Balkanlar’daki Yeni Fay Hattı: Kosova

İki farklı görüşten oluşan bu dosya, Kosova'daki son siyasi krizi mercek altına alıyor.

Muhalif milletvekillerinin meclisteki gaz bombalı eylemleriyle uluslararası kamuoyunun gündemine gelen Kosova, ülke içindeki siyasi mücadele ve kamplaşmaların ötesinde, Balkanlar’da sınırların bütünüyle yeniden belirlenmesine neden olabilecek bir kriz potansiyelini de beraberinde taşıyor. Bu çerçevede, iki farklı görüş ve bir analizden oluşan Kosova dosyası, etnik ve dini ayrışmalar ile dış güçlerin iktidar hesaplarının yol açtığı kanlı savaşların yaralarıyla malul Balkanlar’ın müstakbel “fay hattı” Kosova’yı mercek altına alıyor. Sırp Belediyeler Birliği’nin kurulmasıyla alevlenen krizin tarihçesi, iç ve dış dinamikleri ve Balkanları bekleyen belirsiz gelecek, bütün yönleriyle soruşturuluyor.

İhsan Gürsoy / AA

Kağıt üzerinde taviz veren Sırbistan, aslında Kosova’yı sabote ediyor

Agon Maliqi

Kosova’da etnik alanların oluşturulması, Kosova meselesinin nihai çözümünü etnik ayrımcılıkta veya ülkenin kuzeyindeki belediyelerin Sırbistan ile birleştirilmesinde gören Belgrad yönetiminin siyasi fikridir.

Kosova’da etnik alanların oluşturulması, Kosova meselesinin nihai çözümünü etnik ayrımcılıkta veya ülkenin kuzeyindeki belediyelerin Sırbistan ile birleştirilmesinde gören Belgrad yönetiminin siyasi fikridir.

Sırbistan, bununla ilgili olarak Ahtisaari Planı’nın şartı olan Kosova’nın Arnavutluk ile birleşmesinin önündeki engellerin ortadan kalkmasını sağlayacak Arnavut-Sırp nihai çözüm önerisinde bulunarak Arnavutluk yönetimi ile görüşme isteğini sık sık dile getirmiştir. Ancak bu etnik çözüm, sadece Arnavutluk ve Kosova yönetimlerince desteklenmediği için değil, kuzeydeki belediyelerde önemli ölçüde Sırp nüfusun yaşamıyor olmasından ve kuzeyde Arnavutların da bulunmasından dolayı sorunlu olmaya devam edecektir. Bu süreçteki en önemli gerçek, etnik ayrımcılık ve sınırların değişmesi fikrinin Batı ülkelerince desteklenmemesidir.

Bununla birlikte “Pandora’nın kutusu”nun açılacağı ve başta Bosna Hersek ve Makedonya olmak üzere birçok Balkan ülkesinde etnik bölünmelerin yaşanacağı, sınırların yeniden düzenlenmesi riskine girileceği düşünülmektedir. Bu nedenle Sırbistan, AB’ye üyelik arzusundan ve Almanya ile İngiltere gibi ülkelerin koşullandırmalarından dolayı etnik bölünme arzusundan vazgeçmiş olsa da sürekli olarak Kosova’daki Sırp azınlığı güçlendirmenin yollarını aramaya devam ediyor ve bu şekilde Kosova üzerindeki etkisini arttırmayı hedefliyor. Bu bağlamda, bölgede net anlaşılamayan bir konuyu eklemek gerek. Sırbistan’ın uzun vadeli planı Kosova’yı Sırbistan’a yeniden bağlamak değil, ki bunun gerçekçi olmadığını her Sırp bilir, asıl plan Kosova’daki etkisini koruyup onu esir alarak AB’ye üye olma zamanı geldiğinde Batı ile değiş-tokuş esnasında koz olarak kullanmak.

