TRT Diyanet’te yaşanan Fetullah Gülen skandalı üzerine bina edilen yorumlar “bir olay nasıl saptırılır” sorusunun ibretamiz örneğini sunarken Binali Yıldırım beye verilen “Devlet Şeref Madalyası” da salt lidere ve partiye bağlılığın, sadakatin nihai ölçü olarak görülmek istendiğini akla getiriyor.
Son birkaç gün içerisinde basına ve kamuoyuna yansıyan iki görüntü dikkat çekici ve çeşitli açılardan değerlendirilmeyi hak edici özellikte.
Bunlardan biri olan Türkiye’nin son başbakanı Binali Yıldırım beye verilen “Devlet Şeref madalyası” olayı daha çok yorumsuz olarak geçiştirildi. Bir diğer olay olan TRT Diyanet televizyonunda yaşanan Fetullah Gülen skandalı ise bir hayli yorum ve tepkiye yol açtı.
Bir Olay Nasıl Saptırılır?
Bugün ilk olarak Oda TV isimli internet sitesinin yayınladığı ve hemen sonrasında sosyal medyada hızla yayılan TRT Diyanet’teki Fetullah Gülen skandalı ile başlayalım…
TRT Diyanet kanalında 22 Haziran’da yayınlanan Tasavvuf Musikisi programında güftesi Fetullah Gülen'e ait ''Bulanlar hakkı buldu'' isimli şarkı seslendirildi.
Oda TV'nin haberine göre, TRT Diyanet kanalının 22 Haziran'daki yayınında saat 23:15'te ekranlara gelen görüntüde “Tasavvuf Musikisi” isimli programda "Bulanlar hakkı buldu" isimli şarkı çalındı. “Bulanlar hakkı buldu'' şarkısının güftesinin Fetullah Gülen'e ait olduğu belirtildi. Ekran altındaki yazıda güftenin Gülen'e ait olduğu ayrıca vurgulandı.
Haliyle bu skandal hızla yayıldı. Çok geçmeden olay bazı gazetelerin internet sayfalarının yanı sıra Sputnik gibi yabancı ajanslarda da kendisine yer buldu. Sosyal medyada özellikle de iktidara gönül veren muhafazakar tabanda şaşkınlık yarattığı ve “15 Temmuz’un arifesinde olacak şey mi bu?” sorusu sordurttuğu gözlendi.
Tam da burada sosyal medya kullanıcısı muhafazakar kitlenin merakını gidermek yine Oda TV’ye düştü! Sözüm ona sitenin niyetinin ne olduğu, hangi amaçla bu yayını yaptığı bir tarafa ama üstünden yaklaşık bir ay geçmiş olan bir olayı kendince ifşa etmiş olmasının lehte çok ciddi bir reklam işlevi gördüğü muhakkak. Skandalın yayılmasıyla birlikte “15 Temmuz’un arifesinde olacak şey mi bu?” sorusunun cevabı da yine Oda TV’nin “haber”e giydirdiği yorumda mevcuttu. Üstelik bu yorum bir RTÜK yetkilisinin ağzından aktarılıyordu.
Açıklamayı yapan RTÜK üyesi İlhan Taşcı skandal olayın 15 Temmuz’un yıldönümünün arifesine denk getirilmesinin (aslında olayın kendisinin yaşandığı tarih değil ama Oda TV’nin servis ettiği tarih buraya götürüyor) manidar olduğuna dikkat çekiyor ve zaten komplo teorileri üzerine itikad oluşturmaya sonuna kadar meyyal olan kitlenin beklediği cevabı veriyor: Meğer FETÖ, bu operasyonuyla “Ben buradayım mesajı veriyor”muş!
Oda TV’nin RTÜK üyesi İlhan Taşcı ağzıyla olay üzerine bina ettiği yorumun tam metni şöyle:
''TRT Diyanet, yurttaşların parası ile finanse edilip TRT ile sözleşme yaparak yayın yapan bir televizyon kurumu. Amacı da halkı dini konularda bilgilendirmek. Söz konusu 22 Haziran tarihli kayda baktığımızda ise tablo oldukça vahim. Görünün o ki FETÖ Pensilvanya’da firarda, güftesi Diyanet’in kanalında. FETÖ ile mücadele edildiği söylenirken, neredeyse her gün operasyon düzenlenirken, nasıl oluyor da TRT Diyanet kanalında Fethullah Gülen’in güftesi yayınlanabiliyor. Hem de darbe girişiminin seneyi devriyesinde. Kimden güç alıp bu yayına cesaret ediyorlar?
'Anlaşılan o ki kripto FETÖ’cüler işbaşında. Devletin kanalında FETÖ’nün bir numarası güftesiyle resmen 'ben buradayım mesajı' veriyor. Eğer terörle mücadale ise FETÖ’nin bir numarasının güftesini yayınlayanlar hakkında derhal işlem yapılmalıdır.
Darbe girişiminin yankıları ve tartışmaları hala sürerken örgütün bir numarası devletin kanalında boy gösterebiliyorsa bu mücadelede en hafif deyimiyle bir eksiklik var.”
Ehliyet ve Liyakatin Önüne Geçen “Sadakat” Anlayışında da “Güncelleme” Gerekmiyor mu?
