Baas uleması, ümmet uleması!

MUSTAFA ÖZCAN

Suriye’de iki tip ulemanın çekişmesi yaşanıyor. Bunlardan birisi Arapların deyimiyle ‘ulama-i l bilat’ yani saray ulemasıdır. Bunun Suriye’ye uyarlanması ‘Beşşar uleması’ veya ‘Baas uleması’dır. Beşşar uleması görevini gayet iyi yapıyor.

Hatta görev bilincini Türkiye’ye bile taşıyor. Mehmet Görmez ile yaptığı basın toplantısında Suriye Başmüftüsü Ahmet Bedreddin Hasun, Karadavi’nin Kaddafi fetvasına ilişmişti. ‘Kaddafi’nin beynine sıkın ve indirin’ demiş Hasun da sıra sonrasında Beşşar’a gelir endişesiyle ve korkusuyla gardını önceden almış ve Türkiye’nin misafirperverliğini de istismar ederek Kaddafi’ye arka çıkmıştı. Beşşar, Cezayir gibi görev bilinciyle ve ‘sırada kim var’ korkusuyla Kaddafi’yi uçaklarıyla ve pilotlarıyla desteklerken Hasun da fetvasıyla aynı şeyi yapmıştır. Hasun rejim peçe yasağı getirdiğinde buna ilk uyanlardan birisi olmuş ve ehl-i tarik olan babasının Halep’teki bağlılarından çarşaf giyenlere çarşaflarını çıkarmalarını istemiştir. Bir Arap fıkrasında Hasun gibi hocalar şöyle tasvir ve temsil ediliyor. Hocaya peçe hakkında soruyorlar ‘zinhar haram’ diyor. Mini etek hakkında soruyorlar ‘fihi kavlani’ diyor yani onda çift kavil var diyor. Yani giysen de olur giymesen de olur demeye getiriyor. Muhammed Seyyid Tantavi veya Hasun gibiler rejim tosunları mini etekle ilgili değiller ama başörtüsünün çeşitlerine kafayı takmış durumdalar. Suriye noktasında ulema iki kısma ayrılmış durumda. Bilindiği gibi Karadavi ve Ali Muhyiddin Karadaği bir bildiri ve beyanname neşrederek Beşşar’ın reformlarının yetersiz ve cılız kaldığına temas etmişti. Böylece hak yerini bulmuştu. Bunun üzerine ulema görüntüsü altında rejimin borazanları harekete geçti ve Karadavi için karalama kampanyası başlattılar ve yürüttüler.

¥

Hasun’un izinden giden Muhammed Abdussettar Seyyid (isminde sadece Tantavi’si eksik) Yusuf Karadavi’nin fitne şeyhi olduğunu ve Suriye’nin içişlerine karıştığını ve çizmeyi aştığını söylemiştir. Keşke bu kadarla kalsaydı. Zira daha sonra şahsını tezyif ve tahkir edici ifadeler kullanmış ve Karadavi için ahmak anlamına gelen ve rencide edici ‘ebhel ve abit’ sıfatlarını kullanmıştır. Galiba ‘seyit olmayan seyit’ veya sahte seyit Türkçe bilmiyor. (Bizde olsa bu sıfatıyla ancak yaş pasta veya kuru baklavacılık yapar.) Bilse bu gibi durumlarda Türkçe olarak ‘kem söz sahibine aittir’ dendiğini de bilir ve bundan kaçınırdı. Gerçekten de öyledir. Bunun üzerine Suriye Alimler Birliği hakkı nisabına koymuş ve lafı gediğine oturtmuş ve Karadavi ve Müslüman Alimler Birliği’nin haklı, Esat’ın ulemasının ise haksız ve yanlış tarafta durduğunu ifade etmiştir. Muhammed Ali Sabuni riyasetinde 51 Suriye uleması tavırlarını ortak imzalarıyla kayıt altına almışlar ve rejime göbekten bağlı sözde ulemayı paylamışlardır. Elbette Suriye rejimiyle mevki makam ilişkisi içinde olanları bir tarafa bıraksak bile yine de Buti gibi saygın isimlerin pozisyonlarını netleştirmeleri gerekiyor. Zira bugün yaşanılanlar bir kesimle diğer kesim arasında değil tamamen halkla rejim arasında bir durum. Rejim meşruiyetini kaybetmiş bulunuyor. Burada ulemaya düşen ne pahasına olursa olsun halkın meşru taleplerinin yanında durmaktır. Seslerini seslerine katmaktır. Aydınlar bunu yaparken ulemanın aksine saltanatın yanında durması anlaşılır gibi değil. En büyük cihat zalim yöneticiye hakkı haykırmak olduğunu bilmiyorlar mı? Hama’nın Rıfat’ı gitmiş yerine yeğeni Mahir Esat gelmiştir. Suriye örneğinde doğru tavır koyma işi şimdi yapılmayacaksa pekala ne zaman yapılacak?

¥

Allah gerçek alimleri kitabında şöyle tasvir ediyor: Allah’ın mesajlarını tebliğ eden ve yalnız ondan korkan ve onun dışında kimseden korkmayanlardır... İsmet Özel’in deyimiyle zor zamanda konuşmak bu olsa gerek. Suriye’de birkaç Saray Uleması tipli alim müsveddesini istisna edecek olursak halka önderlik eden yine ulema. Halkın sığınağı camiler ve önderleri ise ulema. Bunlardan birisi olan Banyas’lı Şeyh Muhammed Huvayfikiyye Kanlı Cuma olaylarını anlatırken işkenceden geçmiş tutukluların halkın karşısına çıkmasıyla birlikte halkın galeyana geldiğini ve on binlerin meydanlara toplandığını ifade etmiştir. Rejim kan akıttıkça yangın büyüyor ve durum böyle olunca Baas uleması bile bu yangını söndürmekte veya itfaiye olmakta aciz ve yetersiz kalıyor. Halkı susturmaya yelteneceği yerde mesaisini ve gayretini yöneticilere yol göstermeye harcasa belki bir mesafe kat edebilir. Yoksa saltanat uleması da rejimle birlikte çökmeye mahkûm. Rejim geleceğini kaybederken rejim yanlısı ulema da itibarlarını kaybediyor. İnsanların madeni zor dönemde ortaya çııkar.

YENİ AKİT