Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger / Anadolu Ajansı
Geçen hafta Reuters başta olmak üzere uluslararası birçok medya organında Slovenya Başbakanı Janez Jansa’nın "Batı Balkanlar-Daha İleriye" başlığını taşıyan bir belgeyi Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’e gönderdiği haberleri yer aldı. Haberlerle göre bu belgede Batı Balkanlarda siyasi istikrarsızlığın giderilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor ve bu kapsamda sınırların değiştirilmesi öneriliyor. Batı Balkanlarda istikrar için ortaya atılan öneriler üç ana başlıkta toplanıyor: Birincisi, Bosna Hersek devletinin Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti adını taşıyan biriminin Sırbistan’la birleşmesi isteniyor. İkincisi, Bosna Hersek devletinin Boşnak Hırvat Federasyonu biriminde bulunan Hırvat bölgesinin Hırvatistan devletine katılması öngörülüyor. Belgede dikkat çeken üçüncü husus ise Kosova ile Arnavutluk’un tek çatı altında bir araya getirilmesi. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse Slovenya Başbakanı, gönderdiği belgede, Batı Balkanlarda siyasi istikrar sağlanması için Hırvatistan, Sırbistan ve Arnavutluk’un sınırlarının genişletilmesi fikrini savunuyor. Belgede ayrıca Türkiye’nin nüfuzunun Bosna-Hersek ve Kuzey Makedonya’da güçlü biçimde artmasından duyulan şikâyet de dile getirilmiş.
Bu haberlerin yayımlanmasının ardından Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor, hükümetinin böyle bir belgeyi kabul etmediğini ve Slovenya’nın Bosna Hersek devletinin mevcut sınırlarının esas alınması kaydıyla ve en kısa sürede AB’ye katılmasından yana olduklarını ifade etti. Bosnalı Sırpların lideri Milan Dodik ise kendi ezberini kuvvetlendiren bir açıklama yaparak belgedeki önerileri desteklediğini belirtti. Dodik, parlamentoda yaptığı konuşmada Batı Balkanlarda barışçıl bir çözüm için referandum yapılması çağrısını tekrarladı. AB Konseyi Başkanı Michel bu konuda sessiz kalmayı tercih ederken, ABD yönetimi adına yapılan açıklamada Bosna Hersek’in egemenliği ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılması dikkat çekti.
Slovenya Başbakanı Jansa’nın gündeme getirdiği belge, Dayton Barış Anlaşmasının 25. yılında uluslararası kamuoyunun dikkatinin bir kez daha Batı Balkanlarda Sırp milliyetçiliği ve Büyük Sırbistan projesine yönelmesini sağladı. Eski Yugoslavya genelinde Sırp tahakkümü öngören proje, Yugoslavya lideri Josip Broz Tito’nun kurduğu federasyonun 1990’lı yıllarda dağılmasına yol açmıştı.
Büyük Sırbistan hayali Yugoslavya’nın parçalanmasına neden oldu
Etnisite, din, mezhep bakımından karmaşık bir görünüm taşıyan eski Yugoslavya’da Tito’nun 1980’de ölümünün ardından güçlenen Sırp milliyetçiliği federe birimlerin merkezi yönetimle ilişkilerinin zayıflamasına yol açtı. Slobodan Miloseviç’in federe Sırbistan devletinin başkanı seçilmesi bu kapsamda çok önemli bir dönüm noktası olmuştu. Miloseviç’in 1989 yılında tek yönlü bir kararla Kosova ve Voyvodina bölgelerinin özerk statülerini ortadan kaldırması parçalanmaya giden süreci tetikledi. Federal anayasaya aykırı olmasına rağmen alınan bu karar, başka ihlallerin kapısını araladı. 1990’lı yıllarda çok partili hayata geçen Yugoslavya’da yeni kurulan ve milliyetçi ideolojiyi benimseyen siyasal partiler kamuoyu desteğini arttırdı. Sırbistan’da ise Sırp milliyetçiliği federe cumhuriyetin resmî ideolojisi haline gelmişti. Çok partili hayata geçişin ardından yapılan seçimler Yugoslavya genelinde ayrılıkçı ve tahakkümcü milliyetçi eğilimlerin iktidara taşıdı.
Sırp egemenliğinden tedirgin olan Yugoslavya’nın Katolik cumhuriyetleri Hırvatistan ve Slovenya, 15 Temmuz 1991’de eş zamanlı olarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu kararın ardından başlayan Sırp-Hırvat çatışması 6 ay sürdü. 1992’nin Ocak ayında AB’nin devreye girmesiyle Brioni’de ateşkes anlaşması imzalandı ve silahlar sustu. Hırvatistan ve Slovenya’nın federasyondan ayrıldığı koşullarda içeride kalan Makedonya ve Bosna Hersek Cumhuriyetleri zor bir seçimle karşı karşıya kalmışlardı. Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlığı, Almanya ve AB himayesi altında mümkün olmuştu. Bosna Hersek’te Boşnakların dışında kayda değer oranda Sırp ve Hırvat yaşıyordu. Sırp milliyetçileri Makedonya’yı Güney Sırbistan olarak tanımlıyorlardı. Tahakkümcü Sırp milliyetçiliğinden duyulan endişe nedeniyle 1991 Kasım ayında Makedonya ve 1992 baharında ise Bosna Hersek bağımsızlıklarını ilan etti.
Sırp milliyetçiliğinin ideoloğu olan ve bu konuda doktora tezi yazan Vojislav Şeşelj, Sırpların yaşadıkları yerleri terk edip Sırbistan’a göç etmesini yanlış buluyordu. On göre nerede bir Sırp yaşıyorsa orası Sırbistan idi. Eninde sonunda Sırbistan doğal sınırları içerisine alacak şekilde genişleyecekti. 1991 Kasım ayında Makedonya parlamentosu da bağımsızlık kararı aldığında Miloseviç müdahaleye cesaret edemedi. ABD yönetimi Makedonya’ya çatışma önleme gücü adı altında 2 bin deniz piyadesi yerleştirmişti. Sırp milliyetçiliğinden duyulan endişe nedeniyle Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya federasyondan ayrılmıştı. Bosna Hersek yönetimi de bu koşullarda Yugoslavya içerisinde kalması halinde daha fazla baskı göreceğini düşünerek 1992 Mart ayında bağımsızlık oylaması için Saraybosna’da toplandı. Bosnalı Sırpların protesto ettiği toplantıda Hırvat ve Boşnak delegelerin ortak kararıyla bağımsızlık ilan edildi.
Bu kararın ardından Bosnalı Sırpların ve Sırbistan’ın saldırısıyla başlayan çatışmalar üç buçuk yıl sürdü. Savaşın ilk dönemlerinde Bosnalı Hırvatlar da Hersek bölgesinin Hırvatistan’a katılması için çatışmalara dahil olmuştu. Avrupa’nın ortasında Sırp milliyetçiliğinin tahrik ettiği saldırılara diplomatik çözüm arayışlarından bir netice çıkmadı. Birleşmiş Milletler (BM) ve AB adına arabuluculuk görevi yürüten Cyrus Vance ve Lord Owen’in diplomatik arayışları sonuç vermeyince ABD doğrudan devreye girerek tarafları uzlaşmaya zorladı. Böylece 1995 Kasım ayında çatışmalara son veren ve yeni devletin temel yapısını belirleyen Dayton Barış Anlaşması imzalandı. Akabinde Bosna Hersek’te anlaşma ile öngörülen siyasi yapıyı desteklemek ve istikrar sağlamak için 60 bin kişiden oluşan BM Barış Gücü görevlendirildi. Bosna Hersek Devleti eşit oy hakkına sahip iki birimden oluşuyordu: İlki Bosna Sırp Cumhuriyeti, ikincisi Boşnak Hırvat Federasyonu adını taşıyordu.
“Anavatan Kosova” efsanesinin yarattığı sıkıntılar
Sırbistan lideri Miloseviç 1990’ların sonunda kendisine yeni hedef olarak Kosova’yı seçti. Ortaçağ Sırp Krallığının başkenti olan Kosova’nın Sırplardan arındırıldığı iddialarını öne sürmeye başladı. Eski Yugoslavya’nın en yoksul bölgesi olan Kosova’da yaşayan Sırpların ekonomik sebeplerle buradan ayrılmasını Miloseviç “anavatan Kosova’nın işgali” biçiminde tanımlıyor ve çarpıtıyordu. Miloseviç 1998 sonlarında Federal Ordu desteğiyle Kosova kırsalında sivil halka karşı kapsamlı saldırılara başlattı. Franjo Tudjman’ın Hırvatistan’dan sürüp çıkardığı Sırplar, Federal Ordu saldırılarıyla boşaltılan Kosova’daki Arnavut köylerine yerleştiriliyordu.
Saldırıların yoğunlaşması ve süreklilik kazanmasına üzerine İbrahim Rugova’nın liderliğine karşı çıkanlar tarafından Kosova Kurtuluş Örgütü (UÇK) kuruldu. Aralarında Adem Yaşari ve Haşim Taçi’nin de yer aldığı UÇK’nin direnişi, Sırbistan ordusunun Kosova genelinde başlattığı etnik temizlik boyutuna ulaşan saldırıları püskürtmekte yeterli olmuyordu. O dönemki adıyla Avrupa Toplulukları (Avrupa Ekonomik Topluluğu), Bosna Hersek’in ardından Kosova’daki saldırganlık karşısında da diplomatik çabaların ötesinde bir adım atmıyordu. Rusya ve Çin’in muhalefeti nedeniyle BM’den Miloseviç’i durduracak bir karar alınması da mümkün olmayınca ABD Başkanı Bill Clinton ikinci kez inisiyatif kullandı. 1999 Mart ayında NATO, Kosova’da sivil halkı katleden Miloseviç’e karşı harekete geçti. Belgrad da dahil olmak üzere Sırp mevzileri bombardımana tutuldu.
Açık biçimde görüleceği gibi Büyük Sırbistan projesi Batı balkanlarda Yugoslavya’nın dağılmasına federe cumhuriyetlerin ve hatta özerk bölge idarelerinin ayrı devlet haline gelmesine sebep oldu. Bosna Hersek ve Kosova savaşlarında yüz binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarcası bulundukları topraklardan ayrılmak zorunda bırakıldı. Yaşanan tüm bu sıkıntılara rağmen Büyük Sırbistan hayalinin yeniden gündeme gelmesi ve vizyona sokulması Batı Balkanların geleceği hakkında kurgu ve senaryoların bitmediğini gösteriyor.
[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanıdır]