Balyoz Davasının gerekçeli kararının açıklanması medyada tartışmalara yol açtı.
Hüseyin Gülerce, Zaman’da kaleme aldığı yazısında “Balyoz şimdi indi…” diyerek çarpıcı bilgilere dikkat çekerken Ali Bayramoğlu daha temkinli bir dil kullandı. Yeni Şafak'ta yazan Bayramoğlu’na göre deliller arasında darbecileri mahkûm edecek çok fazla veri var. Ancak Genelkurmay’a dayandırılan bilgilerle ilgili istifhamların giderilmesi gerekiyor.
Balyoz Davasının açıklanan gerekçeli kararına iki farklı yaklaşım:
Balyoz şimdi indi…
Hüseyin Gülerce / Zaman
Balyoz planı davasıyla ilgili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1.435 sayfadan oluşan gerekçeli kararı açıklandı.
Bu kararın özeti, TSK içinde bir cuntanın darbe girişiminde bulunduğudur. En önemli tespit ise, bu cuntadan ve darbe girişiminden dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, 2. Başkan Yaşar Büyükanıt’ın ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın haberdar olduğudur. Gerekçeli kararda şöyle deniliyor: “Bu husus (plandan haberdar olunması), Yaşar Büyükanıt’ın seminer sonuç raporunu hukukçulara inceletmesi, KKK’nın, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’nun oynanmaması talimatları, Genelkurmay Başkanı’nın (Hilmi Özkök), sanık Çetin Doğan’ı bu konuda uyarması ile belli oldu.”
Gerekçeli kararın en çarpıcı tarafı ise, bu davayı özünden saptırmaya yönelik iddiaların, Genelkurmay‘dan gönderilen belgeler ile çürütülmesidir. Geçen hafta, Genelkurmay’ın Ergenekon soruşturmasından bir yıl önce hazırladığı Ergenekon şemasını mahkemeye göndermesiyle, bir zihniyet değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzu yazmıştım. Yani bugünkü Genelkurmay Karargâhı, olan bitenin, hukuk dışılığın üstünü örtme yaklaşımından uzak durmaktadır. (Dün yapılan Genelkurmay açıklamasını “Delillerin asılları Genelkurmay’da iddiası asılsız” başlığı ile haber yapanlar yine saptırma gayreti sergiliyor. Zira açıklamada; “Mahkemenin gerekçeli kararında ‘Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir’de sanık Hakan Büyük’te ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış belgelerin asıllarının ilgili birliklerde mevcut olduğu, Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkememize bildirilmiştir.’ ibaresine itiraz edilmiyor. “Bu ibareden yola çıkılarak, dava konusu tüm delillerin asıllarının bulunduğu ve Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkemeye gönderildiği şeklinde basında yer alan iddialar asılsızdır.” deniyor.
Hükümet kurulalı daha üç ay olmuşken, yüzlerce subayın, onlarca generalin katıldığı bir toplantıda, imam hatip müdürlerinin isimlerini vererek, tankların İstanbul’un üzerine nereden çökeceğini anlatarak, acıma yok denilerek saatlerce süren bir toplantı yapılıyor. Allah aşkına, bundan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı haberdar olmaz mı? Bunların raporları tutulmaz mı? Nasıl bir kurmay zekâsıdır ki, bunların üstünün örtülebileceği, inkâr edilirse ispatlanamayacağı düşünülebilir? Zaten ne oldu? Bütün belgeler bavullara doldurulup Taraf Gazetesi’ne teslim edildi. Teslim edenler, Silahlı Kuvvetler bünyesindeki subaylardan başkası mıydı? Büyüyen Türkiye’nin ordu bünyesi, cunta zaafını taşıyamaz hale gelmiştir ve bu zaaftan kurtulmak için yargıya destek vermektedir.
Balyoz şimdi inmiştir. Ergenekon şemasından sonra, Balyoz planı davasının gerekçeli kararında açıklanan, “delil niteliğindeki verilerin orijinal nüshalarının, Genelkurmay tarafından mahkemeye gönderildiği” bilgisi, darbe ve darbeye teşebbüs davalarında, geriye dönüşün olmadığı bir yola girildiğini anlatıyor. Süleyman Demirel’in ortalığı bulandırmaya yönelik son hamleleri de, medyadaki bazı çırpınan manşetler de artık bir işe yaramaz… Evet, bu gerçeği hâlâ anlamayan “Ergenekon dostları”, vesayetin şaşkın ve çaresiz kozmik adamları ve bu kategorideki medya mensupları var. Önümüzdeki dönemde öyle utanacaklar, öyle yalnız kalacaklar ki, bulundukları konumlardan başları önlerinde sessizce uzaklaşmayı bile kendileri için çok değerli bulacaklar…
Sırada Yargıtay safhası var. Kesin karardan sonra başka söyleyeceklerimiz de olacak…
***
Balyoz'da zan altı: Yargı ve asker arasında…
Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak
Türkiye'de yaşananlar açısından iki husus birbirinden ayrılamayacak kadar önemli.
