Bir dönemin meşhur tabiriyle; “başıma bir şey gelmeyecekse” yazacağım! Ne yapalım gelirse de ahiret azığımız olur.
11 Mart’ta Türkiye’de ilk vâka görüldüğü günden beri en çok duyduğumuz kavramlardan bir tanesi “tedbir” olsa gerek. Bu süreçte en fazla muhatap olduğumuz söylemler; “yetkilerin açıklamalarına kulak verelim ve alınan kararlara uyalım, tedbiri elden bırakmayalım” cümleleri oldu sanırım. Hatta cami minarelerinden her saat başı “baharın gelmesi sizleri yanıltmasın, salgın tehlikesi geçmiş değil” anonslarını dinledik, dinliyoruz!
Birçoğumuz için günlerin birbirine karıştığı, anlamsızlaştığı, hergünün bir önceki gün ile aynılaştığı doğru! Baharın gelmesinin müjdecisi olan çiçeklerin açması, kuşların cıvıldaması ise zaten şehirde kolayca farkına varabildiğimiz olgulardan değil. Belki havaların ısınması ya da takvim yapraklarına bakarak belki!
Takvim yaprakları bugün 23 Nisan’ı gösteriyor. Evet, “Bugün 23 Nisan ve neşe doluyor mu insan” bilmiyorum! Ben kendimi bildim bileli neşe dolamadım o ayrı! Nasıl dolayım bugün aldığım bir reklam mesajı aynen şu ifadeleri içeriyordu; "Beni ne zaman görmek isterseniz aynaya bakın. Siz Türk çocukları, benim bir parçamsınız, ben de sizin!" Sözü gerçekten şahsın kendisi mi söylemiş bilmiyorum ancak bildiğim şey, kendimizi ve çocuklarımızı bu ifsad selinden korumamız gerekiyor.
Vâkanın ilk çıktığı gün Çarşamba gününe denk geldi. O günlerin en yoğun tartışması ise “Cuma namazının yasaklanıp yasaklanmayacağı” konusu oldu. O hafta Cuma namazı cemaatle kılınınca bu “halkın cehaleti ve diyanetinin basiretsizliği” birilerinin dillerinden düşmemeye başladı. İsimleri lazım değil bunlardan birçoğu “din adamı” sıfatını taşıyor! Aynı“din adamları” 23 Nisan dolayısı ile “ulu önderlerine” selam çakmayı da unutmadılar tabi!
Alınan tedbirler dolayısı ile tüm camilerin, türbelerin kapalı olduğu bir vasatta tek bir türbenin istisna tutulduğunu gördük bu vasatta! Ama doğru, “yüzüncü yılın coşkusuna” salgın mı engel olacaktı? Hem o “sıradan, cahil, avam tabakası halk” için tehlike oluşturan bir durumdu! Ekâbir takımı maskelerini takar, kol kola girer ve “ulu önderlerinin” inâyeti ile tâzimlerini kazasız belasız yapabilirdi! Halk mı? Onlarda evlerinde çocukları ile 23 Nisan şarkıları söyler, camlarından bayraklar sallandırır, burukta olsa bayramlarını “coşkuyla” kutlayabilirlerdi!
İslam kolaylık dinidir. Gerekirse tedbir amaçlı namazlarımızı evlerimizde kılabiliriz; gerekirse maddi, manevi gücü yetenlere, ömründe bir kere farz olan hac ibadetimizi erteleyebiliriz; sağlık sorunlarımız varsa oruç ibadetimizi, yapılması gereken diğer yükümlülükleri yaparak, üzerimizden düşürebiliriz. Bunlar İslam gibi fıtrat dinine mensup olanlar için mümkündür. Ancak her din öyle mi?
Örneğin, Kemalizm için belirli gün ve saatlerde yapıl(a)mayan amellerin telafisi var mı? Yani şu “23 Nisan’ı seneye çift dikiş yapalım” ya da “Uykuda kalanlar için onu beş geçe tekrar siren çalıp, köprüde trafiği yeniden durduralım” vb uygulamaları “teklif dahi edemiyor” muyuz? Sanırım edemiyoruz! Baksanıza virüs bile Kemalistlerin ritüellerine engel olamıyor, bir nevi; “atam sen kalk ben yatam!” sözünü fiili olarak test ediyor! “Dogmalarına” bu kadar sadık başka bir din var mıdır? Tâktir etmek lazım!
23 Nisan anma görüntülerini izleyen dedesi için bir kardeşimiz şöyle yazmış; “80 yıldır Cuma namazını kaçırmayan dedem bu görüntüleri izleyince, ‘başlarım diyanetine’ ben akşam teravih namazına gidiyorum, dedi!” Dedemiz haklı, ne diyelim “Balık baştan kokuyor!” Ama bu başlar, “İran’da türbe yalayan cinsten” dedemizin temiz duygularının yanından bile geçemezler!
Bizim temsilcilerimiz, kabul etsek veya etmesek de bu topluma örnek olmalarını beklediklerimiz; hastasına elinde sigarasını tüttürerek; “sigarayı bırakmalısın, sigara öldürür” diyen doktora benziyor! Bu arkadaşlar şimdi bize (bu sözü hiç sevmesem de yeri geldiği için hatırlatıyorum, değerli hocalarımı tenzih ediyorum ) “Hocanın dediğini yapın ama yaptığını yapmayın” diyorlar sanırım!
Önümüzde, bir ay sonra bir bayram daha var. Laiklerin hatta laik sevici “din adamlarının” şimdiden seslerini duyar gibiyim! “Hoyk, hönk, ayyk, cart,curt vs” tercümesini sizlere bırakıyorum! Bunların şu Kemalistlere de söyleyecek sözleri yok mu? Mesele salgın ve sağlık ise söylerler sanırım!
Kemalizim bu ülkede İflah olmaz bir hastalıktır. Bu hastalığın şifası ise fıtrata yönelmek, yüzünü tek olan Allah’a dönmektir. O ki, tüm taptıklarınızdan yücedir. Yegâne yaratıcı ve koruyucu olan Allah’a, halis şekilde iman edenlere selam olsun…