Sırbistan taviz verse de Kosova’yı sabote ediyor

Sırbistan’ın Kosova’ya ilişkin agresif ve sabote edici tavrı ilişkilerin normalleşmesine ve AB arabuluculuğunda süren diyalog sürecine aykırıdır. Diyalog süreci kapsamında birçok anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmalar sayesinde, Sırbistan’ın Kosova’daki paralel yapıları yok etmesi, Sırp nüfusun yaşadığı bölgeler de dahil olmak üzere Kosova’nın tüm kurumlarının otoritesini kabul etmesi gerekecektir. Sırbistan, her ne kadar kağıt üzerinde tavizler verip Batılı diplomatların övgülerini alsa ve bu onların AB üyelik yolunu açsa da pratikte Sırbistan, Kosova ile imzaladığı anlaşmaların uygulanmasını, en önemlisi de Kosova’nın uluslararası kurumlara üyeliğini sabote etmeye devam ediyor. Bunun son örneği, Kosova’nın UNESCO üyeliğini sabote etmesi oldu. Kosova, Rusya’nın aktif diplomasisi nedeniyle sadece üç oyla UNESCO’ya üye olamamıştı.

Sırbistan’ın Kosova konusundaki agresif tavrı, uluslararası toplum tarafından da cezalandırılmıyor. Çünkü Sırbistan, her iki tarafın da desteğini almak için Avrupa ile Rusya arasındaki kutuplaşmayı çok iyi kullanıyor. Batı, Sırbistan’ı kendi yanına çekmeye ve Rusya’nın yörüngesinde uzaklaştırmaya çalışırken, Sırbistan’ın Kosova’ya yaklaşımı ile ilgili görüş birliğine sahip. Sırbistan, hem BM’deki Rus himayesinden hem de katılım müzakerelerinde AB’nin gösterdiği anlayıştan son derece hoşnut durumda.

Ahtisaari Planı’nın getirdikleri

Kosova ile Sırbistan arasındaki savaşın ardından Kosova’nın statüsünü belirleyen Ahtisaari Planı, ülkedeki Sırp azınlığa herhangi bir devletteki azınlıklara verilen siyasi hakların ve teminatların en fazlasını vermekle birlikte, bu haklar Brüksel’de devam eden diyalog sürecinde daha da güçlendiriliyor. Sırbistan’ın, söz konusu planı bağımsızlık ilanı için temel olarak kabul etmediğini hatırlamamız gerek. Bu plan, Kosova’nın uluslararası toplumla yapmış olduğu bir uzlaşmaydı. Yani azınlıklara verilen teminatlar, bağımsızlığın tanınması ve desteklenmesi için yapılan bir takas aracıydı.

Kosova’nın bağımsızlığından birkaç yıl sonra Sırbistan ilişkilerin normalleştirilmesi için müzakere masasına oturmayı kabul etti. Sırbistan bu şekilde kendisine AB üyeliği için zemin hazırlayacaktı. Bu müzakerelerde Sırbistan, Ahtisaari Planı’nın Sırplara verdiği hakların ötesine geçmek, Kosova’yı tamamen esir alabilmek ve işlevsizleştirmek için ülkede Bosna Hersek örneğindekine benzer bir özerklik oluşturmayı hedefliyor. Ancak Sırbistan’ın bu hedeflerinin, bölgede yeni bir Bosna Hersek yaratmak istemeyen Batı tarafından önlendiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, son anlaşmalarla Sırpların yasama ve yürütmedeki yetkilerinin Kosova’nın kırmızı çizgilerini aşacak kadar arttırıldığı görüşüne katılmıyorum.

25 Ağustos’ta imzalanan ve Kosova içinde Sırp Belediyeler Birliği kurulmasını öngören anlaşma, Sırplara Ahtisaari Planı ile elde ettiklerinden daha geniş yürütme yetkisi vermiyor. Zaten bu birliklerin oluşturulması, söz konusu planda da öngörülüyordu. Brüksel’de imzalanan anlaşma, sadece bu güçlerin üzerinde bir denetleme birimi kuruyor. Yetkileri “Kosova yasalarına uygun olacak” bu birim, Sırp belediyelerince oluşturuluyor. Anayasa’da nasıl bir kurum olarak tarif edileceğinin belirlenmesi bekleniyor. Bu kurumun bölgesel olacağı doğru, çünkü birkaç belediye onun parçaları olacak ancak temsilcileri seçilmeyecek, Kosova yasalarıyla seçilen belediyelerden temsil edilecek. Bu belediyeler sadece ülkenin kuzeyinde değil, genelinde yayılmış haldedir. Yani bu haliyle birlik, toprak bölünmesinin “potansiyel ajanı” olabilir, çünkü doğrudan seçilmiş değil, bölgesel olarak dağıtılmıştır. Öte yandan, imzalanan anlaşma Sırp Belediyeler Birliğine Anayasa Mahkemesi’nin onayı olmadan yetkilerini genişletme hakkı tanımamaktadır. Birliğin Anayasa Mahkemesi’ne başvurma ya da bir yasa teklifinde bulunma hakkı statik bir haktır, çünkü ne Anayasa Mahkemesi ne de çoğunluğunu Arnavutların oluşturduğu Kosova Meclisi, Birliğin önerdiği yasaları uygulamak zorundadır.

Anlaşmalar, Kosova’da Sırbistan’ı meşrulaştırmıyor

Bu anlaşmalarla kuşkusuz Kosova’daki Sırp azınlık kültürel özerklikten daha fazla hakka sahip oluyor ancak daha önce bahsettiğimiz gerekçeler nedeniyle Kosova’da Bosna Hersek’teki gibi bir Sırp Cumhuriyeti kurulmasına neden olacağını düşünmüyorum. Şüphesiz Sırbistan bunu arzulayacaktır ancak mevcut anlaşmaların yasal dayanağı ve Batılı ülkelerin ikinci bir Bosna Hersek oluşturulmaması konusundaki ısrarı, Sırbistan’ın bu isteği ile çelişmektedir.

Kosova’nın kuzeyindeki yapılanmalar ve Ahtisaari Planı’ndaki hükümler aracılığıyla Sırbistan’ın Kosova üzerinde büyük bir etkisi olduğu açık. Sırbistan, Kosova üzerindeki etkisini daha da arttırmak için AB ve Rusya’ya karşı olan kredisini harcamaya çalışıyor. Daha önce de belirttiğim gibi, Sırbistan’ın ana hedefi Kosova üzerindeki “uluslararası tapusunu” korumak.

Bu anlaşmalarla hükümetin, Sırbistan’ın yayılmacı politikasını meşrulaştırmadığını düşünüyorum. Genel olarak müzakerelerde hükümetin başarısızlığı, Kosova’nın bu süreci atlatması için kazanmış olması gerekeni sağlayamamış olmasıdır. Bu, Kosova’nın uluslararası örgütlere, özellikle de BM’ye üyeliğinin sağlanamamasıdır. Kosova’nın BM’ye üyeliği, Sırbistan’ın Kosova üzerindeki gücünü kaybetmesine yol açacaktır. Bu nedenle, Anayasa’ya aykırı olma ihtimali olan birtakım düzenlemeler dışında, Birlik ile ilgili olan anlaşmadan vazgeçilmesini gerektirecek siyasi bir neden olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan yasal değişikliklerin ülkeyi “Bosnalaşmaya” doğru götürmemesidir.

Muhalefet hükümeti devirmeye çalışıyor

Kosova’daki muhalefetin eylemleri öncelikle Sırbistan ve Karadağ ile yapılan anlaşmaların, ulusal egemenliği ihlal ettiği ile açıklanıyor. Böylece muhalefet şiddet içeren eylemlerinin haklı olduğunu, hükümetin imzaladığı anlaşmaların ise devlete zarar verdiğini savunuyor.

Öncelikle anlaşılması gereken nokta, muhalefetin eylemlerinin sadece söz konusu anlaşmalarla ilgili değil, aynı zamanda diğer partilerin çıkarları ve hayal kırıklıklarıyla da ilgilidir. Öyle ki muhalefetin eylemleri, sadece anlaşmalardan imzaların çekilmesi için değil, aynı zamanda hükümeti devirmek ve erken seçim kararı aldırmak için yapılmaktadır.

Muhalefetin gaz bombası kullanmak türünden alışılmamış taktiklerle devam ettiği eylemler, meclis gibi kurumların işlevsizleştirilmesini hedefliyor. Öte yandan, ülkedeki yargı kurumlarının tepkisi ise durumu daha da zorlaştırıyor. Çünkü milletin temsilcileri, bu kurumların kararlarıyla gözaltına alınıyor.

Hükümet ise tüm bunlara rağmen geri adım atmıyor. Çünkü olası bir geri adım, onların suçlu ve zayıf görünmesine sebep olacakt. Hükümet ayrıca, ülke için zararlı bir adım attığını düşünmediği için de geri çekilmiyor. Geri adım atmak, halk nezdinde muhalefetin haklı olduğu yorumlarına neden olacaktır. Ancak görünen o ki çözüme yönelik alternatif kanallar bulundu.

