Ola Karakurt / TRT Haber
Afganistan’daki uluslararası koalisyonun en önemli gölge isimlerinden... Avusturalya Özel Operasyonlar Komutanlığının (SOC) Orta Doğu operasyonlarını yıllar boyunca yürüten, Irak ve Kuveyt’te görevde bulunan bir komutan...
Mike Hindmarsh...
2007’nin eylül ayında askeri camianın dışında henüz tanınmış bir isim değilken The Australian gazetesine verdiği röportajda, Afganistan’da yürüttüğü gizli operasyonların ne kadar çetin olduğunu anlatmıştı.
Hindmarsh, SOC’nin seçkin birliklerinden SAS’in kuruluşunun 50. yıl dönümü münasebetiyle yayımlanan mülakatta, Afganistan’daki görevine başladığı 2005 yılından mülakatın yapıldığı 2007'ye kadar Afganistan’ın en çetin bölgelerinden Oruzgan’da Taliban’a karşı operasyonlarda sadece 14 asker kaybettiğini söylemişti.
ABD merkezli istihbarat platformlarından Stratfor’un söz konusu mülakatla ilgili hazırladığı ve 2012 yılında Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkan raporda, bu denli zor bir bölgede asker kaybının bu kadar düşük seviyede kalmasının şansa bağlanamayacağı, Hindmarsh’ın yetkinliğinin bu konuda büyük rol oynadığı vurgulanmıştı.
Hindmarsh, çok zorlu coğrafyalarda yazın 50, kışın eksi 15 derecede bile operasyon yürütebilen askerlerini yüksek güvenlik önlemlerine sahip üslerde tutmak yerine, onları "düşmanın bölgesine gönderip acımasızca savaşmalarını tercih ettiğini" anlatmıştı.
Hindmarsh’ın ifade ettiği bu strateji, daha sonra kendisi ve birlikleri hakkında atılacak insan hakları ihlalleri iddialarını teyit eder nitelikte.
Hindmarsh’ın profili, gelecek yıllarda Orta Doğu için kanlı planları olan Abu Dabi Veliaht Prensi Muhmmed bin Zayed’in (MBZ) dikkatini çekecekti ve Avusturalyalı general hem Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) için hem bir diğer Arap ülkesi olan Yemen için kritik bir isim olacaktı.
Aslında Hindmarsh'ın Orta Doğu ile ilişkisi çok daha eskiye dayanıyordu. Zira bölgedeki ilk görevi, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinden sonra bölgeye gönderilen barış kuvvetleri çatısı altındaki Avusturalyalı birliklere 1998 ile 2001 arasında komutanlık etmekti.
O dönemde 20 yıllık tecrübeye sahip Hindmarsh’ın bir sonraki durağı, Avusturalya’nın Orta Doğu bölgesindeki Özel Operasyonlar Ortak Komutanlığı başkomutanlığıydı. Orada, Afganistan ve Irak işgalleri sırasında “Uluslararası Koalisyon” adıyla tanınan güçlerle entegre çalıştı.
Muhammed bin Zayed ile Mike Hindmarsh’ın arasındaki ilişkinin tam olarak ne zaman başladığı ise bilinmiyor ancak 2008 yılının bu ilişkide bir dönüm noktası olduğuna kesin gözüyle bakılıyor.
Hindmarsh 2008’in mart ayında Avusturalya’nın Orta Doğu bölgesindeki kuvvetlerinin başkomutanlığına getirildi.
Burada henüz 1 yılı tamamlamayan Hindmarsh, 2009’un ocak ayında Avusturalya ordusunun eğitim işlerine liderlik etmeye başladı.
Bundan 6 ay sonra, Hindmarsh bavullarını toplayarak bir süreden beri konuşulan emekliliğine "sözde" adım attı. 6 ay boyunca sınırlı kişiler hariç hiç kimsenin Hindmarsh’ın planlarıyla ilgili en ufak bir fikri yoktu.
Ancak Avusturalyalı general, ayda 19 bin dolarlık maaşını geride bırakırken planlarını çoktan yapmıştı.
Yakından tanıdığı Orta Doğu bölgesinden bir iş teklifini kabul ederek...
Avustralya'nın Herald Sun gazetesinin 18 ay sürdüğünü söylediği uzun müzakerelerden sonra Hindmarsh, teklifi kendisine bizzat ileten Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile bir ilke imza attı.
İngiltere’de aldığı askeri eğitimden sonra BAE Savunma Bakan Yardımcılığı görevini de yürüten Muhammed bin Zayed, Hindmarsh’ı ulusal güvenlik konularından sorumlu özel danışmanı olarak işe aldı.
Ancak gelecek, Hindmarsh’a vekalet edilecek işlerin danışmanlıktan çok daha derin olduğunu gösterecekti.
Uzaktan bakıldığında kolay bir görev gibi görünüyor olsa gerek; Arap bir emir, Körfez’de farklı bir yönetim sistemi, maddi sınır olmadan yapılabilecekleri test etmek...
Hindmarsh, Selefi silahlı gruplarla savaşmak konusunda tecrübeli ve en önemlisi acımasız bir isimdi.
Bu gruplara, ülkesine en büyük tehdit olarak bakan MBZ’ye danışmanlık yapmanın fazlasıyla mükemmel bir iş olduğu düşünülebilir.
Ancak madalyonun bir de ikinci yüzü vardı. Hindmarsh, aslında MBZ’nin en önemli projelerinden bir tanesini hayata geçirecekti; Birleşik Arap Emirlikleri Başkanlık Muhafızları (PGC).
Bu projenin hazırlıklarının tam olarak ne zaman başladığı bilinmiyor ancak resmi olarak teşkilat 2010-2011’de kuruldu.
O dönemde BAE ordusu, Fransa yapımı Puma helikopterlerini kullanıyordu. Bu uçaklar, hızlı taşımacılık ve acil indirme operasyonları için tercih ediliyordu.
Fakat bin Zayed kuracağı yeni ordusu için farklı özelliklerde bir model düşünüyordu. BAE Özel Harekat Timlerinin kullandığı Amerikan Black Hawk helikopterinin özel geliştirilmiş bir modelini istiyordu. Özellikle İran’ın kaçakçılıkta kullandığı botları takip etmek için, üretici firma Sikorsky’den seri üretimdekinden farklı özelliklerde uçaklar talep etti.
Sikorsky, bu talebi önce reddetti. Ancak ABD Özel Kuvvetler Ortak Komutanlığı Başkomutanı Bryan Brown, Abu Dabi’de MBZ ile gerçekleştirdiği toplantıdan sonra istenilen uçaklar temin edildi.
Başkanlık Muhafızları (PGC), BAE Savunma Bakanlığından bağımsız olarak kuruldu. Pratikte hiçbir kuruma karşı sorumlu değildi. Fakat bu da yeterli olmadı. PGC’nin içinde daha da özel bir birlik kuruldu: Özel Görevler Birliği (SOC).
Bu birlik, ayrı bir özerkliğe sahipti. Mensuplarının çoğu paralı askerlerden oluşuyor. Ülkenin içinde ve dışında "terörle mücadele"den sorumlu. Bu da, siyasi bir onaya tabi olmadan SOC’nin dünyanın herhangi bir yerinde operasyon yürütebileceği anlamına geliyor. Birlik kurulduğundan birkaç yıl sonra da tam olarak bunu yapacaktı.
Özel eğitim programı hazırladılar
Asker ve donanım konularından sonra sıra eğitim noktasına gelmişti. ABD ile iyi ilişkiler yürüten MBZ, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ile yoğun müzakerelerden sonra özel bir eğitim programı için anlaşma sağladı.
SOC birlikleri, ABD Deniz Kuvvetlerinin sadece Amerikan askerler ve çok yakın müttefikleri için uyguladığı eğitimden faydalandı. Bu eğitim programının maliyeti 150 milyon dolardan fazlaydı.
PGC ayrıca Afganistan’da ABD kuvvetlerinin yanında operasyonlara katıldı.
Hindmarsh’ın bu tablodaki yeri ise belliydi. Danışman olarak işe alınan Avusturalyalı general, PGC komutanlığına getirildi.