Oda TV ve RTÜK üyesi İlhan Taşcı’nın üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olan bir hadiseyi medyaya servis etme ve yorumlama tarzında neyi amaçladığı soru işareti ancak bununla birlikte söz konusu önerme veya yorumun fazlasıyla abartılı olduğu ortada. Basit bir komplo teorisini çağrıştıran bu yorumun beslediği algının ise “FETÖ tehlikesi henüz geçmedi” ve “FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyenler inandırıcı değil. Baksanıza hükümetle irtibatlı kurumlar inanılmaz bir aymazlık içinde” şeklinde özetlenebilecek sözlerde ifadesini bulduğu belli.
Peki, bu hazır ve kolaycı yoruma alternatif bir önerme yapılamaz mı? Gerçi Diyanet’in konuyla ilgili haberin yayılması üzerine yapmak zorunda kaldığı bir açıklama var ama bu açıklama söz konusu yoruma alternatif bir önerme sunmaktan çok FETÖ ile mücadele edildiğinin kanıtlanması refleksiyle kaleme alınmış gibi.
Gerçi RTÜK üyesi İlhan Taşcı skandaldan “FETÖ elebaşından hala buradayım” mesajını çıkarmak istemiş ve olayı günler sonra açığa çıkarma payesiyle övünen malum site de bunu öne çıkarmış ki özellikle de komplocu düşünceye sonuna kadar meyyal muhafazakar kesimde buna alıcıların az olmadığı ortada ama skandalın öne çıkarılan planlı programlı bir tertipten çok arşivi güncelleme noktasındaki tembellikten kaynaklandığını düşünmek daha gerçekçi bir seçenek. Nitekim programda kullanılan arşivin 2012 yılına ait olduğu Dinayet’in açıklamasına da yansımış. Dolayısıyla aslında yaklaşık bir ay önce yaşanan ama Oda TV ile İlhan Taçcı marifetiyle sanki yeniymiş gibi sunulan ve daha da önemlisi olmadık zorlama yorumları getiren olay FETÖ’nün planlı-programlı şekilde 15 Temmuz’un arifesinde hem de devlet televizyonunda “ben buradayım” mesajı yerine bir arşiv güncelleme zafiyeti ve denetlemedeki acziyetten kaynaklandığını söylemek daha doğru olur. Yani 2012 yılında oluşturulan arşivi hiç güncellemeden 2018'de de yayınlamaya devam etme tembelliği... TRT Diyanet programdan sorumlu kişiye cezayı kesip sessiz sedasız işin içinden sıyrılmayı denemiş. Oda TV yayınlamasa büyük ihtimal hiç haberimiz olmayacaktı. Kim bilir daha neler neler basına ve kamuoyuna yansımadan böyle sümenaltı ediliyordur? Ehliyet ve liyakatin yerini salt "sadakat"in aldığı, bürokratik hantallığa ek olarak sorgulayıcı ve üretken olmaktan uzak, salt alacağı maaşa kilitlenmiş kolaycı "memur zihniyeti"nin bir tezahürü işte...
Şimdi soru şu: Hükümet bu ve kim bilir örtbas edilmiş daha nice tembelliğin, hantallığın yol açtığı sorumsuzluk ve skandalları önlemek için popüler deyimle “güncelleme”ye gidecek mi? Ehliyetsiz, liyakatsiz, üretkenlikten uzak, tembel ve tek derdi ay sonunu getirmek olan çıkarcı “memur zihniyeti”nin çok ciddi bir formatlama gerektirdiği açık.
Elbette ehliyet ve liyakat ölçülerinin ne olduğu/olması gerektiği de tartışmaya açık hususlar ama bununla birlikte mevcut sorunun sadece ehliyet ve liyakat alanıyla sınırlı olmadığı da ortada. Sadece ehliyet ve liyakat yeterli değil ama salt lidere veya partiye bağlılık yahut sadakat ölçüsünün de son derece sakat olduğunu belirtmek lazım.
Meselenin Binali Yıldırım beye verilen “Devlet Şeref madalyası” ile alakası da burası.
Siz nasıl düşünüyorsunuz bilmem ama Binali beyin “devlet şeref nişanıyla” ödüllendirilmesi şahsen bana salt lidere veya partiye bağlılık/sadakat ölçüsüne itibar etmenin iğreti bir örneği gibi geldi. Şayet yorumumda isabet ettiysem demek nihai kertede bu işlerde itibar edilen ölçü sorgulamamak, "işgüzarlık"tan uzak durmak, sadece verilen talimatları uygulamaya samimice gayret etmek, durum her ne olursa olsun mutlak itaat etmek, özetle kelimenin tam anlamıyla “emanetçi”den ibaret olduğunu bilmek oluyor... Nitekim (neredeyse hiç kimsenin aklına gelmediği ve o dönemde hiçbir popülaritesi olmadığı halde) Binali beyin Davutoğlu yerine ikame edilmesinde "yüzde yüz uyum", "emanetçi olduğu bilinci", "sadakat" ve "lidere mutlak itaat" gibi birbiriyle üç aşağı beş yukarı aynı anlama gelen ölçüler baz alındı. Ve Binali bey de Allah var bu ölçüler çerçevesinde kendisinden bekleneni fazlasıyla yerine getirdi. Ve dolayısıyla bu bağlamda ödüllendirilmesinin mantıksal olarak iç tutarlılığı olabilir. Ama salt “bağlılık” veya “sadakat”in ölçü alınması doğru mu? İşte orası bana son derece tartışmalı bir hususmuş gibi geliyor…