Yasin Aktay / Yeni Şafak
Eymen Nur’dan MBZ’e açık mektup: BAE Zayedlere layık bir politikaya ne zaman dönecek?
İslam dünyası diye bir gerçekliğin varlığı bugün Gazze halkına yönelik Siyonist saldırganlık karşısında sergilenen etkisizlik dolayısıyla haklı olarak sürekli tartışma konusu oluyor. 2 milyara yaklaşan bir nüfusa sahip İslam dünyasının maruz kaldığı böylesine ağır aşağılayıcı ve yok sayıcı saldırganlık karşısında İslam dünyası adına hareket etmesi beklenebilecek hatırı sayılır bir gücü ve etkinliği olan aktörlerin de hiçbir şey yapmıyor olmaları karşısında farklı bir siyaset takip etmek gerektiği de düşünülebilir. İslam dünyasının bu aktörlerinin, arkasında sınırsız bir ABD ve Avrupa desteği olan İsrail’e karşı ellerinden hiçbir şey gelmiyor olduğuna kimse inanmıyor. İşi getirip sürekli bu ülkelerin de ABD tarafından, şu veya bu yollarla rehin alınmış olduğu tezi, devletler mantığı açısından çok da geçerli değil. Uluslararası ilişkiler ülkeler arasında mutlak itaate dayalı bir düzen mantığına oturmuyor. Fiiliyatta en zayıf ülkenin bir devlet olma vasfıyla bağımsız hareket edebileceği alanlar mutlaka vardır. Sorun bu ülkelerin ellerinin kollarının bağlı olması değil, gönüllü olarak hareket etmeye yanaşmıyor olmaları gerçeğine gelip dayanıyor. Yani bu teze göre bu ülke liderlerinin çıkarları İslam dünyasının ortak olarak hareket etmesinde değil, İslam dünyasının sorunlarını dertlerini umursamadan, batılı müttefikleriyle ortak hareket etmeye dayanıyordur.
Böyle olduğu için de aslında İslam dünyasının, bilhassa Arap dünyasının tek sorunu Filistin değil. Şu anda, bilhassa Sudan, Libya, Suriye, Yemen, Tunus gibi birçok sorunlu bölgesinde sorunlar batılı müdahalelerden önce bizzat mevzubahis ülkelerin tutumlarından kaynaklanıyor. İslam dünyasının liderlerine İslam dünyasının özgür bireylerinin, entelektüellerinin, kanaat önderlerinin bu gerçeği ifade etmeleri gerekiyor. Kendi ülkelerinde her türlü muhalif sesleri bastırmış olduklarından dolayı duyamadıkları gerçekleri bu yolla duymaları gerekiyor. Bu sesler onların düşmanları değil, onları ihya edecek sesler olacaktır, bilirlerse, anlarlarsa. Kendi aydınlarını, düşünürlerini, kanaat önderlerini, alimlerini hapislere tıkayarak yaptıkları şeyler her şeyden önce kendi felaketleri olacaktır. Raşid Gannuşi’nin, Selman el-Avde’nin, Muhammed el-Bedii veya Muhammed Biltaci’nin hapiste seslerinin kısılması ülkelerini yönetenlere hiçbir fayda sağlamıyor, sadece kendilerine daha derin felaketlere sürükleyecek şekilde basiretlerini köreltmeye yarıyor.
Mısırlı Liberal Yarın Devrim Partisi Genel Başkanı Dr. Eymen Nur geçtiğimiz günlerde tam da bu sorumluluk anlayışıyla BAE devlet başkanı Muhammed bin Zayed’e olabildiğince dostane bir dille bir açık mektup yayınladı. Mektubun başlığı Türkiye’nin AK Parti yönetiminde ilk yıllardan beri uygulamaya başladığı dış politika konseptini hatırlatan bir başlık taşıyor: “Ne zaman sıfır sorun politikasını benimseyeceksiniz?!” Mektubuna mesajını “vatanını, milletini ve Barışçıl BAE lideri Şeyh Zayed Emirliklerini seven bir Mısır ve Arap vatandaşı olarak gönderdiğini hasseten belirterek başlamış ve devamla ve özetle şunları söylemiş:
“Refah içinde yaşayan her ülkenin, (ortak) ve meşru çıkarlara ulaşma sınırları dahilinde, kendi yetenekleri ve jeopolitik koşullarıyla uyumlu olmak ve tüm bunlardan önce, hiçbir koşula bağlı olmaksızın, kendi toprakları dışında emel ve emellere sahip olma hakkı vardır. Yeter ki Uluslararası ilkelerle çelişmesin ve ülkelerin bağımsızlığına ve istikrarına saygı göstersin.
Ancak burada, bana ve benim gibi milyonlarca kişiye, farklı yönlerde, karışık gibi görünse de, aslında tek bir merkezi soruda birleşen bir dizi soru baskı yapıyor. Mesela: BAE, mantıksız yayılmacı, sert ve bazen düşmanca “müdahaleci”, bazen de ılımlı ve yumuşak politikasında ne istiyor?
