“Nasıl Almanlar ve Bretonlar sarı saçla doğdularsa, onlar, onların hepsi de, kalplerinde yakıcı bir fanatizm ile doğmuşlardır. Bir gün bu insanlar insan ırkı için ölümcül olurlarsa, buna hiç şaşırmam... Tüm milletleri kendini bilmez yalanlarınız, kötü davranışlarınız ve barbarlığınız ile geçtiniz. Cezalandırılmayı hak ettiniz, bu sizin kaderiniz... Efendilerimiz ve kölelerimiz... en nefret ettiklerimiz... dünyanın en korkunç insanları... Diğer tüm milletlere keskin bir nefret yaymaya cesaret eder, efendilerine isyan ederler. Her zaman batıl inançlara inanırlar, her zaman başkalarının mutluluğunu kıskanırlar, her zaman barbarlardır, talihsizlik içinde sürünürler...”
Bu korkunç ifadeler Voltaire'den alıntı. Ve hayır kendisi Müslümanlardan değil Yahudilerden bahsediyor... (Tüm Yahudilerden bu anti-Semitist ifadeleri ifşa amacıyla da olsa kullanmak durumunda kaldığım için özür dilerim.)
Aydınlanma ile Avrupa'da rasyonalizm ve hümanizm rüzgârları eserken, bu rüzgârdan herkes nasibini alamıyordu. Din etkisini kaybederken Avrupa'da, anti-semitizm başka bir nosyon üzerinden hortluyordu. Yahudi karşıtlığı artık Hıristiyanlık üzerinden değil Aydınlanma felsefesi ile meşrulaştırılıyordu. Yahudilik insanlığın ilerlemesi önünde bir engel teşkil eden “geri kalmış” bir inanç olarak görülüyordu. Yahudiler topluma entegre ve asimile olamayan bir kavim olarak resmediliyordu. Ve bunun önündeki engelin de inançları olduğu yönünde neredeyse bir konsensüs vardı. Bu ırkçı görüşe göre Yahudi kültürü, inancı ve 'ırkı' rasyonalite ve bilimsel düşünceyi engelleyen bir bariyerdi. Bu bariyer aynı zamanda Yahudilerin topluma karışmasının önünde de bir engeldi.
Aydınlanmanın sembollerinden Diderot, Yahudilere şöyle seslenecekti: “Ve siz, kızgın yabani insanlar, adi ve vulgar adamlar.” Diderot'ya göre Yahudiler, “bağnaz, hırslı gerici, cahil ve fanatik, Avrupa'ya yabancı, insan ırkının tehlikeli düşmanı ve günahlarından arınması mümkün olmayan” bir “ırk” idi.
Kant'ın “Aydınlanma'nın Kralı” diyerek övdüğü 2. Frederick, Yahudilerin evlenmesini yasaklayacak ve sayılarını sınırlandıran kanunlar geçirecekti.
Aydınlanma ile seküler bir nitelik kazanan Avrupa'nın “Yahudi sorunu” üzerine Karl Marx da eğilecekti. “Yahudi Sorunu Üzerine” isimli kitabında Bruno Bauer'in Yahudilerin ancak ve ancak dinî kimliklerinden kurtularak özgürleşebileceği tezinin doğru ama eksik olduğunu savunuyordu. Bireylerin seküler bir toplumda siyaseten özgürleşmesi için ekonomik özgürleşmenin de bir şart olduğunu iddia ediyordu.
Bu dalgadan sadece Yahudiler değil, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar da nasiplerini alacaktı. Tüm bu inançlar, kendilerine içkin olduğuna inanılan bir öz nedeniyle, ilerleme ve rasyonaliteye engel olarak görülecekti.
Yahudilere yönelik Aydınlanma felsefesi ile de meşrulaştırılan ve hatta güçlenen ırkçılığın sonucunu son derece acı sonuçlarını tarih kitaplarından biliyoruz.
Bugün Yahudi inancının bilim ve terakki önünde bir engel oluşturduğunu söyleseniz birçok insan size sadece gülerek cevap verir. Yahudilerin inançlarından ötürü “barbar” olduğunu söylerseniz, anti-semitist damgası yersiniz ve bunu hak edersiniz.
Peki, İslam neden farklı? Neden başka inançlar için yapıldığı zaman haklı olarak lanetlenen ve kınanan ırkçı, genellemeci, özcü genellemeler İslam hakkında yapılınca “analiz” muamelesi görüyor.
İslamofobi ve diğer ırkçılık türleri sadece şık durmadığı için kötü değil. Evet, ırkçılık cool değil. Irkçılık iğrenç bir dünya görüşü. Ve ırkçılık son derece tehlikeli bir ideoloji. İnsanlığa karşı işlenen bir suç ırkçılık. Ancak bundan da önemlisi, ırkçılık ampirik olarak yanlış bir görüş. Dolayısıyla İslamofobi de öyle.
IŞİD'in dünyada bir milyarı aşkın Müslüman'ı temsil ettiği bir görüş veya teori değil. Maddi hata. İslam'ın şiddet için bir motivasyon sağladığı tezi, kolayca yanlışlanabilecek ve diğer tüm dinlere ve ideolojilere uyarlanabilecek bir aşırı genelleme, dolayısıyla açıklayıcı değil. Bir Müslüman'ın, başka dine mensup birinden, sadece Müslüman olduğu için şiddete daha fazla eğilimli olduğu veya daha az demokrat olduğu, herhangi bir bilimsel veri ile desteklenebilecek bir görüş değil. Bir yargı, bir ön yargı.
Peki, neden İslamofobi Türkiye'de bu kadar yaygın bir görüş? İslamcıların tarihlerinde silah almadığı ve hatta muhafazakâr demokrat bir ideolojiye dönüşerek önemli reformlar yaptığı bir ülkede neden bu tür analizler yaygın?
Bunun elbette bir sebebi, Yıldıray Oğur'un ifadesi ile Türkiye'nin bir “apartheid” rejiminden çıkmış olması. Mütedeyyinler ile sekülerlerin mahallelerinin net sınırlarla ayrılmış olması. İki mahallenin birbirini gerçekten tanımıyor olması.
Ancak bununla beraber işin bir psikolojik boyutu da var.
İslam, Türkiyeli sekülerler için hep bir engel olarak görüldü. Bu iki ayrı düzlemde kendini gösteren bir engeldi.
Orta sınıflaşmak ve şehirleşmek isteyen sekülerler için İslam, taşra sıkıntıları idi. Kasabanın yarı feodal muhafazakârlığı, ataerkilliğini temsil ediyordu. Sınıf atlamanın, şehirleşmenin, çağdaşlaşmanın temel yolu İslam'ı dışlamaktan geçiyordu!
Bununla beraber, İslam, Türkiyeli sekülerler için, Batılı olmanın da önündeki yegane engeldi. Bugüne kadar Orhan Pamuk dışında dünya medeniyetine pek bir katkısı olmamış bir kültürel sınıfın kendinden menkul üstünlük hissi için ellerindeki tek avuntuydu. Gardıroplarının Batılı olmasını ve içki içmeyi, Batılı olmak için yeter şart gören bir sınıfın, Batı'dan kabul görmemelerini anlaşılır kılacak yegane etkendi.
Batının ilmini, tekniğini, felsefesini, liberalizmini bırakıp, sadece görüşünü almanın kolaycılığı açısından mükemmel bir "günah keçisi"ydi...
Ve elbette şu an dünya üzerinde herhangi bir gelişmeyi AK Parti hükümetine muhalefet için mühimmat olarak kullanmaya hevesli bir siyasi atmosferde, Paris'te gerçekleşen korkunç saldırı yeni bir malzeme kaynağı olarak görüldü.
Ancak bu tartışmayı, gündelik siyasetin ötesine taşımamız gerekiyor. Öncelikle “bir daha asla” dememiz, Yahudiler hakkında eskiden yapılan ve bugün ayıplanan aşağılayıcı genellemelerin, Müslümanlar hakkında da yapılmaması gerektiğinin altını çizmemiz gerekiyor.
Ve elbette anlamamız gerekiyor. Basit şablonların ötesinde, sığ klişeleri aşarak anlamamız gerekiyor.
Buradan devam.
Türkiya Gazetesi