Aynaya beraber bakalım!

Ali Bulaç

Hürriyet Gazetesi'nin bir yazarı İsviçre'deki minare referandumundan hareketle Batı dünyasının içine girdiği "kabz" halinin kendi dünyasında yarattığı daralmayı atmak üzere bize "aynaya bakma molası" öneriyor, bununla da biz Müslümanların ne kadar hoşgörüsüz olduğumuzu anlatmaya çalışıyor. Verdiği örnekleri önemsedim ve tek tek üzerinde durmanın yararlı olacağını düşündüm.

İslam kelamı, fıkhı ve İslam tarihi konusunda kanımca geçerli not alamayacak durumda olan sayın yazarın önümüze koydukları şunlar:

1) "MİNARE yapımını yasaklayan referandumdan sonra İsviçre'nin Basel kentindeki tarihî Elisabethen Kilisesi, çan kulesini sembolik olarak minare ilan etti. Bununla ilgili plaketler kilisenin üç değişik yerine asıldı. Kilise papazı Feuz, kilisenin içinde bir Türk imamla birlikte Kur'an ve İncil okuyarak dua etti. Benzeri bir durum Türkiye'de ya da herhangi bir Müslüman memleketinde yaşansaydı, herhangi bir minarenin kapısına "Burası aynı zamanda çan kulesidir" yazılabilir miydi? Hiç sanmıyorum."

Sayın yazar doğru söylüyor. Dinini iyi bilen ve ciddiye alan bir Müslüman böyle bir durumda bir minarenin kapısına 'burası aynı zamanda çan kulesidir' yazmaz. Fakat, eğer kendi memleketinde ihtiyaç halinde kilise ve kiliseye çan kulesi yapımı gerekiyorsa, a) Buna karşı çıkmaz; b) Böylesine temel bir hakkı referanduma veya demokratik oylamaya konu yapmayı aklından geçirmez; c) Hıristiyan cemaatin din ve ibadet özgürlüğü için mücadele ederdi. Dün siyasi iktidarlar ve bugün aksi yönde uygulamalar varsa, bu İslam dininin konuyla ilgili asli hükümlerinden değil, İslam dininin hükümlerine rağmen takip edilen yanlış ve haksız politikalardan kaynaklanmaktadır. Minare ile çan kulesini, hilal ile haçı veya Davut yıldızını aynı mabetlere asmak, postmodern bir hurafedir, buna gerek yoktur. Gerekli olan, minarenin kendi başına Müslümanlığı, çan kulesinin Hıristiyanlığı ve Davut yıldızının Yahudiliği hiçbir baskı olmaksızın temsil edebilmesidir.

2) "Papa, geldiğinde Ayasofya'da dua ederse, diye nasıl bir panik yaşandığını iyi hatırlıyorum." Ben dinini iyi bilen ve ciddiye alan tek bir Müslüman'ın panik yaptığını hatırlamıyorum. Aksine Papa arzu ederse dua edebilir diye görüş beyan edenleri hatırlıyorum.

3) "Rahip Santoro öldürüldüğünde, Trabzon'daki imamların cenazeye gittiklerini, canavarca hislerle öldürülen bir din adamının ardından camilerde dualar okunduğunu da hatırlamıyorum." İslam açısından Santoro'nun cenaze törenine gidilebilir, ailesine taziye bildirilebilir. 1969'da vefat ettiğinde Mardin'de Metropolit Hanna Dolabani'nin cenazesine yüzlerce Müslüman katılmıştı. Hz. Peygamber Efendimiz, geçen bir Yahudi cenazesinin önünde ayağa kalkmış, ihtiramını belirtmiştir.

4) "İslamcı gazetelerde cinayeti mazur göstermek istenirmişçesine Santoro'nun 'misyonerliğine' yapılan özel vurguyu da hatırlayalım." Sayın yazar hangi İslamcı gazetenin bu yayını yaptığını gösterebilirse seviniriz. Ancak kendi yayın grubunun gayrimüslimlere karşı ne kadar acımasız ve hoşgörüsüz olduğunu herkes bilir.

5) "Hrant Dink'in ölümünü protesto edenlerin 'hepimiz Ermeni'yiz' sloganının, toplumun bir kesiminde nasıl tepkiyle karşılandığını da unutmamış olmalısınız." "Hepimiz Ermeni'yiz" diyen on binlerce insan içinde binlerce dindar Müslüman vardı. Demeyenler de Hrant Dink'in suikastını lanetlediler ve ailesinin acısını samimiyetle paylaştılar.

6) "'Çan kulelerimiz minaredir' diyenleri alkışlarken, durup biraz da kendimize bakmamızda yarar var." Doğru bakalım. Mesela ben dinimin bir emri ve gereği olarak Fener Patriği'nin "ekümenik" vasfını tanıyorum; Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapalı tutulmasını zulüm olarak görüyorum; gayrimüslimlerin vakıf mallarına ve mülklerine el konulmasını hak gasbı sayıyorum ve gayrimüslimlerin "azınlık" değil, "eşit yurttaş" olmaları gerektiğini savunuyorum. Sayın yazar da yürekten bağlı olduğu ideolojiye sadık kalarak bunları savunabiliyor mu? Savunabiliyorsa, köşesinden yazsın ve fakat sakın "ama" demesin.

ZAMAN