Arap dünyasında yirmi iki ülke var ve şimdiye kadar sadece dördünde diktatörlere karşı ayaklanmalar sonuç elde etti. Suriye’de ise zulüm rejimine karşı direniş kararlılıkla sürdürülüyor. Fakat daha önce de değişik vesilelerle dile getirdiğimiz üzere bu direniş Arap dünyasındaki diğer dikta rejimlerine karşı bilenmiş kitlesel öfkenin fiili tepkiye dönüşmesinde büyük önem taşıyor. Onun zaferi söz konusu zulüm rejimlerine karşı kitlesel direnişin yaygınlaşmasında ve daireyi genişletmesinde düğüm noktası niteliğindedir.
Bunu söz konusu dikta rejimleri de çok iyi biliyor. O yüzden normalde Suriye’deki Baas rejimiyle hesapları düz gitmese de karşısındaki direnişin kesin zaferle sonuçlanmasını da arzulamıyorlar. Direniş, Baas rejimine bazı isteklerini kabul ettirse bile bunu iyice yıpratıldıktan ve epey kan kaybettikten dolayısıyla önemli dayatmalara razı olduktan sonra gerçekleştirmek zorunda kalmasını istiyorlar. Olaylara müdâhil olduğu ve bigane kalmadığı mesajı vermeye çalışan Arap Birliği’nin Baas zulmüne mühlet tanıma, direnişi ve mazlum halkı ise yıpratma amaçlı sinsi politikada BM ile aynı paralelde hareket etmesinin sebebi budur.
Suriye’deki düğümün direnişin kesin zafer elde etmesi suretiyle çözülmesi halinde domino taşlarının üzerine gelmesinden korkan dikta rejimlerinden biri de Birleşik Arap Emirlikleri’dir.
İsmi çok duyulan ama mahiyeti fazla bilinmeyen BAE, yedi emirlikten oluşan bir emirlikler federasyonudur. Başkent Ebu Zaby (Türkçede İngilizceden aktarma kullanımıyla Abu Dabi) eyaletinin emiri aynı zamanda tüm ülkenin emiridir. Ancak Türkiye’de en çok ismi duyulan, ticari ve turistik yönüyle tanınan Dubey (Türkçede yine İngilizceden aktarma kullanımıyla Dubai) emirliğidir.
BAE, bir Arap ülkesi olmasına rağmen çalışanların çoğu yabancı olduğundan iş yerlerinde ve sokaklarında bu imajı vermemesiyle dikkat çeker. Yönetimi elde tutanlar, dünyevi refah ve maddi varlık açısından çok geniş imkânlara sahip olmaları sebebiyle yerli halkı oluşturan Arap kesimde de İslâmî duyarlılık ve bilincin siyasi hayata yansımasını engellemek amacıyla ifsat politikalarından ve polis şiddetinden yararlanıyorlar.
Yönetimin bu tutumuna karşı halkı İslâmî yönden bilinçlendirme ve iyiliğe teşvik konusunda alternatifler üretmeye çalışanlar da maddi imkânların İslâmi duyarlılık doğrultusunda değerlendirilmesini sağlama amacıyla hayır kurumlarına ağırlık verdi. Bu çalışmalara da en çok Müslüman Kardeşler öncülük ediyor.
Müslüman Kardeşler’in bu ülkedeki yapılanması Islah ve Toplumsal Yönlendirme Cemiyeti adında bir dernek kurarak onun çatısı altında muhtelif toplumsal faaliyetlere öncülük etti. Fakat dikta rejimi cemiyetin amacının sadece insanların maddi imkanlarını İslâmî duyarlılık doğrultusunda değerlendirmelerine öncülük etmek değil aynı zamanda onlara siyasi ve sosyal bilinç kazandırmak olduğunu görünce onu yakın takibe aldı. Arap Baharı olarak adlandırılan toplumsal uyanış karşısında endişelerinin artması üzerine de faaliyetlerini tamamen durdurdu. Aktif elemanlarının birçoğunu da tutukladı.
Cemiyetin ileri gelenlerinden biriyle birkaç ay önce görüşmüştüm. Artık ülkesine dönmekten korkuyor ve dikta rejiminin arkadaşlarından birçoğunu tutukladığını söylüyordu. Faaliyetleri durdurulmuş olan cemiyet adına bir süre önce yayınlanan açıklamada da tutuklananlara çok kötü işkence yapıldığı dile getirildi.
Bu ülkede yayınlanan el-Halic adlı gazetede 20 Eylül Perşembe günü yayınlanan bir raporda Islah Cemiyeti’yle ilişkili ve Müslüman Kardeşler’e mensubiyetlerinden dolayı tutuklanıp sorgulananların bir hilafet devleti kurmak için çalıştıklarını itiraf ettikleri yazıldı.
Her şeyden önce bu tür dikta rejimlerinde “itiraf”ın işkence anlamına geldiği biliniyor. Adamların bir de itiraf ettirdikleri şeye bakın. Senin polis şiddetiyle ayakta tutmaya çalıştığın totaliter dikta rejimi meşru bir kanun devleti de bu adamların “hilafet devleti” istemeleri suç!
YENİ AKİT