Bunlardan ilki değişim sürecidir, değişim dinamikleri ve değişimin istikametidir.
Siyasi ve idari yapının askeri vesayetten arındırılması, temel hak ve özgürlükler alanının genişlemesi değişim sürecine işaret eder. Siyasi irade, toplumsal iç dinamikler, sivil değerlerin galebe çaldığı bir siyasi kültür yapılanması, yeni bir adli refleks ise bu değişimin dinamiklerini ifade eder.
İki gün önce gerekçesi yayınlanan Balyoz davası bu çerçevede önemli bir örnektir.
Bu dava, yargılanan askerlerin niteliği ve niceliğiyle bu sürecin en önemli davalarından, hatta taşıyıcılarından birisidir. Askere sınır koyan, eski askeri zihniyeti suç alanı içine iten, yargının askeri gayri meşru eylem üzerindeki denetimini ve yaptırımını ifade eden bir davadır.
Madalyonun bir yüzü böyle...
Ancak aynı değişim süreci yol boyunca türlü iktidar kavgalarına, yargının yeniden siyasallaşmasına, alan kontrol çabalarına, hukuk ihlallerine tanık olmuştur.
Bu da madalyonun öte yüzüdür.
Nitekim Balyoz seminerine katılmayan, sahih olup olmadığı belli olmayan görevlendirme belgelerinde isimleri kendi iradeleri dışında yer alan pek çok isim ceza almıştır. Bu belgelerle ilgili araştırma ve soruşturmaların eksik kaldığına dair kuvvetli bir kanı olarak kamuoyuna yerleşmiştir.
Balyoz davası madalyonun bu yüzü açısından da önemli bir örnektir, en azından en önemli ihlal, eksiklik, siyasallaşma iddialarını ve tartışmalarını barındıran davadır.
Madalyonun bu yüzüyle diğer yüzü, birbirini dışlayacak şekilde çelişkili görünse de, sanırız gerçek bu çelişkinin kendisidir. Her yüzünün diğer yüzü devre dışı bırakmadan varlığını sürdürmesidir.
Balyoz davasının gerekçeli kararı bu açıdan özellikle önem kazanan bir karardı. Hakimlerin bu iddialara verecekleri yanıtları içererek, en azından söz konusu çelişkiyi azaltmasını beklediğimiz bir karardı.
Gelin görün ki kararın açıklanmasıyla beklenenin tam tersi oldu.
Balyoz davasının en tartışmalı, en çok itiraz edilen, sahte olduğu söylenen dijital delilleriyle ilgili mahkeme gerekçeli kararında şunları söylüyordu:
'Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir'de sanık Hakan Büyük'te ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış belgelerin asıllarının ilgili birliklerde mevcut olduğu, Genelkurmay Başkanlığı'nca mahkememize bildirilmiştir.'
Deliller sahte değil, asılları var, bunu bize askeri karargah söyledi diyordu, mahkeme heyeti...
Ve dün Genelkurmay Başkanlığı bunun doğru olmadığı yönünde bir açıklama yaptı.
Şöyle deniyordu açıklamada:
'Davanın soruşturma aşamasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı'nın 22 Şubat 2010 tarihli yazısı ile, 1'inci Ordu Komutanlığı'nda yapılan Plan Semineri'nin 'Balyoz Güvenlik Harekat Planı' adlı bir bölümünün veya ekinin mevcut olmadığı, ayrıca, 'Oraj' ve 'Suga' isimli eylem planlarının ise bulunmadığı bildirilmiştir...'
Oraj ve Suga, yani dijital delillerde ortaya çıkan eylem planları...
Doğru söylemeyen biri var...
Zan altında olan kurumlar olduğu sürece bu toplum temiz nefes alamaz..
Temizlik önemlidir, ama temizliğin temiz olması da önemlidir.
Sivilleşme önemlidir ama adalet de önemlidir...
Bu işin Yargıtay safhasında hızla, tatmin edici ve adil biçimde çözülmesi gerekir.
Yoksa kan kaybeden demokrasi, sivilleşme süreci olur..
Yoksa ortalık kahramanlaşan mağdur darbecilerle dolar...
Zira o deliller dışında da kimilerini darbe girişiminden mahkum edecek pekçok unsur bulunuyor dava dosyasında...