Baasa dinî destek!

Abdulhamit Bilici

Klasik şablona göre bu başlığın altında, Müslüman bir grubun otoriter rejime verdiği destek anlatılmalı.

Çünkü terör, diktatörlük gibi sevimsiz sıfatlar olsa olsa İslam ile özdeşleşebilir. İslam adına insanlık dışı eylemler yapan marjinal gruplar yok mu? Var. Yine korkuyla veya gönüllü olarak Baas'a destek veren bazı Müslüman din adamları yok mu? Var. Ama bugün, bir diktatörlüğün ayakta kalması yönünde tercih kullanan, hatta geleceklerini bu rejimin sürmesinde gören Hıristiyanlardan söz edeceğiz.

Ağır bir değişim sancısı yaşayan Suriye'de, bazı istisnalarla birlikte nüfusun yüzde 10'unu oluşturan 2 milyondan fazla Hıristiyan Baas rejiminin sürmesinden yana. Maruni Hıristiyan Patriği Bechara El Rai'nin Paris'teki bir toplantıda söyledikleri bu bakışı ve gerekçelerini özetliyor: "Baas'ın yıkılması, fundamentalist bir Sünni rejimin doğmasına; mezhepler savaşına veya ülkenin mezhep temelinde 3-4 parçaya bölünmesine yol açabilir. Üç senaryo da Hıristiyanların geleceği için öldürücü."

Şam'da Independent Gazetesi muhabirine konuşan sade bir Hıristiyan'ın bakışı da pek farklı değil: "El Cezire, BBC, CNN ve bütün uluslararası medya yalancı. Suriye'de hiçbir sorun yok. Bugün Hıristiyanlar özgürce dinini yaşıyor. Kiliseye gidiyor; isteyen içki içiyor. Esed düşerse bunlar gider." Lübnan siyasetindeki etkin Hıristiyan liderlerden Michel Aun ise İran merkezli Press TV'ye röportajında açıyı daha genişleterek Ortadoğu'daki tüm devrimlerin Hıristiyan azınlıkların aleyhine olduğunu savunuyor.

Hıristiyanların esenliğini Baas gibi otoriter rejimlere bağlayan bu ironik görüşe kısmen de olsa itiraz eden Hıristiyan isimler de yok değil. Mesela, Suriye Ortodoksları Patriği Hazim, Rai'nin fundamentalizm uyarısını paylaşmakla birlikte Hıristiyanların, başkalarının özgürlüğü pahasına kendi varlıklarını savunması görüşünü reddediyordu. Suriye'deki bazı Hıristiyan aktivistler de Maruni lider Rai'nin içişlerine karışmasına ve geleceklerini Esed'in varlığına bağlamasına itiraz ediyor.

Geleceğin belirsizliği, Mısır'da Kıpti eylemcilere yapılan saldırı ve değişimin Müslüman Kardeşler ve Ennahda gibi İslami partileri öne çıkarması, Hıristiyanların kaygılarını anlaşılabilir kılsa da bu görüşler tam da Esed'in ülke içinde ve dışında yaptığı "Benden sonrası tufan. Hıristiyanların koruyucusu benim" propagandasına yarıyor.

Aslında tarihî ve siyasî açıdan da bu pozisyonun anlaşılabilir yanları var. Zira Osmanlı'nın ayrılacağı 1918'e kadar Suriye'deki yönetim Sünni çoğunluğa dayanıyordu. Suriye'ye yerleşen Fransızlar, kendilerine yeni bir taban oluşturmak için Hıristiyan ve Nusayri tabanı öne çıkardılar. Bu zemine eklenen ideoloji ise Arap milliyetçiliği idi. Dikkat edilirse, bu ideolojinin öncüleri de daha çok Hıristiyan aydınlardır. Devrim olunca, Baas da aynı tabanı esas aldı. Arap milliyetçiliğinin gücünü kaybettiği noktada ise mezhepçilik devreye girdi. Dolayısıyla Suriye'deki Baas rejiminin sona ererek demokratikleşmesi, bu eski yapıların ayrıcalıklarını yenilere terk etmesi anlamına gelecek.

Bu noktada en kritik konu, Hıristiyan azınlığın Esed sonrasında kendilerine hayat hakkı tanınmayacağı veya mevcut özgürlükleri kaybedecekleri korkusuyla Baas'a destek vermesi. Rejimin içerideki meşruiyeti açısından önemli olduğu gibi, uluslararası dengeler ve özellikle Batı'nın Suriye'ye yaklaşımı açısından da çok önemli.

Suriye'deki gelişmeleri yakından izleyen yetkililerin ve Ortadoğu'da tercihini değişimden yana koyan Batılı dostlarının Baas'ı destekleyen Suriyeli Hıristiyanlara şu ikazı önemli: Sadece Hıristiyanların değil, bütün Suriyelilerin hakları ancak demokrasiyle garanti edilebilir. Şayet Suriye halkına rağmen Hıristiyanlar Baas rejiminin yanında yer almayı sürdürürse, değişim sonrası köhne rejimle özdeşleştikleri oranda durumları kötüleşebilir. Bu ikaz, Hıristiyanlar için olduğu gibi, baskıcı rejimin yanında duran Sünni işadamı, diplomat, alim veya Nusayri bürokratlar için de geçerli değil mi?

ZAMAN