AYMnin yeni yapısı ne diyecek?

Ahmet Taşgetiren

Başörtüsünü yasaklayan bir kanun yok, ki olsa bile, yeni bir Meclis aritmetiği pekala kanunlaşmış bir yasağı ortadan kaldırabilir.

Sonuçta meclisler, toplumdaki gelişmeleri görmek ve yasalarda ona göre düzenlemeler yapmak zorundalar. Nitekim, cumhuriyetin kurulmasından bu yana geçen 87 yıl içinde binlerce kanun değişikliği yapılmış, yasaklar yasak olmaktan çıktığı gibi, kimi serbestlikler de yasak çerçevesine girmiş.

Başörtüsü yasağı, 1989 ve 1991'de Anayasa Mahkemesi'nin özgürlükle ilgili bir yasa düzenlemesini iptal ederken ortaya koyduğu gerekçelere dayanıyor. Oysa bir temel insan hakkının kanun olmaksızın yasaklanması mümkün değil. Buna rağmen AYM'deki çoğunluk, ürettiği bir laiklik yorumunda başörtüsü yasağı çıkarmış. AYM'deki çoğunluk iradesinin bu ilk yasak yorumuna karşı da üye Mehmet Çınarlı tarafından çok ciddi değerlendirmeler içeren bir muhalefet şerhi konmuş. Ancak çoğunluk iradesi geçerli olduğu için muhalefet şerhi sadece kayda geçmekle kalmış.

Sonraki zamanlarda da, parti kapatma davalarında devreye giren başörtüsü ve laiklik eksenli çoğunluk yorumlarına, diyelim Haşim Kılıç ve Sacid Adalı'nın çok ciddi muhalefet şerhleri eklenmiş. "Özgürlük yanlısı" diye nitelenebilecek o şerhler de orada duruyor.

Bu şerhler de gösteriyor ki, yasak için üretilen gerekçeler, sadece çoğunluk görüşüne dayanıyor ve "mutlaklık" arz etmiyor.

Bundan da şunu anlayabiliriz ki, çoğunluk görüşü pekala değişebilir. Çünkü AYM üyelikleri kaydı hayat şartına bağlı değil, değişken. Çünkü AYM'ye üye seçimi değişerek geliyor. Bu değişiklik hem üyelerin geldiği kaynakla bağlantılı hem de onları seçen irade ile.

Herkes biliyor ki, geçtiğimiz 20 yıl içinde, dört cumhurbaşkanı, Özal, Demirel, Sezer, Gül, hepsi de cumhurbaşkanı sıfatıyla tercihlerde bulunmuş ama dört cumhurbaşkanının tercihi, tornadan çıkmış gibi ya da bir robot mekanikliğinde aynı şekilde görüş bildirmemişler.

Yani, AYM üyelerinin hem birbirinden farklı değerlendirmeler yapmaları mümkün hem kendi çizgilerinde bile değişiklik yapmaları mümkün.

Bugüne kadar şöyle bakıldı:

AYM'nin çoğunluk üyeleri hâlâ Sezer-Demirel tarafından atanan kişilerden oluşuyor. Dolayısıyla, bu ekibin başörtüsü ile ilgili vereceği karar değişmeyeceği için, yasakta da bir değişme olmaz.

Oysa, değişme potansiyeli her zaman bulunabilir.

Ama 12 Eylül halk oylamasıyla, AYM'nin yapısının değişmesinden sonra daha ötesi de olabilir.

Şimdi 17 üyeli bir Anayasa Mahkemesi söz konusudur, bir.

Ve bu yeni yapıda üyelerin seçiminde kaynak çeşitlenmesi gerçekleşmiştir, iki.

Bu durumda, yeni AYM üye yapısının laiklik yorumu ne olacaktır, bir, bu laiklik yorumu içinde başörtüsüne özgürlük çerçevesi ne olacaktır, iki...

Şu ihtimal imkânsız mı?

AYM'nin başörtüsü ile ilgili kararlarında yasağa karşı çıkan ve özgürlüklerden yana sergilenen muhalefet şerhleri, yeni AYM yapısında çoğunluğun görüşü haline gelse...

Gelemez mi?

AYM, bu noktada TBMM'den çıkan özgürlük iradesine onay vermeyi hem demokrasinin hem laikliğin hem insan haklarının gereği sayarsa, çok abes bir şey mi yapmış olur?

Olmaz.

Yasağa gerekçe üreten AYM'nin kararı da, AYM kararı olur, yasağı ortadan kaldıran AYM'nin kararı da AYM kararı olur.

Tabii, yargı kararı üzerinde yeni tartışmalar olur.

Tabii, birileri AYM'nin yeni kararı karşısında feveran eder.

Ama AYM'nin özgürlükler konusunda yapacağı açılım, insan haklarına getirdiği sınırdan daha meşru bir nitelik taşır.

AYM'nin bu yeni tavrı ne zaman gerçekleşir?

AYM'nin üye yapısı, özgürlükçü bir karakter kazanması halinde, konu AYM'nin önüne geldiği her durumda gerçekleşebilir.

Bunun böyle olacağını da herkes biliyor.

Özellikle CHP'nin HSYK ve AYM üzerinde böylesine katı tavır sergilemesinin altında, Yüksek Yargı'nın kararlarındaki CHP paralelliğini kaybetme endişesi yatıyor.

Bunun için de, şu anda AK Parti'yi, "Başörtüsü yasağı üniversite dışındaki her yerde devam etsin" şeklinde bir taahhüt içine sürüklemeye çalışıyor.

Ben şunu söylüyorum:

Türkiye kaçınılmaz biçimde özgürlüklerin genişlemesi istikametinde yol alacaktır. Yasama, yargı, yürütme dahil tüm devlet kurumlarının da bu yönde ilerlemesi kaçınılmazdır.

BUGÜN