Bahattin Yıldız'ın Cihad Günlüğü
Bahattin Yıldız denince aklıma İstanbul Fatih’teki Özgün Yayıncılık’ın camında asılı bir fotoğraf gelir. Fotoğrafın çekildiği yer dağlarıyla meşhur Afganistan’dır. Özgün Yayıncılık, kendisini çok fazla tanımadığım ama karşısından her geçtiğimde etrafında mutlaka gençlerle sohbet ettiğini gördüğüm Cemal Balıbey’in sahibi olduğu bir yayın evi. Bahattin Yıldız’ı da kendisinden aldığım kitaplardan tanıdım diyebilirim. Cihad Günlüğü de o kitaplardan biri.
2010 yılında Afganistan’da bir uçak kazasında Bahattin Yıldız ve arkadaşı Faruk Aktaş’ın vefat ettiğini haberlerden okuduğumu hatırlıyorum. Haberleri okumuş, ismini ilk orada duymuş ve üzülmüştüm. Yetimhane kurmak için çıkılan yolda vefat etmek ne güzeldi. Ve o haberden de okuduğuma göre Bahattin Yıldız için Afganistan bir başkaymış. Bir başka olduğunu da kendisinin kaleme aldığı “Cihad Günlüğü” kitabından öğrendim.
Cihad Günlüğü, Türkiye’de yaşanan 12 Eylül 1980 darbesinden bir yıl sonra Afganistan’a Ruslara karşı savaşmaya giden Bahattin Yıldız’ın, gittiği günden yaralı halde döndüğü güne kadar olan zamanı neredeyse günü gününe anlatan bir günlük…
Kitap o dönem Bahattin Yıldız’ın halen öğrencilik hayatının devam ettiği Erzurum’dan başlıyor. Soğuk ve karlı bir Erzurum gününde Milli Türk Talebe Birliği’nin organize ettiği, binlerce kişinin yer aldığı bir yürüyüş düzenlenir. Düzenleyiciler arasında Bahattin Yıldız da vardır.
Emniyet görevlileri bu yürüyüşün kaloriferleri yanmayan yurt binalarının ısınma probleminin çözülmesi için yapıldığını zanneder. Yürüyüştekilerden kimse yürüyüş esnasında asıl nedeni kimseye söylemez. Meydana toplanan binlerce kişinin ağzından “Afganistan Ruslara mezar olacak” sloganları duyulmaya başladığında, artık görevliler oldukça şaşkındır. Ama binlerce kişiyi dağıtmanın kolay olmayacağını bilirler. Dertlerini anlamak için yürüyüş liderlerini çağırırlar ve dertlerini sorarlar.
Dertleri bellidir: Afganistan’a gitmek. Ama görevlilerden kendilerine uçak ayarlamalarını isterler. Tek şartları budur.
Uçak ayarlanmalı ve yüzlerce kişi Afganistan cephelerine Türk yetkililer tarafından taşınmalıdır. Hem de darbe sonrası! Kalabalığı sakinleştirmek için üst makamlara bu isteğin iletileceği haberi verilir ve sessizce dağılmaları istenir. Öyle de olur. Hemen o günün akşamında yürüyüşü düzenleyenler evlerinden alınır. Yürüyüş amacına ulaşmaz. Doğaldır ki, uçak da hiçbir zaman gelmez, yüzlerce kişi de Afganistan’a gidemez.
Ama içlerinden -Bahattin Yıldız gibi- bazıları gitmek için kararlıdır. Erzurum’dan İran’a, İran’dan Pakistan’a, oradan da Afganistan’a geçilmelidir.
Kimseyi tanımadığı bir yolculuğa çıkar Bahattin Yıldız. Yazdığı bu kitap o yolculuğun hikayesidir. Kimseyi tanımadan yola nasıl çıktığını, karşılaştığı kişilerle cephelere nasıl yol aldığını, silah tutmayı nasıl öğrendiğini, cephe gerisindeki yokluğu, savaşanların çaresizliğini, Afganistan’ın hikayesini anlatır bu kitapta... Abdülhamid Muhaciri takma adıyla.
Ve belki de içeriden bir gözün zorlu bir coğrafyanın tüm samimiyetiyle fotoğrafını çektiği bir dönem kitabıdır Cihad Günlüğü. Kader bu ya, yaralandığı Afganistan’a yıllar sonra dönmüş ve hayatını o dağlarda, bir uçak kazasında kaybetmiştir Bahattin Yıldız.
Rahmetle…
Kaynak: Bekir Arslan / Mecra