Babalar ve oğullar, sekülarizm ve dindarlık arasında

Yasin Aktay, muhafazakarların dindarlık, deizm, sekülerleşme üçgenindeki tartışmalarına önemli katkılarda bulunuyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Babalar ve oğullar, sekülarizm ve dindarlık arasında

Gençlerin dinden uzaklaşmasıyla ilgili şikayetleri son zamanlarda sıkça duyuyoruz. Bu tabii ki çocuklarının dindar olmasını isteyen ebeveynlerde veya kendileri dine önem veren kuşaklarda ciddi bir endişeye yol açıyor, açmaması mümkün değil.

İnsanlar yeni nesillerin kendileri gibi hatta kendilerinden daha iyi olmasını isterler. Bu, insanlık var oldu olalı böyle olmuştur. Hatta kendileri dinle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar arasında bile çocuklarının dindar olarak yetişmesini, dini kurallara uymasını isteyenlerin oranı azımsanmayacak boyutlardadır. Çünkü dindarlığın çocuklar için bir koruma sağladığını, kötü alışkanlıklardan koruyacağını düşündürüyor.

Hiç de haksız bir düşünce değil, tecrübelerle sürekli doğrulanan, güvenilirliği ispatlanabilen bir düşünce. Tanıdığım, son derece seküler, hatta ateiste yakın bir profesör, çocuklarını özellikle bu kaygılarla dini eğitim de veren okullara yollamak istediğini söylediğinde doğrusu ilk anda çok şaşırmıştım. Ama bir anne-babanın kendi çocuklarının güvenlik ve gelecek kaygısı için dini bir sığınak olarak görmesinin ne kadar yaygın ve gerçek bir duygu olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.

Doğrusu FETÖ’ye bağlı okullar birçok insanda var olan bu duyguyu çok iyi görüp özellikle seküler kesimin çocuklarını da devşirmenin çok iyi bir yolunu bulmuş oluyordu. İşin sonucunda bu duygunun bu kadar trajik istismarı bu duyguya da büyük zarar verdi. Kendi çocuklarının kendilerinden daha dindar olmasını isteyen ebeveynlerde bu sefer bu tür tedbirlerin daha büyük bir risk içerebileceği fikri oluşunca yeni nesiller için daha seküler, hatta alabildiğine hedonist bir hayat tarzı için yollar daha fazla açıldı.

LGBT’Yİ SİYASETEN SAVUNAN BABALAR ÇOCUKLARININ LGBT’Cİ OLMASINI İSTER Mİ?

Ebeveynlerle çocuklar arasındaki bu ilişkinin özellikle LGBT’ye karşı tavırlarda da farklı bir yansımasını görmek mümkün. Bugün LGBT’cilere özgürlük ve hoşgörüyü savunan yetişkin siyasetçilerin önemli bir kısmı kendi çocuklarının asla LGBT’ci olmasını istemez, arzu etmez, böyle bir ihtimali bir kâbus gibi görür. Bu konuda yapılmış bir dizi sosyolojik araştırmanın sonuçlarına bakılabilir. Özellikle bu işin siyasi söylemini dillendiren siyasetçilerin hepsine sorun isterseniz. Kendi çocuklarının eşcinsel olmasını isterler mi? Kendi çocuklarının bu çevrelere takılmasını ve bir gün karşılarına farklı bir cinsel tercihle gelmesini isterler mi? Bu, LGBT siyasetinde söz söyleyenler için iyi bir samimiyet testidir aslında. Kendi evlatlarını asla görmek istemedikleri bir yere bütün yolları açmak istemelerindeki samimiyetsizliği bir kenara bırakalım. Nesillerle ilgili bu lakaytlık ve tutarsızlık yeni nesillere de ister istemez bir anlamsızlık duygusu olarak sirayet eder.