Cumhurbaşkanı (Atifete Jahjaga), ülkede Sırp Belediyeler Birliği kurulması konusunu Anayasa Mahkemesine taşıdı. Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili kararı, anlaşmanın kaderiyle ilgili nihai hüküm olmalı, hem hükümet hem de muhalefet bu kararı esas almalı. Diğer yandan, muhtemelen hükümetin ısrarı üzerine Karadağ yapıcı bir tutum sergileyerek, sınırların yeniden düzenlenmesiyle ilgili anlaşmanın yorum olasılığına açık kapı bıraktı. Kosova hükümeti, meclisteki çoğunluktan dolayı kendisini rahat hissediyor. Çoğunluğa sahip olduğundan meşruiyetinin olduğunu düşünüyor ve muhalefetin rızasına ihtiyaç duymadan bu anlaşmalara ulaşabileceği konusunda ısrar ediyor. Ancak, Sırbistan ile bu müzakere sürecinin, ve Karadağ ile olduğu gibi tüm diğer uluslararası anlaşmaların daha iyi bir dayanışma ile yapılması ve ülke çapında fikir birliğini ve onayı kazanması çok daha akıllıca olurdu.

Bu koşullarda hükümetin tutuklamaları provoke ettiğini söylemek zor. Hükümet kurumları öyle bir pozisyonda ki ya meclis çalışmalarını sabote edecekler ya devletin çöküşünü meşrulaştıracaklar ya da mecliste gaz bombası atan muhalefete karşı önlemler alacaklar. Muhalefet milletvekilleri yaptıklarının yasal sonuçlarının olduğunu iyi biliyor ancak onlar, anlaşmaların iptalini ya da hükümetin düşürülmesini düşündükleri dava ve siyasi mücadele uğruna fedakarlık yapmaya hazırlıklı olduklarını gösteriyorlar.

Sırbistan Batı ile Rusya arasında “ustalıkla” dans ediyor

Sırbistan, Batı ile Rusya arasındaki kutuplaşmayı kullanarak her iki taraftan da destek alabiliyor. Ayrıca Sırbistan büyük ekonomik ve askeri bir güç. Bu koşullarda, siyasi elitlerin devlet kurmada becerisizliklerinden dolayı Arnavutlar belirleyici bir faktör olarak ortaya çıkamıyor ve dolayısıyla Sırbistan daha agresif görünebiliyor.

Bu politikaya verilecek en iyi cevap saldırganlık değil. Bu bir bumeranga dönüştürülmemeli, akıllı bir diplomasi ile çözülmeli. Aslında Sırbistan yıllardır Arnavutları provoke etmek istiyor. Çünkü bölgede istikrar bozucu bir faktör haline gelirlerse Arnavutlar, Batı’nın desteğini de kaybedebilirler. Bu noktada, Batı ile ilişkilerin bozulması ölümcül olur. Çünkü sadece Batı’nın desteği Sırbistan’ın gücünü devirmeyi başarmış ve bizim olduğu kadar Batı’nın da projesi olan Kosova’nın bağımsızlığına kadar giden başarılara ulaşılması sağlanmıştır. Bu nedenle Batı’nın desteğini korumak, Kosova için kilit bir öneme sahiptir.


Sırp Belediyeler Birliği, Kosova'yı Bosnalaştıracak mı?

Liburn Mustafa

Sırbistan ile Kosova arasında, AB arabuluculuğunda devam eden diyalog süreci kapsamında imzalanan ve Kosova içerisinde “Sırp Belediyeler Birliği” kurulmasını öngören anlaşmanın ülkeyi Bosnalaştırmasından endişe ediliyor.

Sırbistan ile Kosova arasında, Avrupa Birliği (AB) arabuluculuğunda devam eden diyalog süreci kapsamında 25 Ağustos 2015 tarihinde imzalanan ve Kosova içerisinde “Sırp Belediyeler Birliği” kurulmasını öngören anlaşmanın ülkeyi Bosna'nın akıbetine sürüklemesinden endişe ediliyor.

Bugün ülkede yoğun bir şekilde tartışılan ve muhalefetin hemen her hafta mecliste gaz bombalı eylemlerine neden olan Sırp Belediyeler Birliği, ülkede Bosna Hersek’tekine benzer bir siyasi yapılanmaya neden olacağı yorumlarına yol açıyor.

Kosova içerisindeki Sırp meselesinin kökenleri aslında bağımsızlığın ilan edildiği 17 Şubat 2008 tarihine kadar uzanıyor. Sadece 1998-1999 yıllarında yaşanan Kosova Savaşı’nda değil, savaştan sonra da özellikle Sırp nüfusun yoğun yaşadığı Kuzey Mitroviça’da ortaya çıkan bu sorunun, Sırp politikalarınca tasarlandığı ifade ediliyor. Kosov'nın kuzeyindeki etnik yapının değişimi, aslında uluslararası iradeye saygı duymayarak örgütlenen ve bölgedeki Arnavut nüfusu evlerinden çıkaran Sırp gruplarca yapılmıştı. Tüm bunlar, ülkedeki yasaların ve düzenin garantörü olarak kabul edilen Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMIK) ve Kosova Gücü’nün (KFOR) gözleri önünde gerçekleşmiş, nihayetinde, Kosova’nın kaderinin ve ülkedeki Sırp azınlığın statüsünü belirlemek üzere Sırbistan ve Kosova arasında, “ilişkileri normalleştirme süreci” başlatılmıştı.

Kosova’daki Sırpların statüsüne dair her çözüm önerisi bu kesimce reddedilirken, Sırplar Kosova’nın hala Sırbistan’ın bir parçası olduğu tezinden geri adım atmadı. Kosova ile Sırbistan arasındaki savaşın sonlandırılmasında aktif rol üstlenen eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin hazırladığı plan, çok etnikli bir Kosova çerçevesi içerisinde, ülkedeki Sırpların kendi yerel kurumları olmasına ve Sırbistan ile sürekli bağlantılı olmalarına izin veren bir formül ortaya koymuştu. Plan, Kuzey Mitroviça da dahil olmak üzere Sırp nüfusun yoğun olduğu belediyeleri kapsıyordu. Plana göre, söz konusu Sırp belediyeleri, merkezi hükümetin ve Sırbistan’ın finansmanından faydalanabilecek, ayrıca Sırp toplumuna özel bazı haklar tanınacaktı. Ahtisaari’nin planı, nüfusun çoğunluğunu Arnavutların oluşturmadığı güney kesimlerinde uygulandı ancak ülkenin kuzeyinde hiçbir zaman hayata geçirilmedi.

2008 yılında, tamamen Ahtisaari Planı’na dayanan bir sisteme sahip Kosova, bağımsızlığını ilan etti. Anayasa, azınlıkların statüsü, uluslararası toplumun Kosova’daki rolünün belirlenmesinde tamamen bu plan rehber alındı. Plan, ülkedeki Sırplara Kosova’nın gelişimini engelleyecek haklar tanıdığı için Arnavutlar tarafından kabul görmedi ancak bağımsızlık uğruna kabul edilmek zorunda kaldı.

Planın işleyişindeki aksaklıklar ve Kosova toplumunda Sırpların entegrasyonun başarısızlığı nedeniyle Arnavutlar, Sırpların Kosova toplumuna entegrasyonunu ilerletmek için Sırp Belediyeler Birliği kurulmasını kabul etmek zorunda kaldı. Bu durum ise 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşmayı “ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün satılması” olarak gören muhalefetin, ülkedeki siyasi hayatı bloke etme durumuna kadar götürdü.

Sırp Belediyeler Birliği ve devletin parçalanması

Kosova ve Sırbistan hükümetleri arasında Brüksel’de süren diyalog süreci kapsamında, 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşmayla Kosova’da bir Sırp Belediyeler Birliği kurulmasına karar verildi. Buna göre, birliğin çalışma sınırları belli, çalışanları sivil statüde olacak, yasal değişiklikler için meseleyi mahkemelere taşıyabilecek, hatta uluslararası kurumlarda temsil dahi edilebilecekti.

Kurulması kararlaştırılan birlik, yüzölçümü bakımından Kosova’nın yüzde 30’unu, nüfus bakımından ise yüzde 5’ine yakın bir bölümünü kapsıyor. Anlaşma ayrıca, birliğin sınırları içinde kalan madenleri, gölleri, hamamları ve diğer turistik mekanları da birliğin yetkisine bırakıyor.

