BAE'nin Hamleleri Ortadoğu’yu Kaosa Sürüklüyor

​​​​​​​Ortadoğu'da tamamıyla seküler bir vizyon benimseyen BAE, Suudi Arabistan'dan bağımsız bir dış politika geliştiriyor.

Samuel Ramani / Anadolu Ajansı

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ABD Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe, geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamada, Arap dünyasında sekülerizmin zaferinin, Ortadoğu’da uzun dönemli barış ve istikrarın temeli olduğunu söylemişti. Bu beyan, BAE’yi, İslami hareketlerle bağlantılı olduğu gerekçesiyle Körfez İşbirliği Konseyi'nden (KİK) çıkarılan Katar ile arasına mesafe koyarken, Mısır ve Bahreyn gibi anti-İslamcı ülkelere yaklaştırıyordu.

BAE’nin Ortadoğu’da seküler güçleri destekleme tavrı, son altı ayda ülkenin dış politikasının ana itici gücü haline geldi. BAE bu dönemde, Katar’ı bölgede izole çabaları, Yemen’de askeri operasyon ve Suudi Arabistan’a İslamcı gruplarla ilişkisini kesme çağrısı yaparak, hem Sünni İslamcı birlikteliklerin hem de İran destekli Şii militan grupların bölgedeki etkisini kırmaya yönelik ikili bir kuşatma stratejisi benimsedi. Bu ikili kuşatma stratejisi, aynı zamanda BAE’nin, Suudi Arabistan’ın destekçi müttefiki konumundan bağımsız jeopolitik hedefleri olan bölgesel bir güce dönüşümünü tamamlar nitelikteydi.

Katar’ın Ortadoğu meselelerinde etkisini kırmak, BAE’nin ikili kuşatma stratejisinin en önemli ayağı. Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Katar’ın İslamcı gruplarla bağlantısının ve İran’la güçlü diplomatik ilişkilerinin, bölgesel istikrarı tehdit ettiğini düşünüyor. Katar’ın bu ilişkilerinin sonlanması için BAE, Doha yönetimine karşı zorlayıcı diplomasi uyguluyor. Ülke, KİK’in Katar’a ambargo uygulamasını sağladı, ayrıca sahte bilgi yayarak Katar’ın mali sistemini istikrarsızlaştırmaya, uluslararası yatırımcıların Katar ekonomisine güvenini zedelemeye çalıştı.

Bu zorlayıcı diplomasi, Katar’ın Yemen’deki Müslüman Kardeşler fraksiyonu El-Islah ile askeri bağlarını kesmesi dışında, pek bir etki meydana getiremedi. Katar, son birkaç ay boyunca hem İran’la ticari ilişkilerini geliştirdi, hem ABD’nin Doha’daki Taliban irtibat bürosunu kapatma konusundaki baskılarına direndi, hem de Gazze Şeridi’ndeki Hamas destekli kurumlara yardımını sürdürdü.

Tüm bu olumsuz gelişmeleri dengelemek için BAE, ABD’deki lobi gücünü kullanarak Trump yönetimini Katar destekli Müslüman Kardeşler gruplarını terör örgütü ilan etmeye ve Taliban ile bağlarını koparması için Katar’a baskı yapmaya ikna etmeye çalıştı. Her ne kadar Katar, tüm bu baskılara direnmeyi ve ABD ile yakın ilişkilerini sürdürmeyi başarsa da, BAE ortak diplomatik baskıların, Doha yönetimini BAE’nin seküler bölge vizyonuna yönelik bir tehdit olmaktan çıkaracağını düşünüyor.

BAE'nin kendi dış politika vizyonunu gerçekleştirmek açısından kritik addettiği bir diğer cephe de Yemen. Çünkü Yemen’deki iç savaşı seküler güçler, Sünni militanlar ve İran destekli Husi milisleri arasında üçlü bir çatışma olarak görüyor. Bu, Yemen savaşını KİK ülkeleri ile İran arasında bir jeopolitik güç savaşı olarak gören Suudi Arabistan’ın bakışından tamamıyla farklı bir algı. Suudilerin ve Emirliklerin, Yemen savaşı konusundaki farklı perspektifleri, Abu Dabi yönetimini İslamcı düşmanlara karşı seküler güçleri desteklemeye yönelik tek taraflı askeri ve diplomatik girişimlere yöneltti.

BAE, Aralık 2017’deki ölümüne dek eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e askeri destek sağladı. Çünkü Abu Dabi yönetimi Salih’in geçmişte ülkedeki farklı mezheplerin çıkarları arasında pragmatik bir denge kurma konusunda sergilediği becerinin, Yemen’in siyasi yeniden inşasına yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Salih’in ölümünden sonra BAE, Yemen'i bu kez ülkenin uluslararası toplum tarafından tanınan Devlet Başkanı Abdrabbu Mansur Hadi öncülüğündeki seküler bir ulusal koalisyon etrafında birleştirme girişiminde bulundu.

