Baasçı Casusun Firarında MİT’in Sorumluluğu

29 Ağustos 2011’de Suriye ordusundan kaçarak Türkiye’ye iltica eden Albay Mustafa Hormoush’u kaçırıp Esed rajimine teslim eden ekibin organizatörü MİT mensubu Önder Sığırcıkoğlu cezaevi nakil aracından kaçırıldı.

HAKSÖZ HABER

29 Ağustos 2011’de Suriye ordusundan kaçarak Türkiye’ye iltica eden Albay Mustafa Hormoush’u kaçırıp Esed rajimine teslim eden ekibin organizatörü MİT mensubu Önder Sığırcıkoğlu cezaevi nakil aracından kaçırıldı.

Özgür Suriye Ordusu Kurucusu Albay Mustafa Hormoush ve Binbaşı Mustafa Kassom'u kaldıkları Hatay’ın Altınözü ilçesindeki mülteci kampında tuzağa düşürerek Suriye rejimine teslim eden MİT’in Hatay bölgesinde görevli Önder Sığırcıkoğlu ve Erdoğan Ayhan Kit, Mete Aslan, Mehmet Nur ve Yılmaz Nur’dan oluşan casusluk çetesi 10 Şubat 2012’de tutuklanmıştı. Sanıkların tamamı ceza almış ve MİTçi Sığırcıkoğlu 20 yıl ağır hapse mahkûm edilmişti.

Suriye rejimi adına casusluk yapan ve kurduğu çeteyle adam kaçırma dahil pek çok suçun faili olan Önder Sığırcıkoğlu’nun Osmaniye Cezaevi’nden yarı açık cezaevine nakledilirken firar ettiği ortaya çıktı. Bu firar elbette ki son derece şaibeli bir takım ilişkiler ağını işaretliyor. Firar ettikten hemen sonra Ulusalcı ve Baasçı haberleriyle bilinen Odatv’ye uzun bir beyan veren Sığırcıkoğlu adeta yeni bir psikolojik savaşın işaretlerini de veriyordu.

Röportajın tamamını okumanız için aşağıya iktibas ediyoruz. Fakat bu noktada sorulması gereken hayati birkaç soru var.

İlk önce 32 ay cezaevinde kaldıktan sonra “yanlış müddetname düzenlemesi” veren mahkeme (hâkim ve savcı) kararına bir kez daha dikkat çekmekte fayda var. Mahkemenin bu kararı firar için bir zemin oluşturmanın ilk aşaması mı?

İkinci olarak Sığırcıkoğlu gibi MİT içerisinde Esed/Baas rejimi adına casusluk yapan başka elemanlar da mı var ki kusursuz bir firar öyküsü icra ediliyor? MİT’in bu mahkeme kararından ve nakilden haberi var mıydı, yok muydu, bununla ilgili bir çalışma yapılmış mıydı?

Üçüncü olarak cezaevi nakillerinde hem Adalet Bakanlığı hem de Jandarma Komutanlığı sorumlu olduğuna göre bu firarda her iki kuruma mensup idari ve kolluk personelinin dahli nedir?

Odatv’ye beyanat veren Önder Sığırcıkoğlu Hataylı bir Arap Alevisi ve işlediği suçu para için değil “kimliği” için yaptığını ısrarla vurguluyor. MİT elemanı olarak çalışan Sığırcıkoğlu aslında Esed/Baas rejiminin elemanı ve yaklaşık 20 yıl boyunca bütün faaliyetlerini bir “karşı casusluk” faaliyeti olarak yürütmüş. Bu karşı casusluk serüveni nasıl görmezden gelindi bunca yıl ve ortaya çıktıktan sonra neden bu meselenin önemine uygun tedbirler alınmadı? MİT içinde halen Sığırcıkoğlu’nu koruyup kollayan, Suriye rejimine iltisaklı mezhepçi-ulusalcı bir klik mi var yoksa?

Sığırcıkoğlu, Odatv’de yayınlanan röportajında aslında başından beri Suriye’ye ilişkin yürütülen psikolojik savaş argümanlarını tekrar ediyor, altını çiziyor ve etkisini arttırmak üzere yeni örneklerle takviye ediyor. Hükümeti ve MİT’i olduğu kadar Esed rejimine karşı mücadele eden bütün muhalif kesimleri de kirletmeye, karalamaya ve uluslara arası mahkemelerde de suçlu konumuna düşürmeye yönelik propagandaya hız veriyor.

