Atasözleri ve deyimleri çok önemserim. Elbette bunlar vahiy değil ve mutlak doğruyu ifade etmezler. Lakin yüzyılların tecrübe imiğinden süzülmüş olmaları nedeniyle, vahiy ve sahih sünnet ışığında sosyoloji veri ve usuller kullanılarak çok değerli hikmetler olarak değerlendirilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Elbette tüm atasözleri doğru hikmetler içermiyor, lakin en azından bazı insanların gerçek kimliğini ele veriyor, mesela bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi. Bu nedenle içeriği doğru olsun olmasın tüm atasözlerini dikkate almak gerekir kanaatimce.
Atasözlerini Dikkate Almayanlar Onları Yeniden Yaş(z)arlar
Malum kültürümüzde Şia ve İran’la ilgili de pek çok atasözü ve deyim vardı. Bizler geçmişte 79 İran İslam! Devrimi sonrası bildiğimiz halde saffaniyetle bunlara itibar etmedik, hatta yanlış olduğunu düşündük. Mesela en meşhuru olan acem oyunu deyimi gibi. Ama ABD’nin Irak işgali sonrası acaba yanılıyor muyuz diye içten içe kendimizi sorgularken, Suriye intifadası sürecinde yanıldığımızı çok iyi anladık. Acem oyunun ne olduğunu geçmişte tecrübe ile öğrenmiş atalarımızın sözüne itibar etmeyince, bizlerde çok çok acı tecrübeler ile tekrar yaşamış ve yazmış olduk maalesef.
Yazı başlığı olan ayıdan post moskoftan dost olmazda böyle bir atasözü. Başka versiyonları da var, ayıdan post düşmandan dost olmaz yada domuzdan post gavurdan dost olmaz gibi. Önceden farklı olan bu sözün, özellikle Osmanlının son yüzyılındaki Rus işgalleri nedeniyle bu şekilde söylenmeye başlamış olması kuvvetle muhtemel.
Denize Düşen Yılana Sarılır da …
Çok bilinen ve kullanılan bir başka atasözü de denize düşen yılana sarılır şeklinde. Nasrettin Hoca eşekten düşmüşte, doktor bulun diye yardım etmeye çağıranlara, doktor istemem, eşekten düşmüş birini bulun demiş ya, elbette bekara karı boşaması kolay ve bu söz ilkelerimize uymuyor denebilir. Tecrübe edenlerce sabit bir gerçek olarak can havliyle insan yılana da sarılıyor olsa ki, bu söz söylenmiş. Sözün yanlış mı doğrumu olduğunu test etmek için, öncelikle denize düşmek gerekiyor ki, bırakalım yardıma geldim diyen yılana sarılmayı, sarılmak için yılan mı arıyor insan anlayabilsin.
Zaten ölecek olan bir insanın, sokularak ölme tehlikesine rağmen yılana sarılması içgüdüsel bir sevki tabi olmasının da ötesinde, mantıki olarak ta doğru bir tercih gibi görünüyor. Zira denizde boğulması kaçınılmaz olan bir insanın, sarıldığı yılanca sokulmama veya sokulsa bile zehirin öldürecek seviyede olmaması nedeni ile yaşama ihtimali söz konusu. Hülasa bu duruma düşmeden de bu sözün üzerinde kritik yapmak çok sağlıklı olmasa gerek.
Teorik açıdan doğru veya yanlış, denize düşüp te realitede yılana sarılan insanın boğulmaktan kurtulmaya odaklandığı gibi, kurtulacağı ana dek kendini yılanın sokmasından korumaya çalışması ve kurtulur kurtulmaz hızla yılandan uzaklaşması gerektiği de çok açık.
Rusya İle Yakınlaşmanın Hikmeti
Son dönemde Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ve işbirliği sürecine girmesi can havliyle yılana sarılması refleksinden kaynaklanıyor kanaatimce. ABD’nin ikiyüzlü politikaları ve 15 Temmuz darbe girişimindeki rolü nedeniyle, Suriye’de kurulacak PYD/PKK ve ardından da Şiaperest İran Koridorlarını kırmak amacıyla Rusya’ya yanaşarak, beklenmeyen bir hamle ile her iki koridorun tam ortasına bir yarma hareketi yaptı ve şu anda bunu genişletip kalıcı hale getirmeye çalışıyor gelişmelerden anladığımız kadarıyla.
ABD’nin 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardındaki gerçek aktör ve her iki koridorun gerçek planlayıcısı ve de her iki koridorun aktörlerinin açık destekleyicisi olduğu bir vasatta, elimizdeki verilere ışığında değerlendirdiğimiz de mantıki açıdan da Türkiye Devletinin Rusya’ya yanaşmaktan, yani yılana sarılmaktan başka seçeneği yoktu gibi görünüyor.
Gerçi daha önceki ortağı ABD’nin mi daha zehirli, Rusya’nın mı daha zehirli bir yılan olduğu konusu da tartışılmalı öncelikle aslında. Türkiye belki de kurtulmak için sarıldığı ABD yılanının kendisini sokacağını hissettiği anda onu bırakıp Rusya yılanına sarıldı demek daha doğru olur belki de.
Yok Aslında Birbirinizden Farkınız, Ama Siz Moskof Ayısısınız
Tekrar atasözünün versiyonlarına dönersek, düşmandan (g(y)avurdan) dost olmayacağı açık ve ABD g(y)avuru da, Rusya g(y)avuru da düşman. Lakin konjonktürel zorunluluklar bazen düşmanlarla yakın olmayı, hatta yanaşmayı zaruri kılıyor devletler açısından.
Nasıl ki yılana sarılan her an sokmasına karşı tedbirli olmak zorunda ise, düşmanlara yanaşanda hiçbir zaman bunların gerçek dost olamayacağını, işbirliği ve yakınlığın mezara kadar değil pazara kadar süreceği unutulmamalı, hesapların ona göre yapmalı.
Hadi Batıcıları Anladık da Bizimkilere Ne Oluyor?
Bir zamanlar anti Amerikancılığı kimseye kaptırmayan ve bizleri ABD’nin piyonu olmakla suçlayan Kemosolcuların şimdi ABD’ye öpücükler saçmaları ve vur ABD vur Tayyibe, ellerin dert görmesin vb. tutum ve sözleri, hem mantıki açıdan ontolojik konumları açısından oldukça doğru, varoluşsal refleksten kaynaklanan bir tutum.
Lakin bizim mahalleden bir zamanlar ABD’yi aşk seviyesinde karşılıklı kara sevda seviyesinde seven birilerinin, bu gün ABD’yi tu kaka ilan ederken Rusya aşkına tutulmuş olmaları ise, yılana zaruri sarılmadan ziyade, katiline aşık olma sendromunun yada eblehliğin tezahürleri olabilir ancak.
Tek Dostumuz Salih Müslümanlar Olabilir Ancak Ve Sadece
Yüce Allah 9.Tevbe Suresi 119. Ayette bizlerin sadıklarla beraber olmasını emir ve tavsiye buyuruyor. Gerçek dostluk potansiyelimiz sadece muttaki, sadık ve Salih Müslümanlarla olabilir ancak.
Zira bırakın g(y)avurları Salih olmayan fasık, ikiyüzlü ve fasit Müslümanların bize g(y)avurdan daha düşman olduğunu tarihte ve günümüzde özellikle İran ve Fetö ihanetleriyle bir kez daha yaşayarak görmüş olup, bizden diye koynumuzda besleyip büyüttüğümüz bu iki kesimin bizleri bir akrep gibi tam kalbimizden sokmuş olmasının acı ve sersemliğini yaşamaktayız halen.
Rusya’nın Zulümlerini Hiçbir Zaman Unutmamalıyız
Rusya’nın geçmişte Müslümanlara yaptığı zulümler bir yana, Türki Cumhuriyetleri geçmişte açık şimdi örtülü işgali, Afganistan’ı haksız işgali ve yaptığı vahşetler, Çeçenistan’da yaptığı zulümler bir yana, son yıllarda Suriye ve özellikle Halep’te bombalarla 35 bin kişiyi katletmesini asla unutmamalıyız.
Türkiye Devleti denize düşüp yılana sarılmış ve bunda kendince haklı olabilir ama, bizler devletin yada iktidarın bir yan organı yada yanaşması – embeddedi değiliz ve kesinlikle olmamalıyız! Devletin bu tasarrufunu belki anlayışla karşılayabiliriz ama, Devlet yetkililerinin ve bizim mahalleden birilerinin Rusya’ya şirin mesajlar ve öpücükler göndererek yaptığı zulümlerin üstünü örtmesini asla ve kat’a hoş göremeyiz, aksi halde bizlerde zulme ortak olmuş oluruz.
ABD, Batı, İsrail, Rusya, Çin, Hindistan Hepsi Aynı
Bu gün nasıl ki ABD’nin, Avrupa’nın, Çin’in, Hindistan’ın, Myanmar’ın Müslümanlara zulümlerini durmaksızın haykırıyor ve telin ediyorsak, aynı şekilde Rusya’nın zulümlerini haykırmamız ve telin etmemiz gerekiyor.
Nasıl ki Devletin ve iktidarın, lanetlediğimiz ABD, İsrail, Çin, Hindistan ve diğer devletlerle pragmatik yada zaruriyattan kaynaklanan ilişkileri bizlerin bu devletleri telin etmemize engel oluşturmuyorsa, aynı durum Rusya içinde söz konusu olmalıdır.
Nasıl ki Mavi Marmara davası konusunda geri adım atan ve İsraille anlaşan devleti protesto ediyor ve bu kararı tanımıyorsak, devlet Rusya’ya yanaştı diye Rusya’nın suçlarını görmezden gelecek değiliz.
Halep Tahliyeleri İçin Rusya’ya Minnet Duyacak Değiliz
Rusya’nın Halebi önce bombalarla ezip, sonra kalan sivil ve muhaliflerin tahliyesine imkan sağlaması, bir adamı önce kendi adamlarıyla birlikte iyice dövüp, sonra kendi adamlarının elinden alarak kendine minnettar bırakan mafya babalarının yaptığından farklı değil.
Suriye’deki zulmün en önemli aktörlerinden birisi Rusya’dır. Zira eğer Rusya Esed’e destek olmasa idi Esed rejimi muhtemelen direnişin ilk yıllarında çökmüş olacak ve 500 bin masum katledilmemiş olacaktı. Yine son süreçte eğer Rusya Halep’e müdahale etmese idi, bu kadar sivil ölmez, Halep bu hale düşmez ve de düşmezdi. Yani Rusya en az ABD ve İran kadar suçludur bu Suriye’de yapılan zulümlerden dolayı.
Rusya İmana mı Geldi?
Kaldı ki Rusya bu tahliyeleri adalet severliğinden yada insancıllığından değil, pragmatik hesaplarla yapmıştır ve yarın farklı pragmatik hesaplar için tahliye edilen bu insanları bombalarla katletmekten de kaçınmayacaktır.
Rusya Suriye’de son dönemlerde Türkiye’ye yönelik jestleri iyilik olsun diye yapmıyor, uzun vadeli stratejik çıkar hesapları söz konusu sadece. Ama atalarımızın dediği gibi, mert düşmanın namert dosttan yeğ olması gibi, ABD ve Avrupa’nın namert dostluğundan mert Rusya düşmanını (düşmanlığını unutmamak kaydıyla) tercih etmek iktidar gibi bize de evla (yada ehveni şer) gibi görünüyor.
Türkiye Acilen NATO’dan Çıkıp İncirliği Kapatmalı!
Bu sütunlarda 15 Temmuz sonrası Türkiye dış politikasının yeni rotasının nasıl olması gerektiğine dair 13 Ağustosta yayınlanan “Ne Atlantik Ne Avrasya” başlıklı yazımızda, batı ve ABD’den uzaklaşıp Ümmetçi ve tam bağımsız dış politika sürecine girilmesi, bu meyanda Rusya ile ilişkileri geliştirmenin zaruri görünmekle beraber, geliştirilecek ilişkilerde mesafeli olunması gerektiğini vurgulamıştık.
O yazımızda Türkiye’nin hemen AB sürecinden ve NATO’dan çıkması ve İncirliği kapatması gerektiğini de söylemiştik ki, sonraki süreç Türkiye’nin bu yönde eğilim gösterdiği bir yöne evrilmiş durumda. Muhtemelen eğer Trump Obama’nın ihanet üstüne ihanet dolu politikasını sürdürmekte ısrar ederse, Türkiye Nato’dan çıkacak ve İncirliği kapatacak gibi görünüyor. (Bana göre NATO’dan çıkma ve İncirliğin kapatılması hususunda çok geç kalınmış olup, Trump’un politikası ne olursa olsun mutlaka gerçekleştirilmelidir.)
Yağmurdan Kaçarken Doluya Tutulmayalım
Batı ve ABD’den uzaklaşmanın kaçınılmaz bir neticesi olarak Avrasya denen Rusya, Çin ve Hindistan’la ilişkilerin geliştirilmesi sürecine girilecektir. Ne yazık ki yeni edinilmeye çalışılan dış partnerlerin sicili, her ne kadar ehveni şer olarak gözükseler de, terk edilmeye niyetlenilen dış partnerlerden daha temiz değil.
Bu nedenlerle Türkiye’nin haklı olarak Avrupa ve ABD’den uzaklaşmasının, Rusya ve diğer Avrasya ülkeleri ile ilişkilerdeki mesafeyi korumasına engel olmaması, bu yeni yılanlara zaruret nispetinde sarılırken, her an sokulmaya karşı tedbirli olması gerektiği de açıktır. Aksi halde yağmurdan kaçarken doluya tutulabiliriz.