Sayın Başkan:
Öncelikle Sudan’ı örnek alalım: BAE kardeş Sudan’daki politikasında ne istiyor? İşlememiş olduğu yasal, uluslararası, dini, siyasi veya ahlaki bir suç bırakmamış olan Cancavid milislerini desteklemekte doğrudan ve hatta dolaylı çıkarı nedir?!! Bu çılgın savaşı desteklemekten nihai hedefi nedir?
Gerçekleştiğinden kuşku duyduğum bu hedef, kaybedilen kanlara, canlara, ayaklar altına alınan onurlara değer mi?!
Altın ve nüfuz açısından potansiyel kazanımlar ne kadar büyük olursa olsun, bu kazanımlar BAE’nin Sudan halkının çoğunun, hatta büyük bir kesiminin sevgisini kaybetmesini telafi edebilir mi?
Sudan halkının Emirliklere dost olduğu ve hâlâ da öyle olduğu ve birlikte en iyi kalpli Arap halkları arasında saydığımız iki halk arasında ona karşı büyük -karşılıklı- sevgiyi sürdürdüğü bir sır değil.
İkincisi: Emirlik içi/Emirlik ilişkilerinin kendisinden daha samimi olan Mısır-Emirlik ilişkilerinin ışığında, Etiyopya Nahda Barajı krizinin karmaşıklığı ışığında BAE’nin Etiyopya tarafına cömert desteği kafa karıştırıcı ve kafa karıştırıcı bir gizem olmaya devam ediyor Mısır ve Etiyopya Sudanlılarının hayatlarına son derece ciddi zararlar veriyor.
Ve BAE’nin, Adis Ababa hükümetine verdiği desteğin boyutuyla orantılı (gerçek, dürüst veya somut) bir rolü olmadan ve bunun tersine, Kahire ile ilişkilerinin sıcaklığı ve Sudan’a müdahaleleri!!
Tabi bugünlerde Gazze’deki insanlık dışı durum dolayısıyla bütün İslam dünyasının hatta bütün insanlığın canını yakın en önemli sorun olarak Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili olarak,
BAE’nin Filistin meselesine yönelik tutumunun son yıllarda önemli bir değişime tanık olduğunu ve bunun genel olarak Arapların ve özel olarak da Filistinlilerin duyguları arasında şok edici bir farklılık olduğunu görüyoruz.
İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi hiçbir Arap ülkesinde -barış anlaşmaları imzalayanlarda bile- BAE-İsrail normalleşmesinin göründüğü kadar samimi ve duygusal olmadı!!
Belki de BAE medyası, Gazze savaşında bile, BAE rejiminin siyasi görüşleriyle bağlantılı olanların üzücü derecede provokatif medya açıklamalarına ek olarak, Amerikan-İsrail anlatısına -dengesiz- destek vererek tablonun kasvetliliğini ve sahnenin karmaşıklığını ikiye katladı.”
Eymen Nur açık mektubunda devamla BAE’ni Mısır’daki siyaseti ve halkın özgürlük taleplerinin yeni bir çığır açmış olduğu Bengladeş’teki halk karşıtı, Hint yanlısı siyaseti ve Suudi Arabistan ile Bahreyn ve Mısır’la geçmişte yapmış olduğu ittifaka pek sadık görünmeyen siyasetlerinin de BAE’nin saygınlığına gölge düşürdüğünü anlatıyor. Devamında Şeyh Zayed döneminde tanıdığımız BAE’nin tüm Arap ve İslam halklarına yakın olduğunu hatırlatan Eymen Nur, MBZ’e can alıcı soruyu soruyor:
“BAE’yi Arap dünyasında izole bir ülke haline getiren ve uluslararası alanda korku ve şüphe uyandıran bu durumun korkunç ve tehlikeli bir şekilde değişmesine neden olan ne oldu?
Somali ve Afrika Boynuzuna hakim olma hevesiyle yürütülen siyaset, Libya’da izlenen ve Libya halkına barış değil daha fazla istikrarsızlıktan başka bir şey getirmeyen siyaset, Ürdün ve Fas ilişkilerine müdahale biçimi ve Afrika ülkeleri ile Latin Amerika’daki diğer birçok siyasi kriz alanlarındaki agresif siyasetler”
Bütün bu konularda MBZ’i uyaran Nur, onu neticede bütün iyi niyetlerini ve BAE’nin eski durumuna, sevgi, hoşgörü ve verimli işbirliği Emirlikleri’ne dönebilmesi için farklılıkların sayfalarını kapatmaya ve sorunları ortadan kaldırmada yeni bir aşamaya başlamaya çağırıyor ve “Sıfır sorun” politikasının sadece bir slogan değil, bölgede istikrarın, barışın ve kalkınmanın sağlanmasının bir gereği olduğunu söylüyor.