Baas Lobisinden Yeni “Tehlike” Kampanyası!

Hatay halkının yabancılardan rahatsızlığı iddiasını Suriye’deki dikta rejimini savunma cephesi yeni mevziye dönüştürüyor!

HAKSÖZ-HABER

Baas Lobisinden Yeni “Tehlikenin Farkında mısınız?” Kampanyası!  

Aylardır bulabildikleri her malzemeye Baas çetesini savunmak için sarılan lobi son dönemlerde Suriyeli göçmenler üzerinden karalama kampanyasına ivme kazandırmış görünüyor. Hatay’da yerli halkın Suriyeli göçmenlerden rahatsız olduğu, çocukların sakallı adamlardan korktuğu, hatta yerli halk ile Suriye’den gelenler arasında her an büyük bir mezhep savaşının fitilinin yanmak üzere olduğu vb. bir dizi iddia ardı ardına servis ediliyor.

Geçtiğimiz hafta Habertürk kanalında bölge izlenimlerini aktaran gazetecilerin sözleri ile start alan kampanya Vatan gazetesinin manşetleriyle devam etti. “Ülkemizi bekleyen bu korkunç tehlike” konusunda son noktayı koymak ise çok tecrübeli bir uzmana, Radikal’den Fehim Taştekin’e düştü. Esed rejiminin ülkemizdeki en sofistike müdafilerinden olduğu geniş bir kesim tarafından kabul gören Fehim Taştekin bugünkü (27 Ağustos) yazısında “içeriden gözlem”lerle sorunun derinliğini teşhis ediyor!  

Müthiş delillerle süslediği yazısında lokantada yemek yiyip de parasını Erdoğan’a havale edenden minibüse parasız binen Suriyelilere kadar birçok “olay” aktarılıp halkın sabrının taşmak üzere olduğu ifade ediliyor. Yabancı varlığına inanmakta zorlananlara cep telefonuna kaydedilmiş, uzun sakallı entarili insan görüntüleri olduğu kanıtı sunuluyor.

Tehlikenin farkında mısınız” modunda sürüp giden yazının asıl çarpıcı aktarımları ise elbette Türkiye’den Suriye’ye savaşçı geçişleri ve bunların Türkiye devleti tarafından korunması, kollanması, eğitilmesi ve silahlandırılması iddiaları… “Yaralıların hastaneleri doldurması” bile Suriyeli göçmenlerin suçu olarak aktarılıyor.

Uzun yazı içinde tek bir kelimeyle dahi olsa Suriye’den kaçmak zorunda kalan insanların dramına yer yok! Bu insanlar adeta tatile çıkan beleşçi sürüsü olarak resmediliyor. Her zamanki gibi Suriye rejimi pirüpak!

Dikkat çeken ikinci bir nokta ise çok medyatik Ortadoğu uzmanımızın tüm bu gözlemlerini hep aynı çevre içinde oluşturması. Yazının içinde olumlu tek bir Suriyeli yok, muhacirlerin tümü sorunlu, sıkıntılı tipler. Ayrıca onlara yardıma gelen ve “küresel cihad” unsurları olarak tanımlanan kişiler de hep tehlikeli yaratıklar olarak vasfediliyor.

Nasıl bir gözlem bu diye merak edenlere hatırlatmakta yarar var. Yazar Antakya Yeşilpınar Belediyesi tarafından düzenlenen ve Lazkiye Gazeteciler Birliği temsilcisinin de davetli olduğu “Barışa Çığlık” adlı etkinliğin katılımcılarından. Fehim Taştekin’in alarm zilleri tadındaki yazısı, ulusalcı, solcu türlü renkleriyle Türkiyeli Baasseverlerin katılımına sahne olan böylesi bir etkinliğe çok güzel yakışmış! 

Tarihi niteliği haiz bu yazıyı sizin de dikkatiniz sunuyoruz:

Hatay'ın korkusu Peşaver olmak

FEHİM TAŞTEKİN / Radikal

"Suriye'de Dera, Hama ve Humus'ta çatışmalar azaldığı halde neden Halep'te sürüyor" diye sordu Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Mehmet Ali Ediboğlu...

“Suriye’de Dera, Hama ve Humus’ta çatışmalar azaldığı halde neden Halep’te sürüyor” diye sordu Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Mehmet Ali Ediboğlu. Bunun yanıtı Hatay’da gizli. Gizlilik lafın gelişi, yanıt herkes için malum. Lazkiye’nin ışıklarının görülebildiği Samandağı sahilinde bölgenin ileri gelenleriyle sohbetteyiz. Suriye’deki ateş Hatay’ın her köşesinde hissediliyor. Sadece Hatay kültürel, etnik ve mezhepsel doku açısından Halep’in izdüşümü olduğu için değil; sadece sınırın ötesinde düşen her can buradakilerin akrabası olduğu için de değil. İç savaşın alev topları Hatay’ın Suriye ile 194 km’lik sınırından aymazsa Suriye içlerine yuvarlandığı için; özellikle Sünni beldelere ya da köylere yerleşen ‘küresel cihatçılar’ın burayı Türkiye’nin Peşaver’ine çevireceklerinden korktukları için… Edipoğlu’nun “Silah ve savaşçı geçişi buradan sürdükçe savaş bitmez. Çünkü gece otobüslerle operasyona götürülen militanlar sabah geri dönüyor. Orada kalmadıkları için de temizlenmeleri mümkün olmuyor” sözleri Hataylıların ortak kanaati. Yeşilpınar Belediyesi’nin ‘Barışa Çığlık’ forumuna davetli olarak gittim ve kısıtlı zamanda hikayelerin peşine düşme ve teyit etme fırsatı bulamadım. Ama konuştuğum insanlar milletvekili, belediye başkanı, parti teşkilatı lideri, doktor, işadamı ve yerel gazeteciler... İlk bakışta şehir efsanesi izlenimi veren anlatıları onlardan da dinleyince mesele ciddiyet kazanıyor.