Abu Dabi yönetimi, Yemen’de belirleyici rol oynamak ve ülkede seküler otoriter yönetime dönüşü sağlamak üzere, askeri güç kullanarak, sahada kendine etki alanları oluşturdu. BAE’nin Yemen’in güneyindeki milliyetçi hareketlerle güçlü bağları ve petrol zengini Hadramevt bölgesinde sürekli güçlenen varlığı, ona bölgeye doğrudan kuvvet aktarım imkanı sağlıyor. Suudi Arabistan daha çok ülkenin kuzey sınırlarına hava saldırıları düzenlerken, BAE karada stratejik cepler oluşturarak, hedeflerini daha kolay gerçekleştiriyor. Emirlik Kara Kuvvetleri, bu yolla bir yandan seküler milliyetçi güçlere doğrudan lojistik destek sağlarken, diğer yandan El Islah ve Husiler’e karşı Riyad’ın hava akınlarından çok daha hedefe yönelik saldırılar gerçekleştirebiliyor.

Askeri saldırıların yanı sıra BAE, Yemen’deki İslamcıları siyasi çözüme ikna etmek üzere diplomatik girişimlerde bulundu. Muhammed bin Zayed, 13 Aralık’ta Husi tehdidine karşı birlikte hareket etmek ve istikrarsızlık oluşturmaya yönelik hareketlerden kaçınmaya ikna etmek üzere El Islah hareketi lideri Muhammed Abdullah El-Yedumi ile bir araya geldi.

BAE, ayrıca Husi gruplar arasındaki bölünme meydana getirmeye yönelik gizli diplomatik faaliyetler de yürütüyor. Bu gizli diplomatik inisiyatifler, 8 Ocak’ta Yemen’in Hüdeyye bölgesindeki önde gelen Husi komutanlardan Şeyh Emir İbrahim komutasındaki güçlere KİK tarafına geçme talimatı verdiğinde büyük bir başarı kazanmış oldu. Husiler’e yönelik halk desteği giderek azalırken, BAE, benzer taraf değiştirme vakalarının artacağını, böylece seküler koalisyonun elinin güçleneceğini umuyor.

Her ne kadar BAE’nin Katar’ı dışlama ve Yemen’deki İslamcı grupların etkisini kırma yönündeki tek taraflı çabaları, ikili kuşatma stratejisinin en önemli unsuru olsa da, Abu Dabi yönetimi bu çabaları, Suudi Arabistan’la yakın işbirliği içinde yürütmeye dikkat etti. BAE, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın Suudi devletini bir “ılımlı İslam” rejimi olarak yeniden kurma iradesini, olumlu bir adım olarak görüyor. Emirlik yetkilileri, bu sekülerleşme retoriğini dış politikaya yansıtma konusunda Suudi muhataplarını ikna etmeye çalışıyor.

BAE’nin Suudi Arabistan’ın dış politikasını sekülerleştirme ve ikili kuşatma stratejisini ikili işbirliği yoluyla yürütme çabaları belirgin bir başarı elde etmiş durumda. BAE’nin Katar’ın Hamas ile bağlarını kınayan tavrı, Suudi Arabistan’dan büyük destek görüyor. Bu retorik destek, Riyad ve Abu Dabi yönetimlerinin Ekim 2017’deki Hamas-Fetih uzlaşma anlaşmasının desteklemek için yakın işbirliği yapma cesareti verdi. Her ne kadar Suudi Arabistan’ın El Islah’a askeri desteği BAE’deki siyasi karar vericileri rahatsız etse de, Muhammmed bin Selman, Muhammed Bin Zayed’in 13 Aralık’ta El Islah liderleriyle Yemen’de siyasi istikrarın sağlanması için yaptığı görüşmelere katıldı.

Her ne kadar BAE’nin dış politika yönelimi, Suudi Arabistan’dan çok daha belirgin şekilde seküler olsa da, Abu Dabi ve Riyad, İran’ın Ortadoğu’daki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine karşı çıkılması gerektiği konusunda görüş birliği içinde. Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ittifakı, İran’ın güdümlü füze programının bölgede meydana getirdiği güvenlik tehdidine dikkat çekerek, Trump yönetimine İran’ın 2015 nükleer anlaşmasında yaptığı ihlallerini tanıma konusunda baskı yaptı.

İki ülke arasında artan işbirliğine rağmen, BAE, ılımlı Şii gruplarla uzlaşma fikrine Suudi Arabistan’dan daha yakın ve Riyad yönetiminin İran yanlısı güçlere karşı tüm Sünni milisleri ayrım gözetmeden silahlandırma politikasına karşı duruşunu sürdürüyor. Buna karşın BAE ve Suudi Arabistan arasında ikili kuşatma stratejisi konusunda orta yol bulmak için yeterince ortak zemin mevcut.

BAE Haberleri

BAE, Türkiye'nin çabalarını takdir etti
BAE'de katil İsrail ordusunun üst düzey subayı öldürüldü
BAE, Gazze'nin kuzeyine kara yoluyla ilk yardım konvoyunun ulaştığını açıkladı
Birleşik Arap Emirlikleri'nde ilk içki fabrikası açılıyor
Dubai'deki BM İklim Zirvesi'nde Filistin'e destek gösterisi düzenlendi