YENİ NESİLLERİN DİNE KARŞI TUTUMLARI

Bununla birlikte gençlerin gerçekten de dinden uzaklaşıp uzaklaşmadıkları veya farklı bir din tutumu geliştirip geliştirmedikleri hususunda rivayetler aslında mütevatir değil, oldukça muhtelif. Bu konuda iyi ölçeklerle, veya yeterince sağlıklı ölçümlerle yapılmış sosyolojik çalışmalar yok aslında. Hatta tam aksini gösteren çalışmalara da rastlayabiliyoruz. Geçtiğimiz günlerde burada değindiğim Konda araştırmasında yeni nesillerin aslında ebeveynlerinden daha da dindar olduğunu gösteren veriler bile var.

Ancak şikayetlere konu olacak kadar vakalar da var. Gençlerin dinden ya tamamen uzaklaştıkları veya deizm gibi akımlara kapıldığına dair izlenimlere yol açacak kadar örnekler var. Aslında varsa bu tür örneklerin oluşması için de yeterince olay yaşanıyor. En önemli nedenleri arasında dindar görünümlü veya iddialı insanların güvenilmezliği olması kadar doğal bir neden de olamaz.

DİNİN KÖTÜ TEMSİLLERİ HER ZAMAN DİNİN EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR.

İnsanlar genel olarak bir kötü temsil gördüklerinde nadiren işin aslına müracaat edecek kadar zahmete katlanırlar. İlk izlenimler, ilk etkiler insanlar üzerinde bir kanaat oluşturmaya yetebiliyor.

Irak’ta bütün Irak’a Şiilik adına hakim olmak beklentisiyle Hüseyni medreselerde yetiştirilen Şii gençlerin ilk büyük ayaklanması iki sene önce Şii mollalara karşı olmuştu. Velayet-i fakihe kayıtsız şartsız fedakarca hizmet etmek üzere yetiştirilmiş olan bu gençler Şii din adamlarının Irak’ın servetlerini Şiilik adına ve İran lehine sömürtmelerine isyan etmiş ve “önce vatan” sloganıyla itiraz etmişlerdi. Bu itiraz aynı zamanda bu gençlerin Irak için dinin etkisinden uzak bir yönetim istedikleri anlamına da geliyordu. Kuşkusuz Şiiliğin bu kadar ülkesine yabancı bir temsilinin olması şart değildi.

DİN ADAMLARININ PİYASA KAPAR GİBİ TARTIŞMA ŞEKİLLERİ DİNDEN DE İTİYOR

Bugün Türkiye’de de özellikle bazı ilahiyatçılar ve bazı tarikat mensupları arasındaki tartışmaların aldığı hale baktığımızda, bu tartışmaların da gençleri dine cezbetmekten ziyade iten bir tarafı olduğunu görmemek mümkün değil.

Ömrünü Kur’an’ı, sünneti, sahih İslam’ı anlatmaya vakfetmiş ve gençler üzerinde çok da olumlu bir etkisi olan bir hocaya ya bir fikri veya sürç-ü lisan ile söylenmiş bir sözü dolayısıyla linç etmeye kalkışan benzer hocaların saldırgan iştahlarının etki analizlerini kendileri yapabilecek durumdalar mı acaba? Neden önceliği kendileri de İslam’ın gerçekten inandıkları mesajını en doğru biçimde ulaştırmaya vermiyorlar?

Bu alanda konuşan ve bir çok genci deizm, ateizm veya sekülarizm batağından çıkarmakta hayli etkili olan birini haklamak üzere sergilediği gayretkeşliği İslam’ın gerçek düşmanlarına karşı sergilemiyor olmak neyin aşkı, neyin heyecanı?

Bir sözü, bir düşüncesi dolayısıyla bertaraf ettiğiniz şahıstan olumlu etkilenmekte olan binlerce, onbinlerce gencin zihninde oluşturacağınız kuşkular, anlamsızlıklar, sorular yerine kendi cevaplarınızı koyabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Gençlerde ve aslında her yaşta insanda ciddi bir anlamsızlık duygusu aslında tam da bu tür gayretkeşlikler yüzünden de yaşanıyor? Bunu da görmek lazım.

Bu kavga nedir peki, bir piyasa kapma kavgası mıdır? Nasıl bir piyasa? Alınıp satılan metası din olan bir piyasa mı?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!