İnsanlardaki denge bozukluğunun temel nedeni nedir biliyor musunuz?
İç kulağındaki arıza insan denen organizmanın dengesini bozuyor ve ayakta durabilmesini güçleştiriyor. Kulak sistemi arızalanan kişilerin yer ayağının altından kalkıyor, dünya tersine dönüyor ve sık sık düşme korkusuyla yaşıyor.
İşitme sistemindeki bir arızanın metabolizmaya yaptığı bu şaşırtıcı etki çok ilginç geliyor bana. Ve ülkede yaşanan birçok dengesizliğin toplumsal işitme-dinleme sistemimizdeki bozukluktan kaynaklandığını düşünüyorum açıkçası.
Ya köreliyor kulak sistemi arızalanınca ya da tuhaf hareketler yapmamıza neden oluyor. Ülkenin devrilip yere yıkılacağını zannediyoruz bu arızadan ötürü.
Darbe dönemleri, cunta zihniyetinin zirve yaptığı süreçler, kardeşin kardeşe kıydığı terör yıllarını hatırlayınız lütfen. Hep aynı sıkıntı; birbirimizi dinlememek, anlamamak ve müthiş bir paranoya ile toplumun alaşağı yıkılıp çuvallayacağına inanmak.
28 Şubat dönemi örneğin...
Biliyorum; hâlâ 28 Şubat'ı savunan, 'ah nerede o günler?' diye iç geçiren bir zihniyet mevcut. Hatta bunu 'Bugün olsa, 28 Şubat'ta yaptıklarımı tekrar yaparım' diyen yazar-çizer takımı da mevcut.
Yaşanan akıl tutulmasını, kendi milletinin değerleriyle savaşın bu millete zerre kadar yararı dokunmadığını hâlâ anlatmaya devam ediyorsak bu üzücü tabii. Kulak lazım zira, dinlemek lazım yararı olabilmesi için!
Duman grubu 'Rezil' isimli şarkılarında toplumsal eleştiri yapacağım derken işi yanlış yerden tuttuklarının farkında bile değil. Yeryüzünde birçok protest sanatçı ve grup var. Birçok sanatçı bazı eleştiriler için kutsal referansları da kullanırlar, bunda hiçbir sorun yok bence. Sorun, alıntı yaptıkları şeyin anlamını bilmeden 'alakaya maydanoz' durumunda kalmaları. Bu nedenle 'ateizm propagandası' suçlamasına şaşırıyorlar. Şaşırıyorlar çünkü kutsal kitabı doğru dürüst bilmiyor, mevzuya yanlış yerden yaklaşıyorlar. Oysa Kur'an-ı Kerim'de 'iki yüzlüler, dolandırıcılar, riyakârlar, münafıklar' ile ilgili yüzlerce ayet var!
Ve size daha etkin bir yöntem söyleyeyim. Ülkedeki çakallıkları, iki yüzlülükleri anlatmak için kutsal kitapları filan araştırmanıza gerek bile yok. Günlük medyayı takip etmek, ekranları izlemek yeterli. 'Her puştluğu yap' diyen hasır altı akreplerinden, Başbakan'ı takip etmesi engellenen bir muhabir için dünyayı ayağa kaldırdığı halde, dağ başında kara kışta bırakılan muhabiri görmezden gelen medyaya kadar zengin bir portföy var bu konuda.
Genelkurmay Başkanı'nın son konuşması mesela. Ben işin 'bir askeri ne ilgilendirir bu konular? Diyaneti, siyaseti, ekonomiyi ilgilendiren konularda asker konuşur mu?' eleştirilerini bir yana bırakıyorum. Ülkemizde böyle bir eğilim var ve konuşmanın yapıldığı gün sayın komutanı hayranlıkla izleyen 200 civarında gazetecinin meselesi gibi bu.
Ancak, 'Bir asker, toplumun bir kesimini suçlarken biraz daha dikkatli bir dil kullanmalı' şeklinde yazan bir tek holding medyacısı gördünüz mü siz?
Keza ÇYDD'yi aslanlar gibi savunurken, sanki onlardan başkası bu ülkede çocuk okutamaz gibi, 'kargadan başka kuş tanımam' ruh haline ne buyururuz?
Vazgeçtik, bahsi geçen derneklerin düpedüz ayrımcılık yapmalarını, insanları 'dindar, içki içmiyor, cumaya gidiyor, ailesi muhafazakâr' diye bursun yanından bile geçirmediklerini, fişlediklerini, dışladıklarını, burslarını kestiklerini filan yazmalarından. Yazamazlar çünkü en ufak ve kılçık bir mevzuda aslanlar gibi kınamalar yapan, savunmalar isteyen dernekler, konseyler mesele Cihan Haber Ajansı olunca utanç verici bir sağırlığa yatıyorlar.
Bırakınız Ergenekon meselesini... Bombaları, suikast planlarını, tedavi serüvenlerini, kirli paraları, asit kuyularını, Kıbrıs'ta dönen dolapları, garip bir 'network' oluşturulmasını filan. Dağ başında, kara kış ortasında, kendisinden beş dakika önce başka bir gazetecinin götürüldüğünü bildiği halde, orada kaderine terk edilen gazeteci, 'babanızın helikopteri mi kardeşim?' diye sorsa ne cevap vereceksiniz?
Ve en önce şu işitme arızamızı tedavi edelim ki, paranoyakça yıkılma korkumuz geçsin bir!
ZAMAN