Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısı:
Geçtiğimiz hafta çarşamba günü (15 Temmuz), Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması vesilesiyle dünyanın farklı yerlerinden yükselen sesleri derlediğim bir yazı yazmıştım bu köşede. Çoğu, sûret-i haktan görünür gibi yapıp aslında düpedüz çarpıtma ve tahrifat içeren, “Ayasofya kararı siyasîdir” derken kendisi siyaset yapan, tek motivasyonu Türkiye karşıtlığı olan seslerdi. Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılarak tekrar camiye çevrilmesi halkımızın kâhir ekseriyetini sevince ve heyecana boğarken, “karın ağrısı” barındıran bu aykırı cızırtılar da yükselmeye devam ediyor. Dolayısıyla, bilhassa uluslararası arenada neyle muhatap olduğumuzu görme adına, yeni bir derleme yapmak şart oldu.
Mısır Müftüsü Şevkî İbrahim Allâm’ın Ayasofya açıklaması, Arap basınında son günlerin en çok konuşulan mevzuları arasındaydı. Konuya sözde “dinî hassasiyet” üzerinden yaklaşan Müftü, “Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, İslâm’a göre caiz değildir. Çünkü dinimiz, başka inanç mensuplarına ait mekânlara el konulmasına ve oraların Müslümanlar için ibadethaneye dönüştürülmesine müsaade etmez. Kiliseler de camiler de olduğu gibi korunmalıdır, hiçbirinin mahiyeti değiştirilmemelidir. İslâm tarihi kaynakları, Halîfe Ömer döneminde Mısır fethedildiğinde, kiliselerin camiye çevrilmediğini, aksine Müslümanlar için yeni camilerin yapıldığını yazmaktadır. Mısır’ın bütün tapınakları, olduğu gibi bırakılmıştır. Sadece Mısır’da değil Suriye, Filistin ve Irak topraklarında da Müslümanlar aynı şekilde davranmıştır. Biz de günümüz Mısır’ında hiçbir kiliseyi Hıristiyanların elinden alıp kiliseye çevirmedik.” Koca Mısır Müftüsü, Ayasofya’nın cami iken 1934’te müzeye çevrildiğini, şu anda yapılan işlemin yalnızca yeniden cami misyonuna dönüş olduğunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Dahası, İslâm cihad hukukundan ve fethedilen toprakların teslim alınış biçimine bağlı olan farklı uygulamalardan habersiz mi? Değil. Ama derdi başka.
Ayasofya’ya dair bir başka “muharref içtihat”, gazeteci-yazar Taha Akyol’un ABD’de yaşayan akademisyen oğlu Mustafa Akyol’dan geldi. Akyol, The New York Times gazetesine yazdığı “Peygamber Muhammed, Ayasofya’yı Camiye Çevirir Miydi?” başlıklı makalesinde, fetihlerden sonra Müslümanların uyguladığı “camiye çevirme” ameliyesinin İslâm esaslarıyla temellendirilemeyeceğini savundu. Akyol, Hz. Ömer’in Kudüs’ün fethinden sonra Kıyâme Kilisesi’ne dokunmadığını da hatırlatarak, bilhassa Osmanlı İmparatorluğu’nun kiliseleri camiye çevirmesinin bu örnekle bağdaşmadığının altını çizdi. (Ondan önce de İngiliz yazar Richard Reeves’le birlikte Amerikan Foreign Policy dergisine bir makale yazan Akyol, Ayasofya’nın camiye çevrilmesini “Türkiye’nin Hıristiyan mazisinin silinmesi” olarak tanımlayarak, “Ayasofya cami olursa, bu, dinî çoğulculuğa ve hoşgörüye darbe olacaktır” düşüncesini dile getirmişti.) Akyol, Kudüs kendiliğinden Müslümanlara teslim olduğu için, Kıyâme Kilisesi’nin Hıristiyanlarla imzalanan bir barış anlaşması karşılığında kilise misyonunu koruduğunu bilmiyor olabilir mi? Elbette biliyor. Ama derdi başka.
Bunların dışında, sosyal medya ortamlarında da buna benzer çok sayıda tahrifat ve çarpıtmayı görmeye devam ediyoruz. Özellikle Arapça mecralarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkçe konuşmalarının üzerine yanlış ve çarpıtılmış altyazılar eklenerek (“Yemen’i de işgal edeceğiz. Ortadoğu’ya yayılacağız. Osmanlı’yı yeniden kurup Araplara boyun eğdireceğiz” türünden deli saçmaları) servis edilen örnek de çok. Devletimizin iletişimden sorumlu ilgili birimleri, herhalde karşı atağa geçecek ve resmî tekzip mekanizmalarını işletecektir.
Bir siyasî iktidara muhalif olabilirsiniz. İcraatlarına çok çeşitli nedenlerle şerhler düşebilirsiniz. Bu anlaşılır ve normaldir. Ama bu karşı çıkışı sözde temellendirirken tarihî gerçekleri tahrif etmek, sırf takipçi kitle kara cahil diye onların bu zaaflarına sulanmak, yüzyıllardan bu yana sabit hakikatler halinde yerleşmiş bulunan olayları yeni gömlekler giydirerek başka etiketlerle pazarlamak, en hafif tabirle fikir namusundan nasipsizliktir. Mısır Müftüsü Şevkî Allâm’ı, Mustafa Akyol’u, sosyal medyadaki her görüşten troll yığınını ve holigan gürûhunu buluşturan ortak nokta, işte bu dip seviyedir.
Ayasofya’nın tekbirlerle, salâvatlarla, rükû ve secdelerle yeniden buluşması vesilesiyle Rabbimize hamd ederken, bu nimetin, İslâm’ın “cami merkezli bir sosyal hayat” pespektifi üzerinde daha fazla kafa yormamıza vesile olması duasını da tekrarlayalım.