İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
Aziz milletimizin takdiri
Avukat Zeynep Gül Yılmaz’ın ismini hayatımda ilk defa, arabasının içinden, doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü işini yapmaya çalışan görevli polislere “şerefsize bak” dediği görüntüleri izledikten sonra duydum. Milletvekili imiş. İzlediğim görüntülerin haberinde milletvekilinin partisi yazılı olmadığı için, hanımefendinin AK Parti vekili olduğunu öğrenmek için de ayrıca googlea müracaat ettim. İşte Anayasa Komisyonu Katip Üyesi imiş, AK Parti Kadın Kolları’nda bazı vazifeler almış falan.
İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış işini yapmaya çalışan polisler hakkında “polisler aşırı haksız, sayın vekilden çok özür dileriz” minvalindeki Mersin Valiliği açıklamasını okuyunca da Mersin Valisi’nin adını merak ettim bu sefer. Ali İhsan Su imiş şehrin valisi… Kaymakamlık kariyerinin ardından Düzce ve Şırnak valisi olarak görev yapmış. Şimdi de Mersin’de.
Bütün samimiyetimle ifade etmek isterim ki Mersin Valisi Ali İhsan Su’nun emrinde çalışan bir memur olsam, Sayın Vali’nin o yazılı açıklamasının ardından, kariyerime “sıfır inisiyatif yöntemi” ile devam ederim. İhbar edilen araçlarla falan uğraşmak yerine bulmaca falan doldurur, solitaire falan oynarım. Çünkü maazallah ihbar edilen aracın sahibi milletvekili falan çıkabilir. Milletvekili bana “şerefsiz” falan diyebilir, “tükürüğünü saçma arabama” falan diye çemkirebilir. Ben de yaşadığımla, hatta daha fazlasıyla kalakalırım ortada. Dolayısıyla inisiyatif alıp araçları kontrol etmek yerine araç plakaları üzerinden devremle “tek mi çift mi?” oynasam daha iyi olur benim açımdan.
Gelelim polisler hakkında ikidir “iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış işlerini yapmaya çalışan” cümlesini niçin kurduğuma? Yahu polis kardeşim. Türkiye’deyiz, Türkiye’de yaşıyoruz. Belediyede kısım şefi olsa kendini ayrıcalıklı zanneden insanların arasında nefes alıp veriyoruz. Gördün vekil kartını madem, çak selamını, aç yolunu, bırak gitsin. Oturmuş dert anlatıyorsun “ihbar var, HTS kayıtları, aracınız sistemde kayıtlı değil” diye. Sen bilmiyor musun “vekil” dediğimiz insanların yüzde sekseninin kendini “aşırı ayrıcalıklı” saydığını? Yahu bu vekil dediğimiz “üstün ırk” bir salonda kendisine sandalye ayrılmadı diye ortalığı birbirine katar. Türkiye’de politika dediğin biraz da “protokol krizi” demektir.
Vali dediğin “üstün ırk” ise daha değişiktir. “Şehrin A takımını her bakımdan memnun etmeyi” ve “sıradaki atamada nüfus bakımından daha büyük bir ile geçmeyi” hayatının yegâne amacı haline getirmiş vali oranımız da kabaca yüzde yetmiştir. Dolayısıyla bakana karşı vekili, vekile karşı polisi, polise karşı halkı satma konusundaki tereddüdü sıfırdır çoğunun.
Bak şimdi haksızlık etmeyeyim. Gerçekten “halkının, milletinin, insanının hizmetinde” vekiller de valiler de var. Onları zaman zaman bu köşede yazıyor, Rabbim sayılarını artırsın diye dualar ediyorum. Allah onları var etsin.
Unutmadan. Açık konuşmak gerekirse polislerin milletvekili olan insana “bir tuzak kurduğu” yahut “kasıtla bir zorluk çıkardıkları” ihtimallerini de hepten yok saymıyorum. “Polis” dediğimiz meslek grubu da pekâlâ bunları yapabilecek insanlar barındırıyor içinde. Ama o polisler böyle yapmış olsalar bile bir vekilin kendisine yapılan bu şeyi “şerefsiz, tükürük saçıyorsun” falan diye karşılaması da, bir valinin emrindeki memurları gözden çıkarma konusunda hiç tereddüt etmemesi de benim açımdan anlaşılabilir şeyler değil.
Pandemide “kapattım burayı” diye çemkirerek esnaf ağlatan vali de görmüştük, limon tezgâhındaki limonların hepsini satın alıp seyyar satıcıyı “sen de dinlenirsin işte biraz” diye evine yollayan vali de görmüştük. Bakan olduğunu unutup Somalili çocuklara ilk yardım yapan bakan da görmüştük, derdini anlatmak isteyen kanser hastası kıza sadaka vermeye kalkanı da. Gittiği afet bölgesinde iletişim yönetiminin berbatlığı yüzünden sıradan insanları bile sinirden çatlatan bakan da gördük, selzede bir ablanın “size sarılmak istiyorum” diyerek pişirdiği bazlamadan ikram ettiği bakan da gördük.
Türkiye’de de, dünyada da “işini iyi yapanlarla işini kötü yapanlar” arasında dipte, temelde bir mücadeledir sürüyor. İşini kötü yapanların kazanmasına fırsat sağlamamayı, işini iyi yapanları desteklemeyi bir alışkanlık haline getirebiliriz. Polise “şerefsiz” diyen vekil işini iyi yapmayan taraftadır. Memurunu derhal satan vali işini iyi yapmayan taraftadır. İnsana tuzak kuran polis işini iyi yapmayan taraftadır. Fırsat vermemek lazım gelir.
Az kaldı unutuyordum yine. İsmini ilk kez duyduğum milletvekili bir açıklama yayınlamış. Noktasına dokunmadan alıntılıyorum: “Üzgünüm... Keşke kamuoyu böyle bir konu ile meşgul edilmeseydi. Arabamı durdurduğum ve kimlik gösterdiğim halde, yasalara aykırı ve kasıtlı bir şekilde maskesiz polisler tarafından yarım saat bekletilmemi ve maruz kaldığım hukuksuz muameleyi Aziz Milletimizin takdirine bırakıyorum.”
İlk harfleri büyük yazılınca “aziz olmayan” o “aziz milletten biri” olarak cevap hakkımı kullanıyorum: Sayın vekil. Doğrusu “keşke kamuoyunu böyle bir konu ile meşgul etmeseydim” olacaktı. Şimdi lütfen elinizdeki kibir sandığını yavaşça yere bırakıp “takdirimizi” bekleyin. Teşekkürler.