“Bağımsız Yargı”

Bir süreden beri, şu dönemde Yargı erkinin oynamaya başladığı rol üzerinde bir şeyler yazıyoruz, çünkü olaylar bizi bu konuda yazmaya zorluyor. Bu rol Yargı erkinde verildi mi? Yoksa Yargı bunu gönüllü olarak üstlendi mi? Resmî düzeyde bunların ikisi de mümkün değil. Bütün “Erk”in şöyle ya da böyle davranması düşünülemez. Ama AKP’yi yok etme mücadelesin yarattığı patırtı içinde Yargı Erki içinde yer alan bazı (ama bir hayli fazla sayıda) bireylerin kendilerini bu mücadelede etkin bir rol oynamakla yükümlü saydıkları anlaşılıyor.

Şimdi şu Cumhurbaşkanı’nı yargılama konusunda hüküm veren mahkeme ve yargıca bir göz atarak başlayalım. Siyasetle, hukukla öyle fazla içli dışlı olmaya gerek yok. Cumhurbaşkanları hangi durumlarda yargılanır, bunun bir tanımı var ve biliniyor. Herhalde herkesten önce bir yargıcın bilmesi gerekir. Ama yargıç böyle bir karar veriyor.

Sonra okuyoruz ki bir anlayış çerçevesinde “muvazzaf” bir davranış gösteren, bunu birden fazla kararında belli eden, Ergenekon soruşturmasında da adı geçen bir yargıç sözkonusu. Kemal Kerinçsiz gibi birinin takdirine ve öpücüğüne nail olmuş bir yargıçtan söz ediliyor.

Bunlar olurken bir Danıştay yargıcı bir konuşma yapıyor. Burada anafikir Danıştay’a saldıran adamın bir “dinci fanatik” olduğu ve sözgelişi Başbakan’ın sözlerinden esinlenerek bu saldırıyı ve bu cinayeti gerçekleştirdiği. Bu yargıç bu sözleri söylerken bazı başka yargıçlar bu “dinî fanatik”in davasını Ergenekon davasıyla birleştirme kararı veriyorlar, vermişler. Çünkü ortaya çıkmış bombalar, bunların kullanıldığı eylemler var, ilişkiler var. Onlar “var” olsa da, bu, Danıştay yargıcını etkilemiyor. Çünkü ona göre asıl tehlike AKP, bir yargıç olarak asıl görevi AKP ile mücadelede yer almak.

Sabah arabada giderken radyoya, radyoda birtakım haberlere kulak veriyorum. İşçi emeklileriyle ilgili, hükümetin iptal ettiği, bunun için yürürlüğe girmemiş bir kararname hakkında bir haber... Bir mahkeme, bu iptal kararının hükümsüz olduğuna karar vermiş; bu durumda, başvuruyu yapan işçinin o kararname tarihinden beri birikmiş hakkı oluyor, bunun faizi oluyor vb. Karar böylece yürürlüğe girecek olursa, sayısı kaça varacağını bilmediğim, aynı kategoride yer alan herkes başvuracak ve bunun toplamı da kimbilir nereye varacak.

Bu kararla ilgili başka hiçbir bilgim yok, isabet derecesi hakkında bir değerlendirmede bulunamam. İşçilere para verilecek diye tasalanmak da bana düşmez, ama şu karışık ortamda insan düşünmeden edemiyor: AKP’yi her yandan kuşatarak zor durumda bırakma stratejisinde bu kararın da bir yeri olabilir mi? Ne bileyim, olabilir de.

Gene Danıştay “dinleme” ile, dinleme yetkisi vermekte Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifiyle ilgili bir karar çıkarıyor. Bunun da etki derecesini şu anda, aklımdaki kıt bilgilerle ölçecek durumda değilim. Ama Ergenekon cephesi büyük ölçüde bu dinlemelerle göçtü ve cephenin ayakta kalan kısmı hem bunu durdurmak, hem de şimdiye kadar ortaya çıkanları geçersizleştirmek için kıran kırana bir savaş içinde. Böyle bir ortamda ve birbirini çok sık aralıklarla izleyen bu olaylar dizisi karşısında, artık bayağı iyi tanıdığımız aktörler, sözcüler arasında, cephenin bu politikasıyla mahkemenin bu kararı arasında bir bağ kurmamak kolay değil.

Ve geriye doğru şöyle bir dönüp baktığımızda, kapatma davasından nisap davasına, yoğun bir “Yargı Erki” varlığını görüyoruz.

Yargı, sık sık söylendiği üzere, bağımsız olmalıdır. Neden bağımsız? Başta Yürütme, yani hükümet, bütün erklerden, devletin öteki aygıtlarından bağımsız olmalıdır. Şu haliyle Yargı, kimden bağımsız, kime bağımlı olacağına zaten karar vermiş görünüyor. Gelgelelim, bu “bağımsızlık”, “hukuktan bağımsız” olma derecesine vardırılamaz.

Şu ortama baktıkça, bu sloganlarla asıl söylenmek istenen şeyin, AKP’nin hakkından gelene kadar hukuktan bağımsız yargılama yapmanın kabul edilmesi gereği olduğu izlenimini ediniyorum.

TARAF