Türkler tuhaf insanlar.
Yirmi beş yıl Kürtlere “bölücü” dedikten, “siz bizden ayrılmak istiyorsunuz” diye etmedikleri cefayı bırakmadıktan sonra birden “ayrılmanın aslında kendileri için daha elverişli bir durum” olduğunu fark edip Kürtleri “bölünmekle” tehdit etmeye başladılar.
En korktukları şey “bölünmekken” birden televizyonlarda “bölünelim mi, ayrılalım mı” tartışmaları başladı.
Ayrılmak elbette Türklerin lehine.
Bu işin başından beri neden Kürtlerin “ayrılmak”, Türklerin de “birarada” kalmak için savaştığını kavrayamadım ben zaten.
Birkaç defa da yazmaya çalıştım, bunun tam tersi olması gerekirdi.
Dünyanın her tarafında “daha zengin” olanlar “daha fakir” olanlardan ayrılmak isterler.
Bizde “zenginler” yıllarca “fakirlere” baskı yaptılar “ayrılmak istemeyeceksin” diye.
Ta Cumhuriyet’in başından beri “Kürtler nasıl olsa bir gün ayrılacak” inancı vardı.
Bu inanç yüzünden Güneydoğu’ya yatırım yapılmadı.
Geçenlerde İlter Türkmen Neşe Düzel’e fevkalade bir “Türk” içtenliğiyle “onları asimile edemedik” diyerek, bunun Cumhuriyet’in en büyük başarısızlığı olduğunu söyledi.
Cumhuriyet, Kürtleri “asimile” edemedi çünkü “asimilasyon” eğitimle olur, halbuki ilk yöneticiler Kürtlere verilecek “eğitimin” onları “uyandıracağı” korkusuyla o bölgeye eğitim götürmedi.
Kürtleri “asimile” etmeye bile çalışmadılar, asimilasyon bile Kürtlere yapılanların yanında “lüks” bir yöntem olarak kalır, onları yalnızca ezdiler, öldürdüler, hapsettiler.
Bugün Kürtleri “ayrılmakla” tehdit edenler, “ayrılmamak” için Kürtlere şartlar koşanlar açıp bir rakamlara baksınlar.
Güneydoğu’ya yapılan yatırımlarla Batı’ya yapılan yatırımları bir karşılaştırsınlar.
Batı’ya elektrik ne zaman geldi, Güneydoğu’ya ne zaman?
Batı’ya ne kadar yol yapıldı, Güneydoğu’ya ne kadar?
O bölgede hâlâ kaç mezra var?
Batı bölgelerinde kaç mezra kaldı?
Niye Güneydoğu mezralarla dolu?
Kürtlerin kabahati mi bu yoksa oralar bilerek mi geri bırakıldı?
Bilerek geri bırakıldı elbette.
“Aşiretler üzerinden Kürtleri kontrol etmek daha kolay olur” fikriyle oralarda “feodal” düzen aynen korundu.
Güneydoğu’nun feodal düzenini değiştiren devlet değil PKK oldu.
Sen yol yapma, okul yapma, yatırım yapma, elektrik götürme, su götürme, feodal düzeni aynen muhafaza et, sonra da kalk Kürtlere “sen gelişmedin, şimdi ayrılırsak sen yanarsın” diye şantaj yap.
Arkasından birlikte yaşamak için “şartlarını” sırala.
Birlikte yaşamak istiyorlarsa “anadilde eğitimden” vazgeçecekmiş Kürtler.
Peki, kardeşim madem Kürtlerin ayrılamayacağını biliyordunuz, ayrılmanın Türklerin lehine olduğunu biliyordunuz, “ayrılmak” istiyordunuz da neden Öcalan’a “bölücübaşı” adını taktınız?
Neden yıllarca “bölücü” diye Kürtleri işkencelerden geçirdiniz?
Şimdi ne oldu?
Niye “bölücübaşılık” sıfatını böyle iştahla üstlendiniz?
Bence bunun basit bir nedeni var.
Türkler, Kürtleri silahla yenemeyeceklerini anladılar.
Artık silahla Kürtleri korkutmak, onlara “ikinci sınıf vatandaşlığı” kabul ettirmek, onların “anadillerinden vazgeçmelerini” sağlamak mümkün değil.
Birlikte yaşanacaksa “eşit” olarak yaşanacak.
Şimdi Türkler, Kürtlerle “eşit” yaşayacaklarına “ayrılmayı” tercih ediyorlar.
Ayrılmak isteyen çok Türk olduğunu da tahmin etmek zor değil.
Kürtleri, Cumhuriyet tarihi boyunca geri bırakılmışlığın ağır yükünü “tek başına” taşımak ile Türklerin yanında “ikinci sınıf vatandaş” olmak seçenekleri arasında sıkıştırmak istiyorlar.
Türkiye ayrılmayı da konuşabilmeli, “ayrılıkçı” parti kurmak da serbest olmalı, insanlar kendi geleceklerine de, ülkelerinin geleceklerine de özgürce karar verebilmeli.
Ama bunu şantajla yapmamalı.
“Ayrılırsak Batı bölgelerinde yaşayan bütün Kürtleri de Güneydoğu’ya göndeririz” diyerek Batı’da yaşayan Kürtleri de açmaza sokmamalı.
Ayrılınacaksa insafla ve vicdanla ayrılınmalı.
Bir kere, Kürt ya da Türk bütün vatandaşlar hangi tarafta kalacaklarına özgürce karar vermeli, istediği tarafın vatandaşı olmalı.
İkincisi, bu ülkenin zenginliği ortak yaratıldığına göre ayrılma ânında “daha zengin” olan kesim “daha fakir” olanına “tazminat” ödemeli.
Ayrılığı konuşacaksak böyle konuşalım.
Aksi takdirde, yaptığımız “ayrılığı” tartışmak olmaz, vicdansız bir şantaj olur.
TARAF