Öte yandan Kosova’daki Sırp nüfusuna özel bir statü verilmesi, birçok siyasi analist ve özellikle muhalefet kanadı tarafından anayasa ile çelişkili olarak nitelendirildi. Başta 25 Ağustos’ta imzalanan anlaşma olmak üzere Sırbistan ile imzalanan tüm anlaşmalar, Kosova devletinin kurumsal bütünlüğünü zayıflatırken, Sırbistan ise bu müzakere sürecinde en önemli zaferlerinden birini elde etti. Sırplara verilen bu statü, sadece Kosova’daki Sırpları etkili bir hale getirmiyor, aynı zamanda ülkenin toprak bütünlüğünü ve devletin egemenliğini de saf dışı bırakıyor, bir başka ifadeyle “Kosova’yı Bosnalaştırıyordu”.

Burada “Bosnalaştırmak”, Sırp Belediyeler Birliği üzerinden, Sırbistan tarafından kontrol edilebilen bir yapıya yol açtığı için olumsuz bir ifade olarak kullanılmıştır. Tıpkı Bosna Hersek’in içindeki Sırp Cumhuriyeti’nin Boşnak devletine izin vermediği gibi, Kosova’daki Sırp Belediyeler Birliği de benzer bir özel statüye sahip olacak. Kosova’daki muhalefetin ve birçok siyasi analistin tezi, Sırbistan’ın Bosna Hersek ve Kosova’da “siyasi felç” oluşturmak istediği ve bu şekilde onların yapay devletler mahiyeti taşıdığını, kendi kendilerini yönetmekten aciz olduklarını göstermek olduğunu düşünürken, Sırbistan’ın bunu bilinçli bir şekilde yaptığını, tüm bunları da Balkanlar’ın devlet sınırlarının yeniden belirlenmesine ön hazırlık olduğunu savunuyor. Tüm bu eleştiriler, muhalefet tarafından Kosova Başbakanı İsa Mustafa ve Dışişleri Bakanı Haşim Thaçi’ye yöneltilmektedir. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kosova Meclisi’nde gaz bombalı eylem yapmaya başlayan ve her fırsatta hükümeti protesto eden muhalefet, bu şekilde söz konusu anlaşmanın mecliste onaylanmasına engel olmaya çalışıyor.

Muhalefete göre anlaşma “kabul edilemez”

Muhalefetin karşı çıktığı bir diğer anlaşma ise yine aynı gün imzalanan ve Kosova ile Karadağ sınırının yeniden düzenlenmesini öngören anlaşma. Muhalefet, bu anlaşmayla Kosova’nın 9 bin hektarlık bir toprağı Karadağ’a vereceğini savunurken, “kabul edilemez” olarak nitelendirilen anlaşmanın geri çekilmesi ve ülke topraklarının "satışının" durdurulması isteniyor.

Ülkedeki siyasi krizin devam etmesindeki bir diğer etken ise savcılığın kararıyla birçok muhalif milletvekilinin ve muhalefet yanlısı eylemcinin gözaltına alınmış olması. Muhalefet kanadı, bu gözaltıları hükümetin muhalefeti bastırma politikası olarak nitelendiriyor.

Kosova’daki muhalefeti tüm bu konularda haklı kılan nokta, Sırbistan devletinin kendi sınırları içinde yaşayan Arnavutlara aynı muameleyi göstermek istememesi. Sırbistan devleti, bununla da kalmayıp Preşevo Vadisi’nde yaşayan Arnavut nüfusa yönelik ayrımcı ve baskıcı bir politika izliyor.

“Kabul edilemez” olarak nitelendirilen Sırp Belediyeler Birliği ile ilgili anlaşma, meşrulaşması durumunda, Kosova’nın tek bir devlet gibi işlemesini engellenmesinin yanı sıra diğer bölgelerde yaşayan Arnavutların konumunu da zayıflatacaktır. Böyle bir faşist politikaya boyun eğmek, Preşevo Vadisi’ni kaybetmek ve buradaki nüfusu azaltmanın yanında Kosova’nın egemenliğini de riske atacaktır. Arnavut diplomasisini zayıflatarak Sırbistan’ın daha büyük güç kazanmasını sağlayacak, Sırbistan’ı Balkanlar’da bir süper güç haline getirecektir.

Sırbistan böylece, Bosna Hersek ve Hırvatistan’dan sonra Kosova’da da bir Sırp vilayeti elde ederek, Kosova’nın egemenliğini baltalıyor ve Balkanlar’ın süper gücü olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...