Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli siyasi söylemleri noktasında ‘kestirilmesi’ güç bir siyasetçi. Hiç beklenilmeyen bir anda sıra dışı tepkiler verebilen Bahçeli aynı zamanda ne söylemek istediği de kolay kolay anlaşılmayan bir isim.
Türkiye’de ‘ülkücülerin sokaktan ve şiddetten uzak durması’ şeklinde bir ezber var. Toplumsal bir gerginlik olduğunda ülkücülerin sokak olaylarına karışmaması gerektiği ile ilgili bir kitlesel refleks gelişiyor. Demek ki bu konularda zikredilen çevrenin karnesi pek iyi değil! Aslında bu durumun sol çevreler için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür ancak şuan için konumuz dışı olduğu için oraya girmeyeceğiz.
Aynı ezberin bir de Devlet Bahçeli ile ilişkili boyutu var. Bahçeli’nin ülkücüleri sokak kavgalarından uzak tuttuğu ile alakalı da yaygın bir kabul var. Burada haklılık payı olabilir. Ancak Devlet Bahçeli’nin böyle bir politik tutumu varsa bile bunun her zaman geçerli olduğunu söylemek zor…
Selçuk Özdağ’a yönelik 5 kişilik bir gurubun sopalı saldırısı sonrasında Devlet Bahçeli’nin sessiz kalması bazı tartışmalara sebep oldu. Bahçeli’den sükûnet çağrısı bekleyenler bu isteklerini köşe yazılarından dile getirdiler. (Abdülkadir Selvi bu isimlere örnek olarak verilebilir.)
Aslında Devlet Bahçeli sessizliğini korurken MHP Teşkilatları gemi azıya almıştı bile. Yaşanan gerginliğin ana kahramanlarından Semih Yalçın, "bu hareketin delisi çoktur. Talimat falan dinlemezler... “ diyerek ‘sokaklardan çekilen’ ülkücülerin bugünkü durumuna başarılı bir örnek verdi. Semih Yalçın da liderinin tarzından hareketle olsa gerek bu sözlerini ardından ise saldırıyı kınadığını belirtti. Enteresan gerçekten! Belki de MHP’liler el birlik memleketin aklını karıştırmak için sözleştiler, kim bilir! MHP Derince İlçe Başkanı ise “nush ile uslanmayanın hakkı tekrir, tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir” sözleriyle bu şanlı(!) sopalı eylemi gerçekleştirenleri tebrik ederek kafa karışıklığına mahal bile vermedi.
Devlet Bahçeli ise sosyal medyadan yaptığı açıklamalarla nihayet sessizliğini bozdu. Ancak bu durumu müspet bir gelişme olarak değerlendirmek zor ne yazık ki. 'Serok Ahmet' şeklinde karikatürize ederek Ahmet Davutoğlu’nu eleştiren Devlet Bahçeli, KARAR gazetesi yazarlarını da unutmadı. Ardından ise saldırılarla MHP arasındaki kurulan bağı reddeden açıklamalar yaptı.
Paylaşımlarında olayları izah etmek ve suçlamalara yönelik mantıksal açıklamalar yapmak yerine muarızlarını suçlayan Devlet Bahçeli, meseleye ilişkin yaptığı son açıklamasıyla ise yine kafalarda soru işaretleri bıraktı.
Eleştiride ölçüyü kimin belirleyeceği merak konusu olarak duruyor. Hoşumuza gitmeyen eleştirinin sahibini sopalarla döven olursa sesimizi çıkartmayız anlamına da gelen bu sözler ‘sokaktan çekilmiş ülkücüler’ tarafından nasıl karşılanacak acaba?
Bu tartışmada mesele salt kişilerle veya partilerle ilişkili olarak görülemez. Burada toplum olarak ortak konuşma zeminini yok eden ve sadece kaba kuvvetten anlayan bir mantık söz konusu. Cuma namazına giden siyasileri kafasına sopalarla vurarak dövmenin başka nasıl bir izahı olabilir? Ancak lafı uzaklardan getirerek yaşananları bağlamından çıkarmak en fazla kısa bir süre için politik manevra kabiliyeti sağlayabilir. Bunun ötesinde ise Türkiye’de siyasetin milliyetçi-ulusçu jargona göre şekillendiği bir ortam, ilerleyen günler adına daha karamsar bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor!