Bak hakim bey, benim annem de başörtülü!

Ali İhsan Karahasanoğlu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri davası”nın duruşması yapılıyor.
Dünkü duruşmada yaşanan, belki de 100 yıllık tarihimizi özetleyen değişimin gösterimini, mahkeme salonundan size aktarayım.
Tutuklu sanık Albay Ziya İlker Göktaş, savunması sırasında, izleyicilerin olduğu bölüme dönüp, annesini ayağa kalkmaya davet ediyor... Mahkeme Heyeti Başkanı oynanacak tiyatroyu sezmişçesine, “Gerek yok” diyerek müdahale ediyor ama.. İzleyici sıralarındaki başörtülü ve pardösülü kıyafetiyle Göktaş’ın annesi, oğluna el sallıyor..
Sonra tutuklu albay konuşmasına devam ediyor: “TSK sanki bir şeylerin karşısındaymış gibi gösteriliyor. Biz bunlara çok alınıyoruz. İşte annemi görüyorsunuz. Asıl psikolojik harekat yapılıyorsa TSK’ya karşı yapılıyor!”
Ne kadar ucuz bir istismar değil mi?
Ne kadar büyük bir fecaati, ne kadar rahatça ifade eden, çarpıtma bir söylem tarzı değil mi?
Hep babalar örnek gösteriliyor.. Sakallı babalar..
Hatta, büyükbabalar.. Seccadeden başını kaldırmayan, hacı dedeler.
Onların yanında, anneler.. Tertemiz başörtüleri ile, bu ülkenin insanı olduğunu, hemen ilk bakışta anlayacağınız anneler.. Onların yanında, kızlarını birer hazine gibi koruyan büyükanneler, nineler..
Bunlardan hiç kuşkumuz yok bizim..
Yok da....
Ya eşler?
Ya kızlar, oğullar?
Onları da, izleyici sıralarından ayağa kalkmalarını isteyip, mahkeme heyetine gösterebilir miyiz acaba?
Olay, İlker Ziya Göktaş sorunu da değildir..
Onun şahsında, tüm “Benim annem de başörtülü” diyenleredir sözümüz..
“Benim babam da sakallı idi” diyen herkese sözümüz.
“Benim dedem, başını seccadeden kaldırmazdı” diyenleredir sözümüz.
Babalardaki, annelerdeki o sembollerle, bugün eşlerde, oğullarda, kızlarda, gelinlerdeki farklı sembollerin arasındaki korkunç farkı görüyor musunuz?.
“Nerden nereye gelmişiz” diyerek, kendimizi hiç sorguluyor muyuz?
“Nerden, nereye getirilmişiz?” diyerek, bunun müsebbiblerini arıyor muyuz?
“Bizi, ‘başörtülü anne’den, ‘çıplaklıkta yarışan çocuklar’ seviyesine getirmişler” diyerek, sorumluları sorguluyor muyuz?
İşte sorun burda albayım..
Hepimizin annesi başörtülü..
Hepimizin babası namazlı..
Ya eşimiz? Ya kızımız?
Ya oğlumuz? Ya torunumuz?
Ne oluyor ki, “annemizin kıyafetini örnek olarak gösteriyoruz” da..
Bir tanemiz bile, eşimizi, kızımızı örnek gösteremiyoruz?
Başörtülü olmak, bir örneklik ise..
Anlamı olan, övgü ile karşılanacak bir kıyafet ise..
Niye eskilerde kalanlarımızın hemen hepsinde bu kıyafet var da..
Yenilerimizin hemen hepsinde, bu kıyafet terkedilmiş?
Niçin acaba, söyler misiniz albayım?
Niçin alnı secdeli olmak, hep babalara nisbetle anlatılır da..
Kendimizin alnı, bayramdan bayrama ancak secdeye varır?
Oğlumuzunki ise, “Secde ne ki?” sorusu ile karşılaşır?
Evet, sorun burda işte..
Topluma dayatılan değişim..
Tüm kavganın çıkartıldığı, dönüşüm..
Tartışmaların odak noktası..
Onlarca yıl öncesinde birileri, ninelerimizin, annelerimizin başındaki örtüyü, çocuklarımızda görmek istememiş..
Babalarımızın alnındaki secde izini, çocuklarımızda kaybettirmek istemiş..
Bir operasyon yapmış.
Başarılı da olmuş..
Anneler başka.. Kızları, gelinleri başka..
Babalar başka.. Oğulları, damatları başka..
Ama bu “başkalığı” bile göremiyoruz!
Bu “başkalığın utandıran tablosu”nu, gerçek çizgileri ile göremiyor ve bu korkunç değişimden hicap ile ağlayacağımıza, “Bak benim annem de başörtülü” diyerek, annemizdeki örtünün istismarına kalkışıyoruz..
Kimse TSK’yı farklı göstermeye çalışmıyor albayım..
Sen de biliyorsun, mahkeme salonunda istismara kalkıştığın o annen, orduevlerinden geri çevrilen, kıyafetini değiştirmediği takdirde kapıda bekletilen bir annedir..
Övünülen değil, hastane kapılarında bile kıyafeti sebebi ile hor görülen annedir..

YENİ AKİT