Müddetnamenin yeniden düzenlenmesinin de yarı açık cezaevine nakil işlemlerinin de bu sebeple verilen 10 saatlik yol izninin de kapsamlı ve uzun vadeli bir planlama, kadro ve siyasetin ürünü olduğunu anlamak hiç de zor değil. Bakalım bu Baasçı/Esedçi casusun firar öyküsü ve sonrasında anlattıkları Kemalist, sol, liberal basında olduğu kadar Gülen grubunda nasıl bir yankı bulacak? Cumhuriyet’le Zaman, Sözcü’yle Taraf, BirGün’le Bugün gazeteleri meseleye ilişkin nasıl bir ortak payda üretecekler?

Adana’da MİT tırlarına yapılan operasyonun devamı geliyor ve gelmeye devam edecek anlaşılan.

Odatv'nin haberinin tamamı:


Önder Sığırcıkoğlu: Katil albayı ben kaçırdım

Suriyeli Albay’ın kaçırılmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan Önder Sığırcıkoğlu; “ben para için değil, kimliğim, onurum ve vicdanım için bu eylemi gerçekleştirdim” dedi.

Suriyeli Albay Hüseyin Hormoush'un 29 Ağustos 2011 günü kaçırılarak Suriye’ye götürülmesi davasından 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve tutuklu bulunduğu Osmaniye Cezaevi’nden yarı açık cezaevine nakil olması için, 10 saatlik yol iznini kullanırken kayıplara karışan MİT elemanı Önder Sığırcıkoğlu, ortaya çıktı.  

Suriyeli Albay’ın kaçırılmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan Sığırcıkoğlu; “ben para için değil, kimliğim, onurum ve vicdanım için bu eylemi gerçekleştirdim” dedi.

32 ay cezaevinde kaldıktan sonra, yanlış müddetname düzenlenmesi ile, yarı açık cezaevi hakkı elde eden ve hakkı kullanırken firar ederek yurtdışına kaçan Önder Sığırcıkoğlu, AKP’nin Suriye politikasını eleştirerek şöyle konuştu:

“O süreçte Suriye’den ülkemize gelen binlerce kişi ile kurumumun görevlendirmesi ile görüşme yaptım. 2011 yılı Haziran ayında ilk grup Suriye’den Türkiye’ye Altınöz’ü ilçesinden sınırından geçerek gelmişlerdi. Suriye'den gelen bu ilk grup yaklaşık 250 kişiydi. Bunların içinde Bedevi bölgesinden gelen hukuk öğrencisi Seri Hammodi ve Yayladağı'nın Güveççi köyünün karşısındaki Harapçöz köyünde taksicilik yapan, Güveççi köyündeki akrabaları sebebiyle Türkiye'ye ile düzenli irtibatı olan Abdusselam Sadık isimli kişi de gelen bu grubun dirijanıydı (beyin yıkayan gurubu yönlendiren liderler). Bu kişiler grubun durumuyla ilgili El-Cezire vb. yayın organlarıyla irtibat kurup, propaganda yapıyorlardı, çadır kentle ilgili bilgi akışı sağlıyorlardı. Ancak bu bilgiler gerçek bilgiler değildi, kampta kalan kişilerin çatışmalar yaşadığı, haksızlıklara maruz kaldıkları, bu sebeple Türkiye tarafına geçtikleri yönünde ajitasyon yapıyorlardı. Bununla propaganda yapıp, kamuoyu oluşturmaya, Türkiye'den, Birleşmiş Milletler'den, Körfez Ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan maddi çıkar elde etmeye çalışıyorlardı.”

TESLİM OLAN 138 KİŞİYİ ÖLDÜRMÜŞTÜ

İlk gelenlerin yanların da Thuraya isimli uydu telefonları ve laptoplarının olduğunu söyleyen Sığırcıkoğlusözlerine şöyle devam etti:

