu hukuk devleti olma yönünde önemli, olumlu bir adımdır. Köhnemiş resmi ideoloji muhafızları ve militarist çevreler rahatsız olsa da ülkenin geleceği açısından bu gelişme son derece hayırlıdır! Bazılarının daha eşit olduğu bir ortama nazaran bunun daha insani ve erdemli olduğu ise kuşkusuzdur.
Bu Makale 13 Şubat 2011 Tarihli Yeni Akit Gazetesinde de Yayınlanmıştır