MİT’ten kimlik
Kaygıların başında yabancı savaşçılar geliyor; Hataylıları ürküten Libyalı, Pakistanlı, Afgan, Çeçenler… Parayı bastıran yabancılar Sünni bölgelerde ev kiralıyor. Yerel bir gazeteciye “Yabancı varlığı biraz abartılı mı” diye sordum, cep telefonundan çektiği selefinin görüntüsünü gösterdi. Uzun sarıklı, bıyıksız ve entarili selefilerin görüntüleriyle durumu karikatürize etmek niyetinde değilim. Ama mesele görüntünün ötesinde. Edipoğlu bir olay aktardı: “İskenderun’a bir gemi yanaştı. Yolcu gemisi değildi. 26 Libyalı geldi. İsim listesi elimizde. Bunları emniyet karşıladı. Adım adım izlettim, validen takip edilmesini istedim. Israrlı telefonlarım sonucu polisler artık bir noktada durdurmak zorunda kaldı, sorun yok deyip bıraktı. Bu kişiler Antakya Oteli’ne yerleştirildi.” Yetkililerin “Gezmeye geliyorlar” izahatı büyük bir gülümsemeyle karşılanıyor. Sivillerin kaldıkları dışındaki kamplar muamma. CHP’li Hurşit Güneş, Barışa Çığlık etkinliğinde “İzin aldığımız halde beni Apaydın kampına sokmadılar. Apaydın karanlıkta kalmamalı” diyerek meseleye dikkat çekti. Anlatılanlara göre ‘Apaydın dışında Islahiye (Antep) ve Kilis’te askeri eğitim kampları var. CIA işlerini Apaydın’dan yürütüyor. Ayrıca sınırda gizli kamplar sözkonusu.’ Edipoğlu kaçırılan Lübnanlıların Türkiye’de tutulduğuna inanıyor: “Suriye’de 11 Lübnanlının kaçırılmasından 3 gün sonra Hatay’a özel bir uçak indi. Ankara-Hatay arasında 2-3 kez özel uçak trafiği yaşandı. MİT görevlileri uçaktakilere havaalanında yeni kimlik düzenledi. Bunların Lübnanlı rehineler olduğu söyleniyor.”

Erdogan’ın misafirleri
Düne kadar kuş uçurtulmayan sınırda denetim hak getire. Hataylılara göre Yayladağı’nda üç köyün yanı sıra Reyhanlı ve Altınözü’nden silah geçişi sağlanıyor. Ağır silahların sokulmasında Reyhanlı’daki Cilvegözü ile Kilis’teki Öncüpınar kapısı tercih ediliyor. Antakya’da gece ikiden sonra elektrikler kesiliyor ve camları karartılmış otobüslerle savaşçılar sınıra taşınıyor. Bu turlar gece operasyonları için... Otobüsler gidiyor bu kez ambülanslar yaralı taşımaya başlıyor. Hastanelerin durumu zaten afişe oldu. Yaralılara öncelik verildiğinden muayene sırası beklemekten yorulan halkın ayağı devlet hastanelerinden kesilmiş. Tıbbi personelin yüzde 70’inin Alevi olduğu hastanelerde “Alevi doktor istemiyoruz” diyen muhaliflerin yol açtığı gerilimler de cabası. Konuştuğum bir doktor “Kendi aralarında Alevi doktor olmasın diye konuştuklarını duydum” dedi. Hastanelerde artan sorunlar nedeniyle artık bazı evler klinik olarak kullanılıyor. Özellikle ağır yaralıların tedavileri evlerde sürüyor. Halkı çileden çıkartan başka vakıalar da var: Lokantada yemek yiyip de “Erdoğan’ın misafiriyiz, hesabı ona yaz” diyenler ya da minibüse para vermeden binenler. Bir otel çalışanı bu tür olayların tekerrür ettiğini söyledi. Ama halkın sabrı taşmış durumda ve bu tür olaylar kavgalarla sonuçlanıyor. Hataylılar ‘özelleştirilmiş’ bir savaşın tanıkları. Önceki gece Uzunbağ’da Hz. Hızır’ın türbesindeki yemekte ortak kaygı şuydu: “Alevi, Sünni, Ortodoks Arap, Ermeni kimse Türkiye’nin bu savaşın içinde olmasını istemiyor. Şimdilik aklıselim hakim ama an gelir geriye bir kıvılcım kalır. Alevi-Sünni birbirine girer.” Mazallah!

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm