YENİ BİR DİYALOG VE MÜZAKERENİN TEMEL ŞARTI
ORHAN MİROĞLU / STAR
Yeni bir fikir değil ama HDP çevrelerinde, son zamanlarda medyada sıkça dile getiriliyor:
‘Bahar aylarına kadar müzakere masasına dönülmez ve çözüm için adım atılmazsa, karlar erimeye başladığında, PKK’lı gruplar daha kalabalık bir şekilde şehirlere inecekler ve çatışmalar daha korkutucu boyutlara ulaşacak.’
Özetle söylenen bu.
Türkiye’de kışı dağlarda geçiren, karların erimesini bekleyen PKK’li kaç kişi var, ya da kaldı mı, çok belli değil ama Rojava, Kuzey Irak ve Türkiye’deki PKK’li grupların geniş bir coğrafyada, mobilize olması için baharı beklemelerine gerek yok şüphesiz. Yaşadıklarımız bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Kandil’den gelen açıklamalar, bir süre önce daha farklıydı. Bu kış final kışı olacak deniliyordu. Kışa rağmen, belli il ve ilçelerde çatışmalar devam ettiğine göre, PKK bu kışı gerçekten de final kışı olarak görüyordu, yani final için baharın beklenmesine gerek görülmüyordu.
Savaşmak için baharı beklemek, 90’lı yıllarda geçerliydi, kışın mağaralara çekilen gruplar, kışı dağlarda geçirir bahar aylarında da eylemler başlardı.
Çözüm süreciyle başlayan şehirlere inme harekatı ve inenlerin şehir kadrolarıyla buluşması, 2012 yılından bu yana PKK’nin izlediği bir yöntem. Çözüm sürecinin yarattığı elverişli iklimde, şehirlere hem silah hem insan tahkimatı yapıldı. Hendeklerle mücadeleye başlandığı tarihten sonra, PKK çok sayıda kayıp verdi ama belli ilçe ve şehirlerde, iki yıl önce oluşturduğu yapıları ve yarattığı fiziki şartları korumaya devam ediyor.
Öcalan’ın, bu netameli süreç başlarken, ortaya koyduğu ikircikli tavır ama bir yandan da sanki bugünü gören analizler ve açıklamalar yapması, doğrusunu söylemek gerekirse, PKK’nin ‘savaşı’ dağlardan şehirlere taşımasına katkı sağladı.
Öcalan, hatırlanacaktır, çözüm olmazsa, PKK’nin dağlardan şehirlere ineceğini ve otuz yıl önce, Eruh ve Şemdinli’yle başlayan çatışmaların şehirlere taşınacağını ifade etmiş ve bu yeni dönem için de, yeni bir gençlik yapılanmasına işaret etmişti. O gençlik yapılanmasının temeli-YDG-H bu açıklamalardan sonra kuruldu. Tıpkı HDP geleneğinden gelen siyasetin 18 yıl sonra 2007 meclise girmesiyle beraber, KCK’nın kurulması gibi..
KCK ve YPG-H’ın kurulmasının, barışın güçlenebileceği dönemlere rastlaması, PKK’nin en azından 2007 yılından bu yana, Türkiye’nin siyasi ortamını ve gelişmeleri, kendi mantığı çerçevesinde iyi ve isabetli okuduğunu gösteriyor.
KCK kurulmasa, HDP siyasi bir kurum ve misyon partisi olarak bugün daha güçlü ve belirleyici bir konumda olacak, PKK hakimiyeti zayıflayacaktı.
Aynı şekilde, YPG-H kurulmasaydı, PKK, çözüm sürecinde oyalama taktikleri izleyip, çatışmaları şehirlere taşıma konusunda gerekli manevra alanını ve toplumsal zemini bu denli elverişli hale getiremeyecekti.
PKK’nin bahar aylarında daha sert çatışmaların olacağı yolundaki açıklamaları, umarım bir ‘kehanet’ düzeyinde kalır.
Ama HDP’nin bu söylem üzerinden bir muhataplık mekanizmasının oluşabileceğini düşünmesi, havanda su dövmekten farksızdır.
Devlet ve hükümet açısından, yeni bir diyaloğun kurulmasının şartları bellidir ve bu şartları gelinen aşamada tartışma konusu bile yapmak, toplumsal bir infial hali yaratır.
HDP’li politikacıların, havanda su dövmekten farksız ve zayıf, karşılığı olmayacak, söylemler üzerinden, bir ‘muhataplık’ arayışı yerine, daha gerçekçi tespitlere yönelmesi herkes için faydalı olacak ve akan kanın bir an önce durmasına hizmet edecektir.
Bu pozisyonun yolu bellidir: PKK; çatışmayı şehirlere taşıma stratejisinden ve bu uğurda yapılan eylemlerden vazgeçmelidir.
Bir çeşit işgal altında olan ilçe ve şehirler boşaltılmadan, herhangi bir diyalog ve muhataplık sürecinin başlaması, mümkün değil. Bu gerçek ne kadar erken görülürse, o kadar iyi olacak ve tekrar normale dönülecektir.
Ondan sonrasını, her şeyi siyasi ve meşru zeminlerde konuşmak ve kalıcı bir barışa ulaşmak mümkündür.