Pazartesi gecesi Habertürk TV’de yayınlanan Nevzat Çiçek’in sunduğu “Yeni Bakışlar” programına katıldık. Sünnîlik ve Şiîlik inançları arasındaki farkları, Şiîlerin halifeliğe, Sünnîlerin imamete bakışını, Kerbela ve Cemel vakası gibi tarihsel tartışmaları; Suriye, Irak ve Yemen’de yaşananların mezhep çatışması olup olmadığını, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in İran seyahatinin önemi gibi meseleleri 5 saata yakın bir zaman zarfında ele almaya çalıştık.
Ehli Beyt Alimleri Derneği Başkani (ehla-der) Hasan Kanaatlı, Dünya Caferi Alimler Birliği Başkani Hasan Karabulut, Prof. Dr. Sönmez Kutlu, Prof. Dr. Hasan Onat, Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara ve Mehmet Talu Hoca’yla beraber yukarıdaki başlıkları kavga gürültü etmeden, ihtilaflarımızı da ortaya koyarak incelemeye çalıştık.
Programın konu başlıkları derinliği olan hassas meselelerdi ve hassas bir zamanda ele alındı. Katılımcıların çok olması sebebiyle herkes istediğini tam ifade etme fırsatı yakalayamadı. En azından kendi adıma bunu söyleyebilirim. Zira ele alınan başlıkların her biri ayrı bir program yapmayı gerektirecek kadar detaylıdır.
Program sonrası bizden bir hususun izahı istendi. O da, programda Mehmet Talu Hoca’nın Hasan Kanaatlı’ya; “Takıyye yapmıyorsunuz değil mi?” sorusuydu. Bu soru izleyicilerin çok dikkatini çekmiş. Kimisi bu soruya cevap alamadığını, kimisi niye bu sorunun yöneltildiğini anlamadığını, kimisi de soruyu nezaket kurallarına aykırı bulduğunu söylüyor.
Bu sorunun yöneltilmesinin sebebi Hasan Kanaatlı’nın Şia kaynaklarında geçen sahabeyi lanetleyen, Kur’an’ın tahrif edildiğini söyleyen rivâyetleri açıkça reddetmesi ve hatta kınamasıydı.
Cevap doğruysa o zaman sorun nerede denebilir?
Sorun, Şia’nın takıyyeyi Sünnilikten çok farklı ele almasından kaynaklanıyor. Şia’da mezhebin temel öğretilerinden olan takıyye konusunu Şia’ya göre rivâyet ve dirayet bağlamında ele almayacağım, çünkü bu köşede buna imkân yok. Ancak İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin görüşlerini çok özetle vererek konuya açıklık getirmeye çalışacağım.
Malum, birçok Ehli Sünnet kesimi arasında Ayetullah Humeyni kendisinden sonraki İranlı liderlere göre daha ümmetçi kabul edilir. Her ne kadar vasiyetinde İslâm deme yerine, “Caferi mezhebine müntesip olmaktan gurur duyarım” demiş olsa da, bu kabûl geniş kesimlerde yaygındır.
Ayetullah Humeyni, Er-Resâil isimli kitabının 2. cildinde “Havle Aksâmu’l Takıyye” başlığı altında takıyye anlayışını geniş olarak ele almıştır. Ben de bu yazdıklarından bazı alıntılar yapacağım:
“Takıyye korkudan dolayı olabileceği gibi muhaliflerin sevgi ve sempatisini kazanmak için de yapılır. Batıl devlette (Şiî olmayan) Hak devletin zuhur etmesine kadar takıyye yapılır. Takıyyeyi halktan insanlar, mezhep imamları, masum imamlar ve Hz. Peygamber (sas) de yapar. (s. 175)
Takıyye ister yöneticiler ister halk olsun İslâm’a inanmayan kafirlere karşı yapıldığı gibi Ehli Sünnet’in sultanlarına, yöneticilerine, fakihlerine, kadılarına, avamına karşı da yapılır. Meselâ yönetici Ehli Sünnet mezhebine muvafık bir fetva verse, Hanefi mezhebinin bir görüşünü dayatsa takıyye yapılır. (s. 175).
Takıyye Şia’nın hak gördüğü İslâm yorumuna (İslâm’ın Caferi yorumuna) zarar vermemesi şartıyla yapılır. (s. 177) Hakkı, Batıl devlette gizlemek vaciptir ve bunun faydası ise siyasi, dini cihete rucû eder. Eğer takıyye olmasaydı Şia mezhebi tarih içerisinde yok olurdu. (s. 185)”
Takıyye fıkhı Ayetullah Humeyni gibi Şiî alimler tarafından bu çerçevede ele alındığından Mehmet Talu Hoca gibi insanların kafasında, mezhep müntesipleri tarafından mezhebin kaynaklarında geçen kabûlü mümkün olmayan rivâyetler reddettiğinde; “Acaba takıyye mi yapılıyor?” sorusu kendiliğinden oluşmaktadır.
Yeni Akit