Ayrımcılık, şiddet ve dindarlara baskı

Hayrettin Karaman

Hillary Clinton, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) düzenlediği 'Dini Temelli Hoşgorüsüzlükle Mücadele Toplantısı'nda yaptığı konuşmada:

"BM İnsan Hakları Konseyi'nin dini özgürlükleri koruma, ayrımcılığı ve nefret suçlarını önleme konularını uluslararası seviyede ele almak için kapsamlı bir çerçeve sağladığını ancak aynı zamanda her ülkenin kendi içinde dini farklılıklara saygı geliştirmek için yapacakları var... ABD'de itiraf ederim ki dini inançlarından dolayı hâlâ kendilerini savunmasız ve önemsizleştirilmiş hissedenler var. Neredeyse 300 milyon nüfuslu bir ülkede bir avuç kışkırtmacının fesatça eylemlerinin nasıl hoşgörüsüzlük dalgaları yarattığını da gördük' demiş... İfade özgürlüğünün evrensel bir hak olduğunu vurgulayan Clinton, bu nedenle dinlerarası eğitim ve iş birliğini destekleme, ayrımcılığa karşı yasaları uygulama, bütün insanlara istedikleri gibi ibadet etme haklarını korumaya odaklı olduklarını anlatmış.

"Benim yüzüm kara ise seninki benden kara" diyerek "karayı aklama" gibi bir derdim de yok, Müslüman olarak kara yanınız da yok. Bundan dolayı en büyük nimet olan İslam ile bizi müşerref kılan Allah'a sonsuz şükürler olsun!

Tarihte ve günümüzde İslam dünyasında da gayr-i müslimlere, farklı inanç sahiplerine karşı, İslam'ın razı olmadığı davranışlarda bulunan kimseler, gruplar, yönetimler olmuştur; nitekim Clinton bugün bile kendi ülkesinde bunun örneklerinin bulunduğunu itiraf ediyor. Ama -bugün de mevcut olmakla beraber- tarihe bakıldığında Batılıların (ABD ve Avusturalya dahil) kendi dininden, ırkından ve mezhebinden olmayanlara yapığı zulümler, soykırımlar, işkenceler insan olan varlıkların tahammül boyutunu fersah fersah aşmıştır.

Peygamberimiz (s.a.) Medine'ye hicret ettiğinde Yahudiler, müşrikler, Ensar ve Muhacirlerden oluşan Müslümanlar arasında bir birlik (vesikaya göre ümmet) oluşturmuş, "herkesin dini kendine aittir" diyerek din özgürlüğü ilkesinin altını çizmiş, farkı nüfus unsurlarının bir birlik, bir devlet, bir ümmet oluşturabileceklerini aleme göstermişti. Daha sonra Hristiyanlarla da çeşitli anlaşmalar yapmış, savaş halinde bile din adamlarına ve mabetlere dokunulmamasını emretmişti.

İslam devletlerinde daima Müslüman olmayan unsurlar bulunmuş, bunlar din özgürlüklerini -o günün dünyasında emsali görülmeyen bir ölçüde- yaşamışlardır.

Bugün dünyada ifade ve din özgürlüğüne karşı olan, şiddet ve nefret telkin eden hareketler varsa kesin olarak bunlar din olarak İslam'dan kaynaklanamaz. Cihad "zulme karşı, Müslümanların yurtlarına ve dinlerine göz dikenlere karşı" yapılır. İnsanları İslam'a sokmak veya Müslümanlar gibi yaşamalarını sağlamak için cihad yapılmaz. Fetihlerden sonra savaş suçu işlemeyenlere dokulmaz, isteyen kendi dininde kalır, ibadetler dahil din özgürlüğünü kemaliyle yaşar, bir vergi ödeyerek topraklarını kullanır ve zenaetlerini icra ederler.

ABD dış ileri bakanı dahil bütün Batılılar "kendi menfaatleri için başka toplulukların haklarına saldırma" suçuna karşı mücadeleyi öne alsınlar, Allah'ın bütün insanlar için yarattığı rızkı adil paylaşmaya razı olsunlar bakın o zaman işler nasıl güzelleşecek!

YENİ ŞAFAK