“2011 yılı Haziran ayının 10 ya da 11'i idi. Kurumum tarafından Suriyeli muhaliflerden bir yarbayın kampa geldiğini bildirdiler, bununla ilgili bilgi almamın, askeri faaliyetlerinin neler olduğunu ve bu faaliyetlerinin neresinde yer aldığını tespit etmemi istediler. Yaptığım tespitlerde gelen yarbayın Hüseyin Hormoush olduğunu, bu şahsın Cismişuhur'da oluşturulan silahlı muhalefetin lideri ve buradaki çatışmanın organizatörü olduğunu öğrendim. Meslek memuru olan T.L.  isimli arkadaşımla birlikte Hormoush ile mülakat yaptık. Yaptığımız mülakatta; kendisinin Sünni olduğunu, katı dini tutumu olduğunu, en son 11.Tümen'de Humus şehrinde askeri inşaat dairesinde görevli olduğunu, patlayıcı konusunda uzman olduğunu söyledi. Rusya'da eğitim aldığını, görevde bulunduğu süre içerisinde kendi katı dini tutumu sebebiyle komutanlarıyla sürekli çatışma yaşadığını, Cismişuhur'daki silahlı direnişi organize ettiğini anlattı. Bu direniş sürecinde burada, Suriye güvenlik görevlilerin de Cismişuhur Postanesi'ndeki gizli dinleme yapan görevlileri etkisiz hale getirdiklerini, postaneyi ele geçirdiklerini, daha sonra kendisinin hazırladığı bir bombayı traktör römorkunda askeri birliğe götürüp, orada patlattığını, çatışma halinde olduğu kişilerin patlama sonrası sağ olanlarının kendilerine teslim olmak zorunda kaldıklarını, teslim olanların 138 tanesini öldürttüğünü, infaz ettiğini anlattı.”

BU KATİLLERE ÖNEM VERİLİYORDU

Albay Hüseyin Hormoush’un anlattıkları karşısında kanının donduğunu ve bu katilin diri diri insanları keserek Asi nehrine atan kişi olduğunu öğrendiğini söyleyen Sığırcıkoğlu şöyle dedi: 

“Çalıştığım kurumun bu katillere bu kadar önem vermesi, sıcak davranması ve itibar etmesi beni çok çok olumsuz etkiliyordu. Onlarca yıllık dostluğumuz olduğu komşu ülkemizde cinayetler işleyenler, katliamlar yapanlarla ilişkiye geçiyor, operasyonel telefonlar veriyor ve barınıp, kollanmalarını, Suriye’ye tekrar gidip gelmelerine olanak yaratıyorduk.

O günlerde birkaç kez o bölgede çalışmak istemediğimi sorumlularıma bildirdim. Arapçayı ve bölgeyi iyi bilmem nedeniyle bu isteğim dikkate alınmadı ve aynı bölgede çalışmaya devam ettim.”

PARA İÇİN YAPMADIM

İkinci sınıf MİT elemanı olduğunu ve birinci sınıf MİT elemanı olabilmesi için 2 yılı kaldığını ifade eden Önder Sığırcıkoğlu; “Albay Hüseyin Hormoush’un kaçırılmasını ben planladım ve ilişkilerim içerisinde olan birkaç kişiye bana yardım etmeleri için teklif götürdüm. Onlar da kabul edince, Hormoush’u arabama alıp, Suriye’ye götürecek arkadaşlara teslim ettim. Bu katil Suriye’ye adaletin karşısına çıkartılarak, katlettiği yüzlerce insanın hesabını verdi. Ben bunu asla para için yapmadım. Beni itibarsızlaştırmak için 100 bin dolar karşılığında bu işi yaptığımı söylüyorlar. Ben aylık 6 bin 500- 7 bin lira aylık maaşla çalışıyordum. Evim, arabam ve kaliteli bir yaşamım vardı. Para için yapacak olsam, bu kadar para için asla yapılmaz. Kaldı ki Suriye devletinin Hormoush’un kafasına 100 bin dolar ödül koyduğu iddiası da yalan. Böyle bir şey yok. Ben bu eylemi, kimliğim, vicdanım ve AKP politikalarına karşı tutumun nedeniyle yaptım. Hiçbir pişmanlık duymuyorum. Türkiye hükümetinin Suriye halkına yönelik tüm politikaları ihanettir. Ben buna karşı çıktım. Yüzlerce yıldır dostumuz olan bir ülkeye karşı katilleri desteklemeyi görev olarak görmedim” açıklamasında bulundu.

BİNLERCE CİHATÇI SURİYE'YE SOKULDU

Suriye’de ki rejimin yıkılması için binlerce katilin, cihatçının uçaklarla Hatay’a taşındığını ve buradan da Yayladağı ve Reyhanlı üzerinden Suriye’ye yeni katliamlar için sokulduğunu söyleyen Sığırcıkoğlu; “Ben bunları her gün yaşıyordum. Pasaportsuz, nereden ve nasıl geldiği belli olmayan, binlerce kişi, yasadışı yollardan Türkiye’ye getiriliyor ve ardından Suriye sınırlarından geçişleri sağlanıyordu. Bunların bir kısmını gördüm, bir kısmını ise yaşadım. Güvenlik sağlamak için kurulmuş bir kurum, bir başka ülkenin güvenliğini bozmak için çalışıyordu. Yaptığım işe saygım kalmamıştı. İskenderun limanına gemilerle gelen silahlar, burada konteynerlara yüklenerek, TIR’larla Reyhanlı’ya taşınıyordu. Bunların geçişleri sağlanıyordu. Bunun bir parçası olmak istemiyordum. Bunun için tüm bedelleri göze alarak bir tavır koydum” dedi.

"HRİSTİYANLAR BEYRUT'A ALEVİLER TABUTA"

Hormoush’un ilk başlangıçta Arapça şivesinden dolayı kendisinin Alevi olduğunu öğrendiğini ve hakkında provokatif konuşmalar yaptığını ifade eden Sığırcıkoğlu; “Kendileri Sünni idi ve katı tutumları vardı, sorgulama yapmak istediğimde biz bu Alevi'nin dediğini yapmayacağız diyerek bulunduğum yere gelmiyorlardı, görev yapmakta zorlandım. Hormoush ve çevresindekilerin “Hristiyanlar Beyrut'a, Aleviler tabuta” diyerek provokatif çıkışları vardı, “bize Alevi doktor ve hemşire de gelmesin, bizi yanlış tedavi ederler” diyerek kışkırtıcı girişimlerde bulunuyorlardı. Suriye'deki mezhepsel ayrımı Türkiye'de de oluşturmaya çalışıyorlardı. Ben bu durumu da açıklayan Arz Notu ile Hatay'daki görevimden alınmamı istedim ama kabul edilmedi” dedi.

İHANET EDENLERİ TEK TEK AÇIKLAYACAĞIM

AKP’nin Suriye politikasına karşı olduğunu ifade eden Sığırcıkoğlu, bu tavrında kararlı olduğunu, duruşunun ve tavrının devam ettiğini belirterek; “Bu eyleme ilişkin tüm detayları, davamızda gizli olarak dinlenen ve bana ihanet edenleri tek tek açıklayacağım. Ayrıca, Suriye’ye cihatçı adı altında katillerin nereden ve nasıl sokulduğunu, silahların nasıl taşındığını ve yetkililerin bu konuda kendilerine ne talimatlar verdiğini detaylarıyla açıklamaya hazır olduğunu” söyledi.

(Eski MİT elemanı Önder Sığırcıkoğlu ile röportajımızın ikinci bölümünde MİT’in soruşturma raporunda ortaya çıkan gerçekleri ve Heysem Topalca ve diğer bazı önemli bilgilere yer vereceğiz.)

Ömer Ödemiş 

Odatv.com


 

Özgür-Der'in 21 Şubat 2012'de konu üzerine yayınladığı basın açıklaması:

ALBAY HARMUŞ’UN KAÇIRILMASI OLAYI TÜM BOYUTLARIYLA AYDINLATILMALIDIR!

21 Şubat 2012

Özgür Suriye Ordusu’nun kurucularından Albay Hüseyin Harmuş’un kaçırılması olayına dair ortaya çıkan bilgi ve belgeler, MİT’in bu olaydaki sorumluluğunun açık ve net biçimde ortaya konulması ihtiyacını belirginleştirmektedir.

Bilindiği üzere Albay Hüseyin Harmuş 9 Haziran 2011 tarihinde Türkiye’ye sığınmış ve 29 Ağustos 2011 tarihinde Binbaşı Mustafa Kassum ile birlikte Hatay’daki Altınözü Kampı’ndan kaçırılarak Baas çetesine teslim edilmiştir. Bilahare Suriye devlet televizyonlarında eylemlerinden pişmanlık duyduğuna dair açıklamaları eşliğinde görüntüleri yayınlanan Albay Harmuş’un idam edildiğine dair bilgiler söz konusu olup, Binbaşı Kassum’un akibeti hakkında ise hiçbir bilgi edinilememiştir.

Albay Harmuş’un kaçırılıp Suriye yönetimine teslim edildiğine dair iddialar yakın zaman öncesine kadar büyük bir sis perdesi altında iken, Türkiye’nin son haftalarda yoğun gündemini teşkil eden MİT odaklı tartışmalarla birlikte konuya ilişkin bilgiler yavaş yavaş ortaya dökülmüş ve bazı devlet görevlilerinin alçakça bir cinayete ortak oldukları net biçimde ortaya çıkmıştır.

MİT’in Hatay Bölge Müdürlüğü’nde görevli bir kişi, oluşturduğu çeteye mensup dört kişiyle birlikte Albay Harmuş’un ve Binbaşı Kassum’un kaldıkları kamptan kaçırılması olayını organize ettikleri iddiası ile tutuklanmışlardır. MİT görevlisi O.S. adlı kişi, casusluk, çete kurmak ve Suriye yönetiminin başına 100.000 dolar ödül koyduğu Albay’ı para için kaçırıp, Samandağı’nda Suriyelilere teslim etmekten dolayı yargılanmaktadır.

Öncelikle aylardır Albay ve beraberindeki Binbaşı’nın kaçırıldıklarına ilişkin yoğun iddialara karşın, bu olayın bu kadar zaman sonra gündemleşmesi ve ancak MİT hakkındaki spekülasyonların yoğunlaşmasının ardından yasal takibata konu olabilmesi çok ama çok ilginçtir! Aynı şekilde tam tekmil bir devlet operasyonu şeklinde gelişen kaçırma ve teslim etme olayının “çete” kuran bir görevlinin kişisel ihtirasıyla izah edilmesinin de inandırıcı olmaktan gayet uzak bulunduğu ortadadır. Bu çapta bir operasyonu, suça eğilimli bir memurun 100 bin dolar için kalkıştığı bir tertip olarak görmek mantıkla bağdaşmamaktadır.

Ardı ardına ortaya çıkan kimi bilgi ve belgeler MİT’in bu olayla doğrudan irtibatlı olduğu kuşkusunu giderek güçlendirmiştir. Bugün medyada yer alan haberlerden, kaçırma olayından önce MİT’in resmi olarak Emniyet’e Harmuş’un Gaziantep’e kaçacağına ilişkin sahte uyarı yazısı ilettiği; bunu teyid için Harmuş’un cep telefonunun yine MİT’e ait bir araçla Gaziantep’e gönderildiği ve oradan sinyal vermesinin sağlandığını öğreniyoruz. Tüm bu fiillerin disiplinsiz bir memurun işi olamayacağı ortadadır!

Yoğun iddialara rağmen aylarca kaçırma olayını organize eden şahıs hakkında hiçbir işlem yapılmadığı, ta ki çetenin gözaltına alınma tarihinden beş gün önce söz konusu kişinin meslekten men edildiği zaten bilinmektedir. Bu veriler O.S. adlı MİT görevlisinin açıkça korunduğuna, kaçırma operasyonundaki rolünün açığa çıkması üzerine ise eylemin kişiselleştirilmesi çabasına işaret etmektedir.

Ülkesindeki zalim dikta rejimine karşı halkın safında yer alarak isyan bayrağı açan şerefli bir direnişçinin sığındığı ülkede gördüğü bu alçakça muamele bu ülkenin tarihine kazınmış kirli bir sayfa olmuştur. Hükümet bir yandan Baas diktasına karşı dünyayı vicdanlı olmaya, vahşete karşı sessiz kalmamaya çağırırken kendisine sığınmış bir direniş komutanının işkenceci, katliamcı rejime teslim edilmesi olayını sıradan bir suç olarak geçiştiremez. Bu Suriye halkına karşı işlenmiş bir suç, insanlığa ihanettir!  

Tüm bu veriler ışığında bizzat Başbakanlık, Özgür Suriye Ordusu kurucularından Albay Hüseyin Hermuş’un ve yardımcısı Mustafa Kassum’un kaçırılmaları olayında MİT hakkında oluşan şaibeleri soruşturmalı, olayı bütün boyutlarıyla açığa çıkarmalı ve kamuoyuna bu vahim olayın tüm faillerinden hesap sorulacağı güvencesini vermelidir. 

Rıdvan Kaya

Özgür-Der Genel Başkanı

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?