Hindmarsh, BAE ile Avusturalya arasında her alanda köprü görevi görüyordu. Avusturalya Orta Doğu Kuvvetlerinin Irak’tan BAE’ye taşınmasında da büyük rolü olan general, ilişki ağından faydalanarak Avusturalya ordusundan ayrılan paralı askerleri transfer etmek konusunda da etkili oldu. BAE ordusunda ve özellikle PGC’de Avusturalyalı askerler çok hassas konumlara getirildi.
BAE Afganistan Kuvvetlerinin internet sitesine girildiğinde okuyucunun karşısına çıkacak fotoğrafta geniş bir çöl görünüyor. Burası, BAE’deki çölden alınan bir görüntü değil ülkeden binlerce kilometre uzaklıktaki Afganistan.
Sağ üst tarafta Başkanlık Muhafızlarının amblemi, biraz altında bir Black Hawk helikopteri görülebiliyor. Solda büyük fontla "Hayır Rüzgarları Görevi" yazılı. Bu, BAE’nin Afganistan’da yürüttüğü operasyonun adı.
Sade bir tasarıma sahip sitedeki Başkanlık Muhafızları sekmesine tıklandığında, sırtında AP4 LR tipinde bir tüfek taşıyan Arap simalı bir asker, küçük bir Afgan çocuğuna çikolata uzatırken görülüyor. Yani ortada fazla mükemmel bir görüntü var. Ancak başka ülkelerdeki çocuklar farklı düşünüyor. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de aynı görüşü paylaşıyor.
2015’te Hindmarsh komutasında görev yapan özellikle Amerikan Black Water şirketinin Kolombiyalı paralı askerlerinin izleri, Yemen’de su yüzüne çıkmaya başladı.
Yemen müdahalesi
Suudi Arabistan liderliğinde Yemen’deki İran destekli Şii Husilere karşı başlatılan "Kararlılık Fırtınası" operasyonundan sadece birkaç hafta sonra, BAE Başkanlık Muhafızlarının orada büyük rol oynadığı yönünde haberler çıktı.
BAE, Yemen Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi’ye bağlı güçlerin Aden kentinde kaybettiği önemli limanı geri almak için kilit rol oynadı. Ama cephenin diğer hattını alıp götüren rüzgarlar söylendiği gibi "hayırlı" değildi.
Suudi Arabistan ve BAE’nin yürüttüğü kara ve hava operasyonlarında binlerce sivil hayatını kaybetti. Milyonlarca Yemenli yerinden edildi. Bazı insan hakları örgütlerinin tahminlerine göre bu sayı, 24 milyonluk Yemen nüfusunun yüzde 80’ine tekabül ediyor.
Hayatta kalabilenlerden yerinden olanlar da evini henüz terk etmeyenler de büyük bir açlık ve sağlık krizinin pençesinde.
2015'in ekim ayında Af Örgütü tarafından yayımlanan raporda, Yemen’de savaş suçu işlendiğine dair "kesin deliller" olduğu ifade edildi. Operasyona katılan ülkelere silah satışı yasağı getirilmesi çağrısı yapıldı.
Teknik anlamda MBZ’nin has birliklerinin Yemen’de savaş suçu işlediğini ispatlamak zor bir konu olabilir. Ancak pratikte mesele farklı görünüyor. Paralı askerlerden oluşan özel birliklerin Yemen gibi çetin bir savaş sahasında operasyon düzenleyip en hafif tabirle "ihlal", daha gerçekçi bir ifade ile "savaş suçu" işlememesi pek mümkün değil.
Hindmarsh, Avusturalya merkezli ABC kanalının kendisine yönelttiği soruları yanıtlamaktan kaçındı. Gerekçesi, BAE’nin askeri operasyonlarının gizliliği ve medya ile bu konuda bilgi paylaşamaması oldu.
2011’den sonra "Arap Baharı" adıyla bilinen süreci, kendi tahtına tehlike olarak algılayan Muhammed bin Zayed, Yemen ve Libya başta olmak üzere tüm bölgede yıkıcı bir strateji izledi. Başkanlık Muhafızları ordusu ve bu ordunun komutanı Mike Hindmarsh, bu stratejiyi hayata geçirmekte en kritik rollerden birini oynadı.