Türkiye'nin Gazze krizinde izlediği siyaset, içeride ve dışarıda tartışmalara yol açtı. Kimilerine göre Erdoğan'ın ağzından İsrail'e yönelik şiddetli eleştiriler ve Hamas'la kurulan yakın ilişkiler, Türkiye'nin Batı'dan koptuğunun deliliydi.
Kimine göre ise Ankara, oynadığı rolle Ortadoğu'da vazgeçilmez bir aktör haline geldiğini ispatladı.
Kimi, hükümeti İsrail'i sert şekilde eleştirip somut hiçbir adım atmamakla eleştirdi; kimi ise Türkiye'de Yahudi düşmanlığına zemin hazırlamak ve krizi iç politikaya alet etmekle suçladı.
Gazze'deki yangını söndürmek için Arap başkentleri arasında mekik dokuyan Türk heyetine başkanlık eden ve Hamas'ın ateşkese ikna edilmesinde önemli rol oynayan Ahmet Davudoğlu ile Dışişleri'nin Ortadoğu sorumlusu Feridun Sinirlioğlu, dün dış politika yazarlarının karşısına geçip Türkiye'nin oynadığı rolü anlattılar.
Yoğun gündemler arasında evine pek uğrayamayan Ahmet Davudoğlu, bu kez şanslı sayılırdı. Çünkü söndürmeye çalıştığı ateş, her evde olduğu gibi kendi evinde de tüm sıcaklığıyla yaşanıyordu. Önceki seyahatleri için hep sitem eden ve, "Başbakan'ı bizden daha çok mu seviyorsun?" diyen 8 yaşındaki kızı, bu kez, "Baba neden Gazze için bir şey yapmıyorsun?" diyordu.
Davudoğlu ve beraberindeki heyetin Hamas ile Mısır arasında tıkanan görüşmelere yardımcı olmak için bir günlüğüne planlanan gezi, bir haftaya uzamıştı. Pilot, hostes ve heyet, haftayı tek takım elbiseyle idare etmişti. Davudoğlu, içeriden ve dışarıdan gelen eleştirilere de cevap olması umuduyla 4 noktanın altını çiziyor:
Birincisi, Türkiye, Irak krizinden bu yana bölgede tüm tarafları kuşatan bir dil kullanıyor. Bir kampa katılmak yerine, ortak barış ve istikrar bilincinin oluşmasını hedefliyor.
İkincisi, birinci ilkenin zorunlu bir sonucu olarak Ankara tüm taraflarla kanalları açık tutmaya gayret ediyor. Gazze krizinde, bir yanda Hamas'a yakın duran İran, Suriye, Katar kampı; diğer yanda El Fetih'e yakın duran Mısır, Ürdün, S.Arabistan kampları doğdu. Her iki grubun da kendi aralarında yaptığı toplantıya katılan tek ülke Türkiye idi.
Üçüncü nokta, Türkiye artık proaktif dış politika izliyor. Ankara'dan bir yere kımıldamadan "kınıyoruz veya tarafları teenniye davet ediyoruz" açıklamaları yapma dönemi bitmiştir. Bu, bir tutum değil, tutumsuzluktur. Böyle bir Türkiye, bölgeden dışlanır. Nitekim 1990'larda bölgeyle ilgili hiçbir büyük toplantıda Türkiye yoktur. Şimdi ise Ankara bölgedeki tüm süreçlerin içinde. Belki ideolojik açıdan Davudoğlu'nun subjektif olduğu söylenebilir. Ama Büyükelçi Sinirlioğlu'nun altını çizdiği bir anekdot bu tespiti destekliyor: Amerikan Senatosu'nda Ortadoğu'da nasıl bir politika izleyeceğini anlatan Hillary Clinton, çözüm ortağı olarak Türkiye'yi de zikrediyor. Sinirlioğlu, bir diplomat olarak ilk kez bir Amerikan Dışişleri Bakanı'nın böyle konuştuğuna şahit olduğunu söylüyor.
Dördüncü nokta, Türkiye'nin eksen değiştirdiği iddiasıyla ilgili. Türkiye'nin Batı'dan kopup Ortadoğu'ya kaydığı iddiasının temelsiz olduğunu söyleyen Davudoğlu, bunu teyit için AB Güvenlik Yüksek Temsilcisi Solana'nın bir demecini hatırlatıyor. Solana, Gürcistan ve Gazze'de izlediği siyasetin Türkiye'yi Avrupa'ya yaklaştırdığını söylüyor. Davudoğlu ve diplomatların anlattıkları, Ankara'nın İsrail'e duyduğu büyük tepkinin nedenlerini de ortaya koyuyor. Olmert'in son Ankara ziyaretinde, Şam'la yürütülen dolaylı görüşmelerin 5. raundu gerçekleşiyor. Erdoğan, bir odada Olmert'le bir belge üzerinde konuşuyor. Yandaki odada ise Davudoğlu, Şam'la müzakere ediyor. Doğrudan görüşmelere çok yaklaşılıyor. Türkiye'nin Olmert'ten tek isteği, Gazze'de ve Lübnan'da bir gerilim yaşanmaması oluyor. İsrailli askerin serbest bırakılması dahil birçok konuda devreye girilebileceği söyleniyor. Olmert de "ekibimle görüşüp döneyim" diyor. Ama dönüşün, Gazze'ye saldırı şeklinde olması bardağı taşırıyor. Türkiye'nin ağır eleştirilerine İsrail'in cevap vermeyişi de bu suçluluk psikolojisine bağlanıyor. Peki 4 gün sonra saldırı olacaksa Olmert neden Ankara'ya geldi? Diplomatların bu konudaki tahmini, Olmert'in saldırı planından habersiz olduğu şeklinde. Gerçekten böyle ise birçok başbakan, işler olup bittikten sonra durumdan haberdar oluyor demektir.
ZAMAN